SAĞLIK-SOSYAL HİZ.

7. TÜRK TIBBİ ONKOLOJİ KONGRESİ ANTALYA'DA BAŞLADI

- Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş: “Kanser gibi baş edilemez gözüken, bizim onu başedilmez bir hastalıktan öte, birlikte yaşanabilir kronik hastalık haline getirme çabamız noktasında verimli adımlar attık.” - Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr.

İsa Akar - Memiş Akın  

Türk Tıbbi Onkoloji Derneği (TTOD) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Serdar Turhal, kanser tedavisindeki son gelişmelerin umut verici olduğunu vurgulayarak,”  Gün gelecek bu hastalıklara organ üzerinden isim veremeyeceğimizi bunlara genetik değişikliklerin üzerinden isim vereceğimizi söyledik. O gün geldi. Gen üzerinden ilk defa Amerikan İlaç Dairesi bir ilacı onayladı.”dedi.  

  Türk Tıbbi Onkoloji Derneği tarafından düzenlenen 7. Türk Tıbbi Onkoloji Kongresi, Antalya’nın Belek Turizm Merkezi’ndeki bir otelde gerçekleştirildi.

  Kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Türk Tıbbi Onkoloji Derneği (TTOD) Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş, onkoloji alanında hızlı gelişmeler  yaşanmasına rağmen kanserin halen en ciddi sağlık sorunlarından biri olmayı sürdürdüğünü belirtti.

  Kanserle mücadelede yaşam kalitesi odaklı çalışmaları sürdürdüklerine değinen Prof.Dr. Gümüş, bu noktada Türk onkoloji topluluğu olarak dünyada ve Türkiye’de onkoloji alanında yaşanan gelişmeler, bu gelişmelerin uygulama alanındaki etkileri kongrede tartıştıklarını söyledi.

  Prof.Dr. Mahmut Gümüş, kongrede 530 hekim, 200 hemşire, 270 sektör temsilcisi ile 46 farklı oturumda onkoloji alanındaki bilimsel gelişmeleri, ayrıca bireysel ve ulusal bazda sorunlarımızı tartışarak, birlikte çözüm önerileri aradıklarının altını çizdi.

  Prof.Dr. Gümüş, kongrede özellikle; onkolojide yeni tanı yöntemleri,hedefe yönelik tedaviler ve ımmünoterapi,likit biyopsiler, tanısal görüntülemede yenilikler,ulusal ilaç gelistirme stratejileri,biobenzerlere yaklaşım moleküllerin gelişimi, kanser hastası yakının sağlığı ve yapması gerekenler, masa başı çalışanlarını bekleyen tehlikeler gibi konuların ele alındığını bildirdi.

  Kongrede onkoloji hekimlerinin, onkoloji hastalarının hem tıbbi hem sosyal sorunlarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunduklarını ifade eden Prof.Dr. Gümüş, onkoloji hizmetinin tüm ülke saflarına yayılması noktasında ne tür problemler ve bunların çözümü noktasında tartıştıklarını belirtti.

  Prof.Dr. Mahmut Gümüş, “Kanser gibi baş edilemez gözüken, bizim onu başedilmez bir hastalıktan öte, birlikte yaşanabilir kronik hastalık haline getirme çabamız noktasında verimli adımlar attık.”dedi.

  "Türkiye'de ilaç üretimi"

  Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlardan sadece birinin Türkiye’de üretildiğini belirten Prof.Dr. Gümüş, “ Buda sürdürülebilir bir politika oluşturmak ve ekonomik için üretimi kendimiz yapmamız çok çok elzem. 30 milyar kanser ilaçlarının masrafı tüm sağlık harcamaları ise 100 milyarı geçti. İlacın nasıl geliştirileceğinin kuralları vardır. Türkiye’de ilaç üretimi, biz bunu 10-15 yıldır takip ediyoruz.”dedi.

  "Umut verici gelişmeler"

  Türk Tıbbi Onkoloji Derneği (TTOD) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Serdar Turhal, kanser tedavisindeki son gelişmelerin umut verici olduğunu vurgulayarak, özellikle moleküler ve genetik alanında yapılan çalışmalar kansere karşı yeni silahların bulunmasına neden olduğunu söyledi.

  Standart tedavide kansere yaklaşık hakkında bilgi veren Prof.Dr. Turhal, “Kanser organdaysa oradan bir parça alıyorduk.  Riskli yerdeyse mikroskopla bakıp onun üzerinde boyamalar yaparak, ona göre kemoterapi uygulaması yapıyorduk. Yenilerde genetik analizlerine bakıyoruz. Genetik analizler üzerinden çıkan sonuçlara  göre uygun hedefe uygun moleküler tedavileri veriyoruz. Bugün ise yalnızca  genetik tetkik  sonucun bağlı olarak tedavilerin uygulanabileceği döneme geldik.”diye konuştu.

