TARIM POLİTİKASI

Kurban’ın Olayım ! Saman’ım Nerede!

İslam âleminin dini bayramlarından birisi olan Kurban Bayramı’na inşallah Cuma günü sabahı Bayram Namazı ile birlikte başlamış olacağız. Şimdiden kurbanlarımızı Allah kabul etsin, hep birlikte ülke olarak sağlıklı ve huzurlu bir bayram geçirme dileğiyle, cümlemize hayırlı ve mübarek olsun inşallah.

Kurban olayı sadece manevi bir görevi yerine getirmeye yarayan islami bir ritüel olmayıp aynı zamanda ülkedeki diğer milli ve dini bayramlardan biraz daha farklı olarak, ülke ekonomisinde ve özelde ise hayvancılık sektörü ile buna bağlı tüm faaliyet alanlarında çok önemli ekonomik rolü ve yaygın etkisi olan bir faaliyet olarak öne çıkmaktadır.

Yılın çok kısa bir dönemi için ülke genelinde bakın neler yaşanmaktadır:

  • Milyon düzeyinde hayvan kesimi için milyona yaklaşan büyükbaş ve küçükbaş hayvan beslenmekte,
  • Kent merkezlerinde dev kurban pazarı organizasyonları kurulmakta,
  • Binlerce üretici, kırdan kente hayvanlarıyla hareket edip kısa süreli yerleşim yapmakta,
  • Kurban alımı nedeniyle milyar TL dolayında çoğunluğu nakit olan para piyasa sürülmekte,
  • Yoğun bayram alışverişi yapılarak piyasalara can suyu sağlanmakta,
  • Bir anda milyon ton dolayında kırmızı et stoku ve arzı oluşmakta,
  • Tüm yılı bekleyen milyon adet besi işletmesi gelirini bu döneme bağlamakta,
  • Deri sanayi hammadde talebinin büyük çoğunluğu bu dönemde karşılanmakta,
  • Besicilerin alışveriş yapmış olduğu hayvancılık üretim faaliyetine bağlı başta yem sanayi olmak üzere diğer tüm girdi sağlayan alanlara sermaye akışı bu dönemden sonra hızlanmakta,
  • Çoğunlukla besicilik ile birlikte tamamlayıcı faaliyet olarak süt işletmeciliği sürdürüldüğünden bekleyen süt işletmeleri ihtiyaçları giderilmekte,
  • Üretici geliri artmakta ve borç ödeme gücü oluşmakta,
  • Bir sonraki dönem için hayvan alımı ve diğer hazırlıklar besi hayvanı piyasasını canlandırmaktadır.

Velhasıl kaynağı dini vecibeler olan kurban bayramı vesilesi ile bir hayvan canından olmaktayken pek çok hayat ve faaliyet de yoğun ve hızlandırılmış bir ekonomik süreç yaşayarak can bulmaktadır.

Kuşkusuz çıkış amacına uygun olarak da hem bir manevi görev yerine getirilmekte hem de geçim sıkıntısı olan ailelerle “duygu paylaşım köprüsü” kurulmaktadır.

Her yıl kurban bayramı nedeniyle daha yoğun olarak ülke gündemine gelen ve sadece “kurbanlık fiyatları” ile manşetlere taşınan hayvancılık üretim faaliyetinin ve bu sektörle ilişkili genel ekonomik durumun “hayvancılık politikaları” çerçevesinde çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir.

Konunun günümüzde sadece yetiştirme bilgisi ile sınırlı olmadığı ve “ekonomik boyutun” üretime devam kararlarında çok daha etkili olduğu noktaya doğru gelinmiştir. Bu kapsamda; işletme ölçeği, besi maliyeti, girdi temini, karkas verimlilik, damızlık materyal temini, kırmızı et piyasası oluşumu, kesimhane ve mezbahalar, canlı hayvan borsası, üretici danışmanlığı, dış koruma, hayvancılık destekleme politikaları, üretici örgütlenmesi, işleme sanayi ve perakende piyasalar gibi konulara ilişkin doğru cevapların hazır olması gerekmektedir.

