Her 24 Ocak’ta içim sızlar. Gencecik bir insan, ülkesinin dirliği ve düzeninden başka bir şey düşünmeyen, para da pulda gözü olmayan, bu ülke üzerinde ve üzerinden oynanan oyunlara kalemiyle ışık tutmaya çalışan Uğur Mumcuyu anmanın zorluğunu barut kokuları içinde yaşarım.
Söylenen sözler, yazılan şiirler, akan gözyaşları, eşlik edilen türküler Uğurun acılarını asla dindirmez ve hafifletmez. Ölüm aslında Uğur Mumcu’nun korktuğu yada kaçtığı bir son değildi. Diğer bir çok aydın gibi o da savunduğu ve inandığı doğrular için kendinden vazgeçmeye her zaman hazırdı. Bunu göze alarak yola çıkmıştı. Hatta belki de böyle bir sonu olacağını da hesap etmişti “cesaret yolunda” yolculuğuna çıktığında.
Arkasından herkes çok şeyler yazdı ve söyledi. Ağıtlar yakıldı. Hatta o dönemde doğan çocuklara Uğur adı konuldu. En kadim arkadaşlarından Zülfü Livaneli’nin yaktığı türkü sanırım acıların her yürekte nasıl çoğaldığını dile getirmekte; "Hayın tuzaklarda kan uykularda, Vurulduk ey halkım unutma bizi, İşkenceler için tahta çarmıha, Gerildik ey halkım unutma bizi."
Yada “Uğurlar olsun Uğurlar olsun, bir kırık gözlük bir kırık kalem yoldaşın olsun” diye başlayan ve dilimizde marş gibi seslenen türkülerle acılar dillendirildi.
Aslında “bir gider bin geliriz” tarzında bu ülkede dolaşan sözler vardır. Hatta Mumcunun cenazesinde gözü yaşlı kalabalık bunları pankartta yapıp dolaşmıştı. Hani kaç tane bin gelen Mumcu var. Kaç aydın Mumcunun gösterdiği cesareti gösterebildi. Gerçekten “bir gider bin geliriz mi? Yoksa “bir gider birsiz kalırızı yaşıyoruz”. Doğru nedir bilinmez ama hala bu ülkede faili meçhul olan binlerce ölüm var.
Hatta faili belli olan suçlarda bile suçluların cezalandırılmadığını görüyoruz. Arka arkaya çıkarılan, mesnedi ve gerekçesi belli olmayan aflarla affedilenlerin devletten yoksulluk parası aldığını da okuyoruz. Hem da bu bugün acısını tekrardan tazelediğimiz Mumcunun katil zanlısı olunca yürek daha da bir acıyor açıkçası.
Peki ne değişti? Benim merak ettiğim Mumcu bu ülke için seve seve ölmeyi göze aldığında ve bunu param parça edilmiş bedeniyle yaşadığında ne değişti bu ülke de? Bu olayları aydınlatamayan ve istifaya eden bakanlar mı oldu? Emniyet müdürleri? Arkasında bıraktığı derin kalabalığın devlete, yolsuzluklara, kimsesizliğe sahip çıkışımı değişti? Suskun olan halk daha da bir suskunlaştı, derinleşen devlet daha da bir derinleşti, sarı daha sarı, mavi daha bir mavi oldu. Daha birçok olayın sorusu bile sorulmadı.
Ne kadar yalnız? Ne kadar çaresizlikler içindeyiz hepimiz. Daha doğrusu çaresizlik işçinde bırakıldık. Kimimiz canlı canlı yakılarak, kimimiz bombalarla parçalanarak, kimimiz asılsız suçlanarak, sürülerek, itilerek, kakılarak. Düşünen bireyler ve aydınlar olarak sindirildik. Pıstırıldık. Korkaklaştırıldık. Artık öyle bir durumdayız ki; haklarımız elimizden alınıyor ve ses çıkarmıyoruz, haklarımız verilmiyor bir şey demiyoruz.
Kaleminiz biraz sağlamsa ya kaleminizin ucunu ya kendini mutlaka kırıyorlar yada sorunu tamamen çözüp sizi ortadan kaldırıyorlar. Merak ediyorum daha bu ülke kaç tane Uğurunun arkasına ağıt yakacak.
Ben bu ülkede yaşayan bir aydın olarak Uğurumu kaybetsem de Umudumu kaybetmedim. Bir gider bin gelir miyiz bilmem ama ben Umudumu da yitirmek istemiyorum. Yoksa ne yol biter ne yolculuklar. Hele işkence hiç bitmez.
Bir kez daha içim sızladı bu 24 Ocakta.Yazdığın her kelime ve inandıkların adınla yaşıyor sevgili Uğur Mumcu. Uğurlar olsun.