  "İlaç onaylandı"

  Bunlardan birinin Tirozin Reseptör Kinaz (TRK) füzyon geni ile ilgili olan bir gelişme olduğunu ifade eden Prof.Dr. Turhal,”  Kısaltması TRK olan Tirozin Reseptör Kinaz füzyon geni neden bu kadar önemli? Çünkü, bazı kanser hücrelerinde tirozin reseptör kinaz  geni başka genlerle birleşip kanser hücrelerine  sürekli büyüme ve çoğalma sinyali gönderiyordu. Yani kanserin yayılma hızı bir anda artıyordu. Çünkü artık bu artış durdurulabiliyor. 2013 yılında Colorado ve Harvard Üniversitesinden 2 araştırmacının saptadığı TRK füzyon genine yönelik bir ilaç geliştirildi.  Hedefe yönelik bu tedavi Amerikan İlaç Dairesi tarafından ilk defa bir kanserin başladığı organa değil de tümörün var olan genetik özelliğine göre onaylanan bir ilaç oldu.”diye konuştu.    

  "Kansere ismi organ üzerinden verilmeyecek"

  Geçen yıl Amerika'da yapılan Kanser Kongresi'nde bu tedavi ile ilgili ön sonuçların tüm dünyaya duyurulduğunu aktaran Prof.Dr. Turhal,“  Gün gelecek bu hastalıklara organ üzerinden isim veremeyeceğimizi bunlara genetik değişikliklerin üzerinden isim vereceğimizi söyledik. O gün geldi. Gen üzerinden ilk defa Amerikan İlaç Dairesi bir ilacı onayladı. Bu yeni bir gelişme. Hedefe yönelik bu tedaviyle, pek çok farklı organdan kaynaklanan tümörde kontrolsüz tümör büyümesine yol açan sinyaller bloke edildi. Hatta ilerlemiş kanser evrelerinde de etkili oldu. Hem erişkin hem çocuk hastalardaki tümörlerde, meme, kalın bağırsak, akciğer, safra yolu, pankreas, bağ dokusu, tiroid kanserlerinde bu ilaç uygun genetik özellik varsa kullanılabiliyor. Bilimsel verileri de paylaşacak olursak, 17 farklı kansere sahip 50 hastanın katıldığı bir çalışmanın verilerine göre, hastaların 38’i bu tedaviye yanıt verdi ve tümörü küçüldü. Ayrıca tedavinin 12’inci ayında, hastaların yüzde 79’unda bu olumlu yanıt devam etti. Yan etkisi, kemoterapiye kıyasla çok hafif.  Tedavinin en sık gözlenen yan etkileri halsizlik ve hafif baş dönmesi.”dedi.

  “ Kan testi ile tanı ve tedavinin planlanması”

  Türk Tıbbi Onkoloji Derneği (TTOD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Özlem Er, tanı alan kişilere uygulanacak tedavileri hastaya ve tümöre özel olarak belirlediklerini söyledi.

  Hücrelerin bir yaşam döngüsünün olduğunu kaydeden Prof.Dr. Er, “Hücre doğuyor büyüyor, yaşlanıyor ve ölüyor. Ölemediği yerde kanser gelişiyor.Bu ölmeme olayı, vücudun içindeki hücrelerdeki genetik değişikliklerden kaynaklanıyor.

  Çeşitli kimyasallar, bazı virüs ya da bakteriler gibi çevresel kanser yapıcıların etkisiyle normal vücut hücrelerinde ortaya çıkan genetik değişiklerin hepsi kalıtsal geçiş göstermiyor. Hem kalıtsal geçiş gösteren değişiklikler diğer adıyla “mutasyonlar”, hem de çevresel etkenlerle oluşan değişiklikler kanda saptanabiliyor. Günümüzde kanser tedavisini belirleme amacıyla kanda yapılan testler likid biyopsi olarak isimlendiriliyor. Kanser hücrelerindeki değişiklikler kanda saptanabiliyor. Bu değişikliklere karşı geliştirilen hedefe yönelik tedaviler kişiye özel olarak planlanıyor. Ayrıca tümör dokusundan biyopsi yapılamadığı durumlarda kan testi ile immunoterapiye uygunluğu belirlemek için gerekli testler de yine kandan yapılabiliyor.”diye konuştu.