Peki o zaman geldiğimiz noktada, Türkiye’de hayvancılıkla ilgili genel fotoğrafta neler yer almaktadır. Temel bazı saptamalara bakmakta yarar görülmektedir:

  • Türkiye tarımsal üretim değeri 50 milyar TL dolayında olup hayvansal üretimin payı %50’nin altındadır. Yakın geçmişte %35’ler düzeyindedir. AB’de ise ortalama değer olarak hayvancılığın katkısı %60’lar dolayındadır.
  • Ülkede hayvancılığı canlandırmak için verilen destekler toplamı yıllık 38,5 milyar TL dolayındadır.
  • Hayvancılıkla uğraşan tarım işletmesi sayısı 1,5 milyon adet dolayındadır. Hayvancılık işletmeleri genellikle süt işletmeleri olarak faaliyet sürdürmekle birlikte aynı zamanda uygun erkek besi materyallerini değerlendirmek ve işletme nakit ihtiyacı için yan uğraş olarak besicilik yapmaktadırlar. Yani besi işletmeleri çoğunlukla süt işletmelerinin tamamlayıcısı durumunda kalmakta ve ihtisas işletmesi özelliğine dönüşme çabaları ve bu tip işletmelerin varlığı konusu ülkede henüz yeni şekillenmektedir.
  • Toplam hayvan varlığı 17,7 milyon Büyük Baş (BB) ve 48,5 milyon Küçük Baş (KB) olmak üzere yaklaşık 70 milyon baş dolayındadır. Mevcut sığırların %90’dan fazlası kültür ve melezdir.
  • Sağılan hayvan sayısı 6 milyon BB) ve 26 milyon KB olmak üzere toplam 32 milyon baş’tır.  Toplam süt üretimi ise 23 milyon ton olup bunun 21 milyon tonu BB ve 2 milyon tonu KB kaynaklıdır. Süt verim düzeyi BB için 3,5 ton/yıl dolayında olup AB ortalamasının yarısı düzeyindedir.
  • Kesilen hayvan sayısı 3,6 milyon BB ve 6 milyon KB olmak üzere toplam 9,6 milyon baş’tır. Bunlardan kurban bayramında kesilenlerin oranı ise BB için %25 ve KB için ise %60 dolayındadır.

Toplam kırmızı et üretimi 1,2 milyon ton olup bunun sadece 130 bin tona yakını KB kaynaklıdır. Et verimi, BB için 218 kg/baş ve koyunda 20 kg/baş dolayında olup AB ortalamasının biraz altındadır.

  • Kişi başına kırmızı et tüketimi 15 kg dolayındadır. Yaklaşık 2,1 milyon ton beyaz et üretimi de eklendiğinde toplam et üretimi 3,3 milyon tona ulaşmakta ve kişi başı toplam et tüketim rakamı ancak 40 kg’a yaklaşmaktadır. Bu rakam AB ortalamasının yarısı kadar olmakla birlikte AB’de kırmızı etin yarısı domuz etinden sağlanmaktadır.

Temel yaklaşım ise sağlıklı beslenme için kg başına alınması gereken proteinin en az yarısının hayvansal kaynaklı olması gerektiği yönündedir. Bu oran FAO hesaplarına göre Türkiye’de 1/3’ün biraz üzerinde yer almaktadır.

Kırmızı et arzı yetersizliği ve piyasa fiyatlarında yükselme yaşandığı dönemlerde, özellikli damızlık materyal ihtiyacı ve ikili anlaşmalar durumu hariç yurt dışından “kesim yapılacak canlı besi hayvanı” ve arz yetersizliği şiddetine bağlı olarak doğrudan “karkas et” dış alımına başvurulmuştur. Bu amaçla, damızlık ve besi sığırı olmak üzere 2015 yılından bu yana ülkeye toplam 3 milyon baş dolayında sığır ve 750 bin baş dolayında koyun ithalatı yapılmış olduğu bilinmektedir.

Diğer yandan, hayvancılıkta, iç piyasayı düzenleme ve tüketiciyi koruma gibi amaçlar da olsa ithalata başvurma seçeneği, genel bir algı olarak hiçbir zaman üreticiler tarafından kabul gören bir gelişme olmamıştır. Ancak bu konunun çok taraflı yönleri dolayısıyla, bir başka zaman ayrıntılı bir şekilde ayrıca ele alınmasının daha doğru olduğu düşünülmektedir.

