Vasat

Ergenliğe geçiş yıllarım ve sonraki yıllarımda en çok merak ettiğim konuların başında “bu ülkenin en büyük sorunu nedir?” sorusu vardı.

Önceleri, sürekli yaşanan siyasi olaylar ve bağımsız olmamak, bağımlı olmak diye düşünürdüm. Sonraları, eğitimsizliğe ve eğitim sistemine bağlamaya çalıştım. Derken ekonomik güçsüzlüğümüze ve az gelişmişliğin kısır döngüsünü sürekli yaşamamıza yaklaşır buldum kendimi.

Bu yaklaşımlar pek tatmin etmiyordu. Ya bir dönem önemli olan bir sorun çarpık sistemimiz ve plansız gelişmelerle bir sonaraki dönem sıralamada yerini değiştiriyor ya da öncelikler ve yapı sürekli değiştiği için sorunlar değişiyordu da ben algılamakta zorlanıyordum.

Aradığım şey basitti. Öyle bir soruna el atmalıydık ki diğer sorunlar da bağlı olarak çözüm sürecine girmeliydi. Örneğin en önemli sorun diye nitelediğim ekonomik güçsüzlük aşılırsa iyi olur tezim kısa sürede çöktü. Çünkü gerek bireysel gerekse genel anlamda ekonomiler güçlenmeye başladığında sorunların daha büyüdüğüne şahit olduk.

Sanrasındaki uzun yıllarda en önemli sorunun sermaye birikimi olduğuna inandım. Ne ulusal bazda ne de kişsel bazda güçlü sermaye yapısının olmadığını düşünmeye başladım. Her ne kadar “olanda çok var” gibi şehir efsaneleri ile yorumlanıyor olsa da parasal olarak güçlü olanların her şehir için bir elin parmakları kadar olduğunu gördük. Şahıslar, kurumlar ve devlet, olmayan paranın ticaretini yapıyor. Bu nedenle ekonomi çok kırılgan. Nakit kanalındaki en ufak aksamalarda bile tüm kurumlar krize giriyor.

Genel bir vasatlık söz konusu. Bugün en büyük sorunumuz vasatlığımız olduğunu düşünüyorum. Çözümler vasat, üretimler vasat, tekonojiler vasat, bilim vasat, hukuk vasat, sanat vasat, anlayışlar vasat, idealler vasat, ideolojiler vasat, fikirler vasat, felsefe vasat, hedefler vasat, yönetimler vasat. Tüm bunlara bağlı olarak da yaşantımız vasat.

Eylemsel olarak daha iyiye odaklanamadığımız için daha iyi şeyler üretemiyoruz. Bu vasatlık bizi olumsuzluklarla ilgilenir, olumsuzluklarla yaşar, olumsuzluklarla beslenir hale getirdi.

Sıkıntılar yaşam biçimimiz olmaya başladı. Ne bireysel ne kurumsal ne de ulusal anlamda, geçici çözümlerle bir yere varılamayacağına inanıyorum. O zaman iş zorlaşmaya başlıyor. Tarihte birçok liderin yaptığı gibi devrimsel, yenilikçi, kalıcı ve sistematik çözümler gerekiyor.

Yenilikçi çözümler asla eskilerin ve varolanın sürekli eleştirilmesi üzerine kurulamaz ve kalıcı çözümler getiremez. Bu nedenledir ki yenilikçi de olamaz. Televizyonlarda, iş dünyasında, kamuda, özelde, kahvehanelerde, derneklerde her yerde bir arpa boyu yol alınamayan tartışmalarla ve az düşünülmüş sözde çözümlerle dolu.

Garip bir vasatlık ve sıradanlık var. Herkes geçmişi ve var olanı eleştirme yarışında. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan sözde uzmanların ağız dalaşından öteye gidemiyoruz. Sanki kaderimiz gibi yerleşmeye başladı.

Oysaki her bireyin kendi yaşamını, her ebeveynin ailesini, her kurum yönetiminin kurumunu ve her devlet görevlisinin kamuoyunu refaha kavuşturmak, vasatlıktan kurtulmak için yenilikçi fikirleri arama zorunluluğu var.

Yenilikçi fikirler, yenilikçi çözümler eleştiri üzerine kurulamazlar. Eskiyi ve eleştirileri kapsayacak, birlikte çözecek devrimsel yaklaşımla ve bakış açılarıyla oluşturulabilirler. Ve bizim buna şiddetle ihtiyacımız var.

Bu vasatlık sorununu, olumsuzluk tuzağını aşmak için istisnasız her bireyin, her kurumun tek tek çabasına mecburuz. Bu habis ruh halini yenmek zorundayız.

Bu durumu aşamazsak, komplo teorilerine ihtiyaç yok, kimsenin bize bir şey yapmasına da gerek kalmayacak, bu vasatlık yarışında biz, birbirimizi yok edeceğiz.

Yayın Tarihi
29.05.2018
Bu makale 2666 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!