ANKARA'DAN

Yalnız Haziran Değil, Baharda Ölmek de…

Yaşam öylesine garip bir süreç ki. İçine neler sığmaz ki. Aşklar, kıskançlıklar, sevdalar, işler, güçler, arkadaşlıklar, dostluklar, yenen kazıklar ve bütün bunlara tatlı tebessümler.

--Yahya Kemal'in Lise Edebiyat kitabından tanıdığımız o ünlü şiiri gibi, yaşamda bazı yolculuklar, ayrılılar bir başka acıdır.

--Der ya şair: “Artık demir almak günü gelmişse zamandan…

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol…

Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol… "

--Bazen çaresizce isyan ederiz ölüme. Son yolculuğa. Uğurlamaya.

--Bazen de Ernesto Che Guevara'nın dediği umudumuzu yitirmememizi, yaşamın bir umut olduğunu duyarız isyan sözlerinde

--"Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin... Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi..."

--Yaşama adanmış olmak. İnsana ve insanlığa adanmış olmak. Hem de adandığın insanların çoğunun umurunda, olmasan bile. Nazım Hikmetin dediği gibi:"Yaşamayı ciddiye alacaksın,

yani o derecede, öylesine ki,

mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,

yahut kocaman gözlüklerin,

beyaz gömleğinle bir laboratuvarda

insanlar için ölebileceksin,

hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,

hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,

hem de en güzel en gerçek şeyin

yaşamak olduğunu bildiğin halde. " insanlar için ölebilmek.

--Ne yaman çelişki bu ölüm, ölmek.

--Yaşamak insanın en kutsal hakıdır. İnsan, insan olduğu için, ürettiği için var olmalı ve yaşamalı. Ama insanlık tarihinde, öyle dönemler olur ki, Halkın Sanatçısı Selda'dan dinlediğimiz Aşık Mehmet Özcan'ın dizeleri gibi: "Sevinmesin ey zalımlar/ Öldüğüme benim benim/ Yiğit ölmez kolay kolay/ Ben ölmedim ki ben ölmedimki...."

--Keşke, Aşık Veysel gibi gönül gözümüz ile görebilseydik şu körolası dünyayı. Neyimiz sığmıyor ise. "İnsan kısım kısım(çeşit çeşit) yer damar damar/ Kaşların lâm elif yüzlerin kamer/ İnce bel üstüne olayım kemer/ Yakışır bellere sar beni beni.."

--Ama olmaz ki, sardırmazlar be canım. Saldırırlar. Hem de acımasızca. İnsan ve insanlığa. Neden mi?

--Ah be canım ne diyeyim ki sana, var ise de sorun sistem, yok ise de sorun sistem. Kör olasıca şu kapitalist sistem.

--Karl Marx'ın dediği gibi aç gözlüdür ve daha, daha da çok kâr ve sınırsız büyüme ister. Büyüme durar ise, sistem, sistemin başına çöker. Kapitalizmin üretim çılgınlığının ve kâr hırsının nedeni de budur. O da kendini yaşatmak ister. Ama Emeği, piyasayı ve insanı, insanlığı sömürerek, çevreyi mahvederek.

--Viyetnen Savaşını anlatan bir film'de, tek çareleri çarpışarak ölmek kalmış olan Viyetnamlı Gerila Komutanı, Amerikalı Komutana tek başına gider.

--Tek başına ve silahsız geldiğini gören Amerikalı Komutan, "silahsız ve tek başına gelmişsin ve bu anlamsız savaşı durduralım diyorsun. Neyine, hangi silahına güvenerek" der.

--Gerilla Komutanı ise:"İnsanın enbüyük silahı, bedenidir/kendisidir" der. Gerillalarda ki kararlığı gören Komutan üstlerine, "30 (1945-1975) yıldır süren savaşı neden kazanamadıklarının nedenini "insanın en büyük silahı(nın) bedeni" olduğunu not eder.

--Evet, insanın en büyük silahı bedenidir ama, bu insanlar ile olmalıydı be sevgili Helin Böke. Ve ardından sevgili İbrahim Gökçek. Keşke, bütün olumsuzluklara karşın, işkencelere, acılara karşın mücadele ede ede çalıp söyleseydiniz o güzel türküleri.

--Bak işte biz insan, İnsanlık olarak kendimizi suçlu hissettik karşınızda. Bu Koronavirüslü günlerde cenazelerinizin ardından mezarlarınıza bir kürek toprak bile atamadan, iki dize dökemeden.

--Ne ağıtlar yakarız onu bilemem ama, olmadı be adaşım. Omadı be Helin. 21. yy'ın başında yaşışmadı bu ölümler ülkeme. Bu topraklara. Böyle gitmemeliydiniz. Türküleriniz çınlamlıydı meydanlarda.

--Biliyorum biraz utangaçızdır biz; bize, bizi anlatırken. Anlarken de.

--Oysa artık sizi herkes anlamıştı. Sevmişti. Gitmeniz birlerinin işine yarıyordu. Bir yürek, bir ses daha sussun, umutlar sönsündü düşleri. Keşke bu düşlerine, ekmeklerine yağ sürmeseydiniz be sevgili Helin, sevgili İbrahim.

--Hani Hasan Hüseyin, 1960'larda yaşadığı(1963) yaşadığı acıları, ancak 1976'da sözcüklere dökebilmişti ya. Keşke siz de azıcık daha sabretseydiniz. Yürğiniz azıcık daha bize çarpsaydı.

--Olmadı be Sevgili Helim, Sevgili İbrahim. hani üstat "gece leylâk

ve tomurcuk kokuyor/ bir basın işçisiyim/ elim yüzüm üstümbaşım gazete/ geçsem de gölgesinden tankların tomsonların/ şuramda bir çalıkuşu ötüyor/ uy anam anam/ haziranda ölmek zor!" diyordu ya,

--Milenyumun ikinci on yılında 3 Nisanda Helin seni, 7 Mayıs'da da İbrahim seni uğurlamak ne acı, ne zor. Gerci, bu acı mı, ölmek mi zor bilemedim.

--Artık yalnız Haziran da değil, bahar'da ölmek zor be dostlar. Baharda Ölmek zor!.. Hem de artık "hiç bir şey, eskisi gibi olmayacak " dediğimiz günlere gebe iken tarih. Ölmek zor!..

 

 

Yayın Tarihi
08.05.2020
Bu makale 1469 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!