Anlaşıldığı üzere, kırmızı et üretim ve tüketim artışını sağlama yönündeki politika düzenlemelerine ağırlık verilmeye devam edilmesi gerekmektedir. Nitekim bakanlığın gelecek stratejisi de bu yaklaşım yönünde olup 100 milyon baş hayvan varlığına ulaşma hedefi güdülmektedir. Üstelik her yıl hayvancılığa verilen destek çeşidi ve düzeyi giderek artırılmaya çalışılmaktadır. Ancak bitkisel üretime oranla hareketli canlı materyal ile uğraşmak kuşkusuz daha büyük bir zorluk yaratmakta, konunun ihmal edilme lüksü bulunmamakta ve olası gecikmenin faturası da daha ağır çıkmaktadır.

Besicilikteki ekonomik açıdan fayda sağlayabilmek ve faaliyete devam etme kararı için temel yaklaşım; en düşük masraf (ekonomik besleme ve diğer masraflar) ile en kısa zamanda en fazla canlı ağırlık artışına ulaşmaktır. Yani birim yem miktarı ile canlı ağırlık artışı sağlandığı sürece hayvan beslemeye devam edilecek ve toplam karkas ağırlıkta artış olmayan noktaya gelindiğinde ise hayvanın kesime gönderilmesi gerekecektir. Bunun sağlanmasındaki en önemli düğüm noktaları ise karkas verimi yüksek damızlık besi materyali temini, en uygun besleme kaynağı (ucuz ve kaliteli yem),  modern bakım koşulları ve üreticiyi de koruyan sağlıklı işleyen bir kırmızı et piyasası varlığıdır.

Burada diğer konulardan ziyade son yıllarda besi işletmelerinin de yüksek sesle dile getirmeye çalıştıkları ve öne çıkardıkları konu; hayvan besleme, yani yem temini ve fiyat düzeyleri konusudur. Üstelik karma (fabrika) yemden ziyade kuru kaba yem olarak tanımlanan “samanın temini ve fiyatları” konusu Türkiye’de tartışma alanına taşınmıştır.

Yem konusu da hayvan ithalatı gibi özel gündemle ele alınacak bir konu olmakla birlikte, ülkede bir saman piyasası oluşmaya başladığını yani geçmişte tarladan toplamakta bile tereddüt edilen, en kolay bulunan, hiç arz açığı olmayan samanın artık önümüzdeki yıllarda önemli bir ticari mal olacağının ayak sesleri duyulmaya başlanmıştır.

Çünkü hububat hasadının hemen ardından tarlaya girip çok geniş alanlardan makine ile sap toplayıp saman balyası yapan tüccarların saman stoklayarak kış dönemlerinde yüksek fiyatlardan piyasaya sürmek istedikleri yönünde bazı gelişmelerin olduğu konuşulmaya başlanmıştır.

Gelişmeler doğru değilse buğday üreticisi tarladaki buğday sapının fiyatını artıracak, eğer doğruysa tüccar kış sonuna doğru saman satış fiyatını yükseltecek ve sonuçta piyasa dengesi için saman ithalatı da konuşulmaya başlanacak demektir.

Tarım ülkesi, buğday ambarı, hububat cenneti ve saman ülkesi olan, gerçekte kuru kaba yem arz sorunu olmayan bir ülke olan Türkiye, maalesef ilginç bir şekilde, fırsatçı girişimciler yüzünden ilk fırsatta besiciyi korumak adına “saman piyasa düzenlemesi” yapmak zorunda kalabilir gibi gözüküyor.

Sonuçta, “sap saman” konulu latiflemeler de tarihe karışacak gibi. Bakanlığa, fırsatçıları ve karaborsa fiyatı oluşum ihtimalini takip görevi düşüyor.

Yoksa besici; KURBAN’ın OLAYIM! SAMAN’ım NEREDE!  .. diye sormaya başlarsa, hayvancılıkta işimiz biraz daha zorlaşacak.  29.07.2020

Yayın Tarihi
29.07.2020
Bu makale 1817 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!