Memleketimden İnsan Manzaraları (153)

Değerli Dostlar;

Yazarımız Hüseyin Erkan'ın haftalık her yazısından sonra, "yazıya ben olsam ne başlık koyardım." diye hayal ederim. Aslında, yazarın sözüne söz eklemenin haddim olmadığını, bilgiçlik taslama anlamına gelebileceğini de bilirim.

Laf aramızda; yazarımızın düşünmeye ve araştırmaya özendirmekten mutluluk duyduğunu bildiğimden, eklemelerden kaçınmıyorum, Siz de benim gibi düşünebilirsiniz.

Haftalık yazımızı okuyunca, halkımız arasında söylenegelen;

"Yap bir hayır da, denize at... Balık bilmezse Halik bilir..." sözü geldi aklıma. Siz ne diyeceksiniz? Merak ediyorum.

Saygı ve sevgilerle...

İbrahim Ekmekci

Geç Gelen Ödül

“Basamakları göremeyenlerin, yükselmeleri mümkün değildir.                                                                                    Beni buralara getiren, öğrenme hevesim ve çalışma azmim olmuştur.”

                                                                              Ahmet Nazif ZORLU                                                                                                                                                           (Sanayici)

“Mutsuz insan kimdir?” diye sorarsanız, “Yapacak işi olmayandır.” derim ben.

Birçok insan, bu sözümün tam tersinin doğru olduğunu sanır. Ve:

“Nasıl olur? Sabah erkenden kalkıp akşam geç saatlere kadar didinip duran, yine de yapılacak bir sürü işi kalan insan nasıl mutlu olur?” der.

Bilmezler ki çalışmaktan, iş yapmaktan, problem çözmekten, bir şey üretmekten dolayı başını kaşıyacak zamanı olmayan insan, “Ben mutlu muyum, mutsuz muyum?” diye düşünmeye bile fırsat bulamaz. Denir ki:

*Çözecek probleminiz yoksa, problem sizsiniz.

*Derdiniz yoksa, dert sizsiniz.

Bakın; yakın çevrenize, bir bakın hele. Düşünerek bakın ama. Yukarıdaki yıldızlı cümlelerin doğru olduğunu göreceksiniz.

56 yıldır çıkardığı günlük bir gazetenin sahibi, başyazarı ve genel yönetmeni bir dostum var. Bu ay, 90 yaşına bastığını açıkladı gururla. On, on beş yıl önce 40 – 45, şimdilerde 55 – 60 yaşlarında emekli olunan bir ülkede, günlük bir gazeteyi 56 yıl, tek başına, hiç kesintisiz yayımlamak kolay mı?

Sözgelişi on yıl önce, “Yeter artık. Benden bu kadar… 46 yıl, hiç kimseden yardım almadan, bütün güçlüklere göğüs gererek, önüme konan bütün engelleri aşarak bugünlere geldim. Yaşım olmuş 80… Benim de hakkım değil mi, biraz dinlenmek?” dese, kim hayır diyebilirdi?

Ama O, Kepirtepe Köy Enstitüsü’nden aldığı eğitimin etkisiyle olsa gerek, kolay yolu değil, bile bile, zor yolu seçiyor yine.

Hamurunun, Kepirtepe’de aldığı “Kayabalığı eğitimi” ile yoğrulduğunu söyleyen bu dostuma haydi, siz siz olun da saygı duymayın, hayran olmayın bakayım!  Gazeteci ve yazar dostumun adı Feyzullah Aktan Keşan’da çıkan, Mahmut Makal ve Mehmet Başaran’ın “Trakya’nın Cumhuriyet’i” diye takdir ettikleri ÖNDER gazetesinin Başyazarı ve Genel Yayın Yönetmeni…(*) Bitmedi; yakın zamana kadar "Erikli Sahil Yapı Kooperatifi"nin müdürü idi. Bugün de boşta değil, Keşan Sürücü Kursu A. Ş.'nin Genel Müdürü. .. (Aynen yıllar önce olduğu gibi, kaç zamandır zarar eden bu şirketi, bir kez daha batmaktan kurtarıp yine kâra geçirebilecek mi bakalım!)                                                          

                                                          *   *   *

Son beş – on yazımı okuyanlar, “Yahu muhterem, 1990’ların Malkara Kaymakamı senin neyin oluyor?” diye soruyorlar.

Hiçbir şeyim olmuyor; hiçbir şeyim!.. Ne akrabam, ne hısımım, ne hemşerim…

Birlikte de çalışmadık hiç. Dahası, bir kez bile karşılaşmış değiliz; bugüne kadar. Yazdığı Üç Dilek adlı kitap hariç, kendisinden aldığım bir şey de olmadı hiç, dolayısıyla kendisine verdiğim bir şey de…

Haddim olmayarak O’nu takdir etmemin tek nedeni çalışkanlığı… Gittiği, görev yaptığı her yerde iş yapıyor. Düşünüyor; düşüncesini gerçekleştirmek için çalışıyor, çevresindekileri de çalıştırıyor. Yapıyor, yaptırıyor. Görev yaptığı ilçelerden ayrılırken, arkasında eserler bırakıyor.

