ANKARA'DAN

Ülkeyi Sevmenin Ölçütü Ne?

Zorunlu Korona virüslü evde oturma süreçlerinde olunca, boşluktan değil de, o kitap orada, bu kitap burada, yok balkonda derken insanın aklı da, kafası da karışıp kalıyor.

--Yılmaz Güney'in ünlü Umut filminin müziği geldi aklıma. Türkü, 1929'da Adana'nın bir köyünde yoksul bir ailede doğan, okuma-yazmayı bile askerde (Ali okulu) öğrenen Hüseyin Kaçıran'ın idi.

--Üzüldüm, düşündüm, kızdım, kafam karma karışık oldu.

--Düşünebiliyor musunuz, yoksulluktan anası ağlamış, okuma-yazmayı bile askerde öğrenmiş bir adam Hüseyin Kaçıran.

--Ne diye feryat ediyor biliyor musunuz? Yazayım da, bilmeyen bilsin, bilip de unutanlar anımsasın. Neye yarar ise?.

-- "Ruhumda bir sıkıntı var/ Gitsin diyom gitmiyor ki

Yoksulluk başıma bela/ Gitsin diyom gitmiyor ki"

--Çok özel durum ve zamanlar olmadıktan sonra, şu bir gerçek ki insanoğlu açlıktan ölmüyor. Bir şekilde karını doyuruyor.

--Sorun açlık- tokluk sorunu değil, yokluk ve yoksulluk sorunu. Biz, ne zaman "başa bela" deriz. Çözümü bulamadığımız zamanlarda.

--İşte burada ki ası soru. Kişisel açılk-tokluk mu, yoksa toplumsal bir sorun olarak, yokluk, yoksulluk mu?

--Aşık Mahsuni, Aşık İhsanı, Ahmet Kaya, Neşat Ertaş gibi bir çok sanatçı kendileri için onurlu bir yol çizmeseler, sarhoş masalarının mezesi, düzenin sesi olsalar, onları mevcut düzen hem besler hem de krallar gibi yaşatırdı.

--İşte aşık Hüseyin Kaçıran'da o güzel insanlardan birisi imiş.

--Dizeye girişe bakar mısnız: "Düşünüyom nasıl etmek/ Bilmiyom nereye gitmek/ Beş nüfusa bir tek ekmek/ Yetsin diyom yetmiyor ki"

--Her bir sözcük, hançer yarsı gibi yara açıyor insanın ruhunda. Ama tek başına bile "DÜŞÜNÜYORUM" diye başlayan mısra ise insanı alıyor çookk ötelere götürüyor, çok şey ifade ediyor.

--Dediğim gibi, "düşünmek" hem iyi hem kötü. Elbette ki "kötü"yü biraz da toplumsal bir sitem olarak kullanıyorum.

--"Uyutur dede hocası/ Şeherin köyün ağası

İşçi köylünün bacası/ Tütsün diyom tütmüyor ki"

--İşte sorun burada. Etrafında olup bitene duyarlı olmak. Farkındalık. İşte bu da eğitim ile oluyor. Boşuna "ben cahilleri severim" diyen adamı profeör yapıp, Kocaman Üniversiteleri ellerine vermiyorlar. Okulların eğitim proğramlarını bozup öğretimi, ailelerin, toplumun düzenini bozup eğitimin bozulması tesadüfü olamaz, değil mi?

--Çünkü sistem, cahillerin ve şarlatanlarının üstünde yükselir.

--Toplum, cehalet üzerinden teslim alınıp sömürü sürdürülebilir.

--Kim ne derse desin, gelinen noktada demokrat, kendini Atatürkcü sayan çoğu kesim susturulmuş ve teslim alınmıştır.

--Bir kaç dernek, oda ve siyasinin bazen tüzel, bazen de kişisel çıkışları ise sorunu çözmekten, derde deva olmaktan çok uzaktadır.

--Geçen hafta içinde gaztelerde çıkan haber böyleydi: "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Tarih Kurumu (TTK) Başkanlığı’na Prof. Dr. Ahmet Yaramış’ı atadı."

--Çok güzel. Yasal bir sorun var mı? Yok.

--Peki ne var? İşin etiğinden, devlet geleneğinden falan geçtim, bari İnanç açısından bakıp, olayı islami anlayışa göre yoralım.

--"Nisâ Suresi 58. Ayet:"Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir." demiyor mu? Evet.

-- O zaman bu atamanın yapıldığı kurum neresidir?

--Atatürk'ün isteği ile 15 Nisan 1931'de “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” olarak kurulan ve 3 Ekim 1935'te Türk Tarih Kurumu adını alan, 12 Eylül darbesi ile amacından saptırlmaya çalışılmışsa da, giderleri Atatürk'ün bıraktığı mirasın gelirlerinden karşılanmakta olan,

--Bu Kurumun amacı nedir?

--"Türk tarihinin araştırılması, Türklerle ilgili yanlış bilgilerin düzeltilmesi, arkeolojik kazılara da destek vermesi amacıyla kurulmuştur" diye tanımlanmıştır.

--Böyle bir kurumun başına da, Atatürk'e 'eşkıya' diyen bir Ensar Vakfı yöneticisi atanmasının amacı ne olabilir?

--Kurtuluş savaşı ve Atatürk ile ilgili uloorta söylediği sözleri yaptıkları belli olan birsinin ATATÜRK TÜRK TARİH KURUMU BAŞKANLIĞINA atanması, sıradan bir olay değildir.

--Medya Siyasette ki, sayın Rifat Serdaroğlu'nun "bademler Kar Verdiler" yazısı da okunması gereken çok manidar bir yazıdır.

--Dedim ya artık neremiz kanamıyor ki?

--yukarıdaki link'i özel olarak verdim. Okyunca ne demek istediğim daha açık anlaşılır.

--Aslında bu konuda söylenmedik söz kalmadı. Hatlar da gittikçe sertleşmeye başlayacak gibi.

--Bu güzel Ülke ve İnsanlara bakıp da, YAZIK OLACAK demek bile içimi açıtyor. Ama görünen de o .

--içimi acıtan, çatışma, bir iç savaş falan değil. Bir çoğunu karşı çıkacaksınız ama, bu toplum, millet "gökten ne yağdı da, yer kabul etmedi" deyip, her şeye şükreden olmuştur.

--Üç-beş iyi niyetli sesin çıkışları ise bir süre sonra görmezzlikten gelinir. Kafaya bütün olacaklar "DANK EDER Mİ? " eder de. O kadar bedel ne zaman ve kimlerce ödenir belemem ki.

--Ağa ile marabanın hikayesi gibi. Elbette ki bir gün, "ağam biz bu herzeleri niye yedik" denilir ama, 12 Eylül'de Kenan Paşa'yı alkışlayanlar bile 30 yıl sonra nedamet getirdiler.

--Ne işe yarar ise.

--Sahiden, bu ülkeyi sevmenin ölçütü ne ki?

--Kurucu değerlerine küfrü duyamazlıktan, ülkenin soyulmasına, yabancılara peşkeş çekilmesine bu kadar göz yumulduktan sonar, ne işe yarar ise.

 

 

Yayın Tarihi
05.05.2020
Bu makale 1228 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!