  "Likit biyopsi"

  Tümör özelliklerini saptarken bazen dokunun yetersiz kalabildiğini kaydeden Prof.Dr. Er, “ Yada zaman içinde yeniden biyopsi almak gerekebiliyor. Güncel gelişme ise kandan alınan örnekle bu değişiklikleri saptamak mümkün olabiliyor. Eğer bir değişiklik saptarsak buna yönelik geliştirilen ilaçlar var, bu ilaçları uyguluyoruz. Bunlara hedefe yönelik ilaçlar diyoruz. Bunları uygularken zaman içinde direnç gelişmesi ile karşılaşıyoruz. Direnç geliştiyse bir hastada bunu kandan erken dönemde tespit edebiliyoruz. Bu durumda ikinci üçüncü kuşak ilaçları kullanabiliyoruz. Hem tedavi başarının arttırılması hem de uygulama kolaylığı nedeniyle  kandan alınan biyopsi ile tanı ve tedavi yapılabilmesine likit biyopsi diyoruz. Ülkemizde de alınan kanlardan testler yapılabiliyor.”ifadelerine yer verdi.

  "Akrabalarda kanser önceden belirleniyor"

  Prof.Dr. Özlem Er, kanda yapılan test ile en sık görülen 8 kanser türünün, Over,karaciğer,mide, Pankreas, özefagus, kolorektal,akciğer,meme kanser türlerinde yüzde 70 doğrulukta kandan erken tanı yapmanın mümkün olduğunu dile getirdi.

  Prof.Dr. Er şöyle konuştu: “ Kalıtsal kanserlerde de doğuştan itibaren genetik değişiklikleri saptamak mümkün. Meme, yumurtalık  ve kalın bağırsak kanserleri için çok önemlidir. Kalıtsal bir durum varsa bunu kandan saptamak mümkün. Bir hastanın kendisi için öneli. Başka kanserlerin gelişme olasılığını bize bildiriyor ve o tedavide belli spesifik değişikliklerin tedavisi var. Hastanın akrabaları için bu kalıtımsal değişiklik varsa daha kanser olmadan tanımam mümkün. Kanseri  riskli bireylerde önlemek mümkün olacak. Yalnızca tedavi değil erken tanı ve tedavilerinde üzerimize düşeni yapmak istiyoruz."

  "Kişiye özgü tedavi"

  Türk Tıbbi Onkoloji Derneği (TTOD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Ahmet Bilici, son yıllarda kişiye özgü tedavi yaklaşımları konusunda birçok kanser türünde önemli gelişmeler yaşandığını bildirdi.

  Kanserin oluşumu ile ilgili daha fazla bilgiye ulaşılmasıyla hedefe yönelik ilaçları  ortaya çıktığını ifade eden Prof.Dr. Bilici, “İleri teknoloji ile üretilen hedefe yönelik ilaçlar, kemoterapi ilaçlarından farklı olarak normal hücrelere çok az zarar verir. Ayrıca, hedefe yönelik ilaç tedavisinde, daha önceden yapılan genetik analizle bir hedef mutasyon belirlenir. Hedefe yani kanserli hücreye direkt etkide bulunduğu için tedavi yanıt oranları daha yüksek ve başarı oranları da daha iyidir. Bu ilaçların çoğunun ağızdan hap şeklinde evde kullanılabiliyor olması da avantajdır. Kemoterapi ile arasındaki bir diğer fark ise şu; kemoterapide kanseri küçültmek ve yok etmek amaçlanır. Hedefli tedavilerde ise kanserin hızı düşmekte  ve hastalığın uzun süre bir diyabet, hipertansiyon gibi kronik bir hastalık gibi devam etmesini sağlanabilmektedir.”diye konuştu.

  "Yeni tedaviler"

  Yeni tedaviler arasındaki immünoterapilerden bahseden Prof.Dr. Prof. Dr. Bilici, “Yakın zamana kadar birçok kanser tipi immünojenik bir tümör olarak kabul edilmezken, yapılan çalışmalarda özellikle immün kontrol noktasını bloke eden ilaçlarla birçok kanser tipinde önemli derecede fayda sağlandı.  Bu grup ilaçlar, hastanın kendi bağışıklık sistemindeki T-lenfositleri üzerinden etki göstererek bağışıklık sistemini harekete geçirip tümöre karşı bir savaş başlatmaktadırlar.  Kemoterapi ile sadece kanseri küçültmek ve yok etmek amaçlanırken, hedefli tedaviler ve immünoterapiler ile kanser durdurulabilmekte ve hastalığın uzun süre bir diyabet, hipertansiyon gibi kronik bir hastalık gibi devam etmesini sağlanabilmektedir. Yani, kanser tedavisindeki stratejimiz “doğru hasta, doğru hastalık, doğru hedef ve doğru ilaç” olarak özetlenebilir.”şeklinde konuştu.

Yayın Tarihi
25.03.2018
Bu haber 762 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu habere ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!