DUAYEN

Türkiye Yine Sallandı

Hayat devam ediyor… İnsanoğlu en büyük acıları bile unutuyor ve yeniden işine gücüne hatta eğlencesine geri dönüyor. Geçen yazımda; Bizde olan, savaştaki ve depremlerdeki ölümlerin çokluğunun nedenini sormuştum. Sakin kafayla düşününce bunun cehalet olduğuna karar verdim. Doğan Kuban hocam son zamanlarda bunun böyle olduğunu teyit eder yazılar yazıyor. Ben de 3.02.2020 tarihli yazımda bilgi, yetenek ve deneyimin problem çözmede ne kadar önemli olduğunu yazmıştım. Aslında yaşadığımız her olay bir problem. Bu problemleri çözecek bilgili ve deneyimli insanlara ihtiyacımız var. Osmanlı bize cahil bir toplum bıraktı. Cumhuriyetin ilk yıllarında; eğitimde yapılan devrimler ve yabancı hocalar sayesinde, bilgili kadrolar yetiştirilebilmişti. Türkiye büyüdükçe bu niteliği koruyamadı. Bu gün ise; maalesef, din faktörünün ve kayırmacılığın egemen olmasıyla eğitim iyice bozulmuş durumda.

Konumuza gelirsek, Türkiye yeniden sallanmaya başlayınca deprem korkusu yeniden bacayı sardı. Çürük yapılar, kentsel dönüşüm yeniden gündeme gelmeye başladı.

Bu arada beni sevindiren bir olay oldu. Kentsel dönüşümü benimseyen bir okurum; çözüm şeklimi onayladığını söyleyerek, bu konuda bir mektup kaleme almış. Analitik olan bu yazıyı makaleme aktarmaya çalışacağım.

Kentsel dönüşümün üç ana aktörü var:

  1. Mal sahibi (depremde ölme riski olan kişi)
  2. Yüklenici (çürük binayı yıkıp yerine yenisini yapacak ve bu işten kar edecek kişi)
  3. Kamu-Devlet (Bu işi organize edecek ve finansman sağlayacak kurum)

Burada bütün sorun; mal sahibinin mali gücü yeterli olmadığı için, yüklenici karını ödeyememesidir. Kamu yararını sağlamakla yükümlü olan Devletin burada çözüm üretmesi gerekiyor. Bu çözümler şunlar olabilir:

  • Düşük faizli ve uzun vadeli krediler
  • Arsaların KAKS’ ını (toplam inşaat alanı/ arsa alanı) artırarak yüklenicinin karını sağlanacak ilave dairelerle elde etmek.
  • Yükleniciye şehir çevresinde; muhtemelen kamu arsalar üzerinde, tasarlanacak “Akıllı Şehirlerde” arsa vermek.

Birinci ve ikinci madde beraber kullanılabilir. İkinci madde en pratik çözüm olarak gözükmektedir. Ancak, zaten KAKS’ı yüksek olan bölgelerde bunu yaklaşık iki misli artırmak müthiş bir nüfus artışına sebep olacak ve alt yapı yönünden büyük olumsuzluklar meydana getirecektir. Bu nedenle; zaten devamlı büyüyen şehirlerimizin çevrelerinde akıllı, kendi kendine yetebilen küçük şehirler tanzim etmek ve yüklenici karına karşılık buralardan arsa vermek daha olumlu gözüküyor. Tabii, ikinci ve üçüncü maddeleri de beraber kullanmak mümkün olabilir. Yani, KAKS’ ı makul seviyede artırıp (1~1,5 max.)  geri kalan kısmı bu yeni kurulacak olan; Şehirle kuvvetli bağlantısı olan, “Akıllı Şehirler” den arsa olarak verilebilir.

Maalesef, Son günlerde; irrasyonel bir anlayışla, alınan alçak katlı binalar yapma kararı işi biraz daha zorlaştırmıştır. Sayın bakanın; bilimsel olmayan, “Şehirlerde alçak katlı bina yapacak arsa yok” şeklindeki beyanı biraz bunu yansıtmaktadır.

Bir kere daha tekrar etmek istiyorum: Alçak, yüksek yapı diye bir ayrım yapamayız. Şehirlerde önemli olan yoğunluktur. Yoğunluğu aşmamak şartıyla; yerine göre, alçak ya da yüksek yapı yapılabilir. Ne kadar alçak ne kadar yüksek o da pek belli değil. Bu yanlış karar yeni birçok problemlere ve çirkinliklere neden olacaktır.

Yönetimin; çılgınca yapılan yoğun 30-40 katlı binalardan sonra, “Konak” yapmak sevdasından vaz geçip modern şehircilik kurallarına uymasını diliyorum.

 

Yayın Tarihi
09.03.2020
Bu makale 979 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!