Doğu’da, Batı’da ben de birçok ilçede görev yaptım. Dolayısıyla ben de birçok kaymakam tanıdım. Onlardan sadece ikisinin adı kaldı belleğimde: Arpaçay Kaymakamı Rasim Gezmiş’le, (*) Keşan Kaymakamı Esat ÖlçerErgani’de, Elmadağ’da, Gaziosmanpaşa, Eminönü, Fatih, Bakırköy, Esenyurt, Avcılar ve Başakşehir’de de vardı kaymakamlar ama hiçbiri en küçük bir iz bırakmadı bende.

Evet, bırakın 30 – 40 yıl önceyi, 5 – 10 yıl öncekilerin bile adını söyleyemem. Ama 65 yıl önceki Akseki Kaymakamı Fikret Nazillilioğlu’nun adını hiç mi hiç unutamam.

Niçin mi kazındı, bu isim belleğime?

Çünkü Kaymakam Fikret Nazillilioğlu, Toros Dağlarının sanki halay çektiği kuş uçmaz kervan geçmez köyüm Gödene’ye, 1951 – 1952’lerin güç koşullarına göğüs gererek yol getiren adamdı. Nasıl unuturum, o değerli insanın adını ben?

1950’lerin Akseki Kaymakamı Fikret Bey yol yapıyordu. 1990’ların Malkara Kaymakamı Turan Eren yol da yapıyor, okul da... Fabrika da yapıyor, kültür merkezi de, öğrenci yurdu da... Çalışkan, yapıcı, üretici bir insan olduğu için saygı duyuyorum O’na.

Kaymakamlık stajı yaparken, tecrübeli kaymakam abileri ve vali yardımcılarının öğüdüne kulak verip iyi bir briç oynamayı öğrenseydi, O da önce Vali, sonra Milletvekili ve hatta Bakan bile olabilirdi ama…

Sen istediğin kadar eser bırak; çalıştığın her yerde. Büyük sözü dinlemeyeni ve dahi Ankara’dakilerin gönlünü yapmasını bilmeyeni, öğrenmek için de hiçbir çaba göstermeyeni Vali yaparlar mı hiç!

Kahramanımız, Malkara’da öyle güzel bir Kültür Merkezi yapmış ki, o yıllarda bırakın Tekirdağ’ı; Edirne’de, Kırklareli’de, Çanakkale’de bile yokmuş öylesi. Bu merkezin methini duyan o günlerin İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, özellikle Malkara’yı ziyarete geldiğinde:

“Arkadaşlar, Trakya için, devamlı Avrupa diyorlardı. Ben de ‘Trakya’nın Anadolu’dan bir farkı yok. Oranın neresi Avrupa?’ diyordum. Ama bugün Malkara’ya gelince, yapılan yatırım ve hizmetleri, özellikle de ‘Kültür Sarayı’nı görünce, “Evet, gerçekten şimdi Avrupa’dayım.” der.

İl merkezinde değil, bir ilçede, ülkenin İçişleri Bakanına bu sözleri söyletmenin kolay bir şey olduğunu mu sanırsınız siz?

1991’de Tekirdağ Valisi Memduh Oğuz gelir Malkara’ya. Bir yanda Kültür Merkezi, öte yanda Yem Fabrikası inşaatları devam etmektedir; büyük bir hızla. Bir yandan da caddeler, sokaklar asfaltlanmakta…

İnşaatları gezip yapılmakta olan eserlerin maketlerini görerek gerekli bilgileri aldıktan sonra:

“Turan Bey, Malkara’da büyük bir faaliyet var. İlçe bir şantiyeye dönmüş. Başta temel alt yapı hizmetleri olmak üzere hem eğitimi, hem sağlığı, hem kültürü, hem de tarımı geliştirmek için çok önemli hizmetler yapıyorsun. Düşünüyorum da birkaç yıl sonra, ilçenin çehresi tamamen değişecek. Bu yıl, ‘Yılın İdarecisi’ yarışmasına seni aday göstereceğim.” der.

Kaymakam Bey, bu yarışmada “Birinci” olmayı hak ettiğini düşünerek, sonucun açıklanacağı 10 Ocak 1992 gününü heyecanla bekler.

10 Ocak’a üç gün kala, Türk İdareciler Derneği Genel Başkanı Yılmaz Cemal Bor telefon eder: “Kaymakam Bey, kutluyorum. Bu yıl, Yılın İdarecisi siz seçildiniz. 9 Ocak’ta Ankara’da misafirimiz olun. Tören 10 Ocak günü Dernek Genel Merkezinde yapılacak.” der.(**)

Bana sorarsanız, Turan Eren, yıllar önce, Vezirköprü Kaymakamı iken çoktan hak etmişti bu ödülü. Biraz geç oldu ama... Olsun, sonunda hak yerini buldu ya!

                                                   

(*) Rasim Gezmiş, daha sonra Artvin Valisi ve Artvin Senatörü olarak görev yaptı.                          

(**) Pekiyi, bu yılın idarecisi kim seçildi? Söyleyelim: Diyarbakır-Sur Kaymakamı Bilâl Özkan...

Yayın Tarihi
24.02.2018
Bu makale 1192 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!