Doğa içinde kendimizi bulduğumuz ve yeniden üretilmesi yüzyıllar, milyon yıllar alan ekolojik bir değer ve ekolojik bir olgudur. Yaşayan her canlı doğanın içinde kendine bir rol bulur ve bulduğu bu rolü yerine getirir ve tamamlar. Yani canlı olabilmek ve canlı kalabilmek için mutlaka doğaya ihtiyaç duyarız.
Endüstrileşme çağından sonra doğanın hoyratça tüketilmesi onun çok daha fazla korunmasını gerekli kılmıştır. Bugün insan dışında sayısı görece olarak artan başka canlı yoktur. Hatta insan doğanın dengesini diğer tüm canlılar ve kendi geleceği dahil yok edecek kadar hoyratça kullanmaktadır. Bugün doğa nasıl korunmalı ise doğaseverler de aynı şekilde korunmalı ve doğa sevgisi desteklenmelidir.
Ormanın kesilmesi, yeşil ve ekim alanlarının konuta dönüştürülmesi, akarsuların HES’lerle akışının engellenmesi, göllerin, denizlerin yağmalanması sonucu verimsizleştirilmesi günümüz kötü gidişin en bilinenleridir. Daha nükleer riskten, biyolojik kirlilikten söz dahi etmek istemiyorum. Genetik deformasyona uğramadan, hava, su, toprak ve gürültü kirliliği içinde yaşamak yakın bir gelecekte belki de mümkün olmayacak.
Bununla ilgili daha birçok şey yazıp, söylemek mümkün. Entelektüel olarak gelişmiş bir bireyin mutlaka bu kötü gidişe dur demesi birincil görevidir. Çevreci hareket 1970 li yıllarda sadece bir kesimin üstlendiği misyon iken bugün kentte, kasabada, köyde, ovada dağda yaşayan herkesin üstlenmesi gereken bir misyondur. Bu görev özellikle de doğa sporcusu ve doğa severlerin isterlerse üstleneceği seçimlik bir durum değildir. Bu onlar için zorunluluktur. Doğaseverlerin yaşam tarzları ve entelektüel altyapıları böyle davranmayı gerekli kılar. Bugün HES’leri, koyları, yeşil alanları, 2B arazileri ve diğer birçok doğaya ait parçayı yağmalayan kapitalist düşüncenin parçası, fırsatçıları engellemez ise yarın çok geç olacak.
Bir başka tehlike de doğaya yürüyüş, tırmanış, gezi için gidenlerin doğaya verdikleri zarardır. Bu zarar her ne kadar endüstriler kadar yaygın bir tehlike oluşturmasa da üzerinde ciddiyetle durulmasını ve mutlaka hem bilinç hem de donanım olarak gerekli önlemlerin alınmasını gerektirmektedir.
Son derece denetimsiz ve kontrolsüz olarak eline mangalını, sırtına çantasını alan doğaya gitmekte. Hele şehir ve iş yaşamının baskılarından kurtulmak ve sosyalleşmek, spor yapmak ve daha birçok gerekçe için doğayı özleyen insanların bu özlemleri çoğaldıkça bu denetimsizlik hem doğa için hem de bireyleri doğaya götüren topluluklar ve oluşumların fırsatçılığına ve çıkarcılığına hizmet edecektir.
Bu durum hem merkezi yönetimce hem de ilgili kurumlarca ciddiyetle denetlenmelidir. Bu amaçla doğayı korumanın yanında doğa yürüyüşü fırsatçılığının engellenmesi için gerekli önlemlerin nasıl alınacağı üzerinde durmak istiyorum.
1- Öncelikle kimlerin, hangi koşulları sağlayan oluşumların doğaya halkı ve sporcuları götüreceğinin mutlaka belirlenmiş olması gerekir. Bugün TODOSK ve ADDK gibi doğa sporları kulübü doğa gezileri düzenlemektedir. Elbette bu kulüplerin temel varoluş nedenleri ve misyonları budur. Fakat birilerinin etrafındaki kişileri internet ortamında kurdukları siteler, paylaşım gurupları, sosyal siteler aracılığıyla bir şekilde örgütleyip denetimsiz şekilde kendi başlarına doğaya gitmeleri mutlaka engellenmelidir.
2- TODOSK, ADDK gibi resmi makamlarca tescil edilmemiş sivil toplum kuruluşu özelliğinin ve oluşumunun dışında adına platform, topluluk, oluşum gibi unvan ve sıfatlarla anılan gurupların ticari beklentilerle başkalarının sırtından para kazanmaları mutlaka denetlenmeli ve engellenmelidir. Bu durum son zamanlarda ciddi anlamda suistimal edilmeye başlanmış, internet ortamındaki platformlarda örgütlenip tamamen ticari amaçlarla “doğanın ve doğa severlerin sömürülmesine” dönüşmüştür. Birileri doğaseverlerin sırtından para kazanmaya başlamıştır. Bu durum mutlaka denetlenmeli, yapmayı sürdürenler cezalandırılmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır. Bugün özellikle Antalya’nın Likya yolu olarak bilinen ve tüm dünyanın ilgisini çeken yürüyüş yollarında İngilizi, Fransızı dahil birçok insan rehberlik yapıp grup gezdirmekte ve ticari gelir elde etmektedir. Bu iş resmi makamlarca denetlenme ve engellenmelidir.
3- Son yıllarda doğada artan kazalar ve kaybolmaları azaltmak için gerekli bilgi, ekipman, insan kaynağı olmayan, gerekli ön izinleri alınmamış, doğa gezilerine izin verilmemelidir.
4- Doğaya giden kulüplerin ve bireylerin gidilen yerdeki ekolojik yapıya uygun hareket etmesi ve mutlaka uzmanlar tarafından belirlenmiş o yörenin “Taşıma Kapasitesi” ne uyulmalıdır. Eğer günübirlik bir gezide 100 kişiyi aynı yoldan yürütülürse oradaki doğal yapı bozulmuş veya rahatsız edilmiş olabilir. Buna mutlaka dikkat edilmelidir.
5- Her gurup yapacağı etkinlik listesini mutlaka valilik, maliye ve emniyete bildirmelidir. İlgili makamlara bildirilmemiş ve gerekli izinleri almamış kişilerin gezilerine izin verilmemelidir.
6- Maliyeyi bu amaçla gerekli denetimleri yapmak, gerekli önlemleri almak için hem bir doğasever olarak hem de Akdeniz Üniversitesinin Rekreasyon Bölüm başkanı olarak göreve çağırıyorum. Her hafta sonu Antalya’nın çıkışlarında yolcu taşıyan otobüsler durdurulmalı ve nereye gittiği sorulmalıdır. Gerekli donanıma ve yeterlilik belgesine sahip olmayan kişilerin ve oluşumların düzenlediği geziler engellenmelidir.
7- Bu amaçla, valiliği, emniyet müdürlüğünü, ormanı, milli parkları, üniversitenin ilgili birim ve bölüm temsilcilerini, doğa sporları kulüpleri ve derneklerini, dağcılık il temsilciliği, sivil savunma ve arama kurtarma derneklerini, konunun diğer tarafları bu tür konuları konuşmak ve ortak bir konsensus sağlamak, uyulması gereken kurallar belirlemek için bir komite kurulmalıdır.
Sahip çıkılmayan her şey başkaları tarafından suistimal edilecektir. Bugün doğaya giden insan sayısı çoğalırken doğayı ve doğaseveri koruyacak kuralların ve kurumlarında oluşturulması gereklidir.
Kurumsallaşmamış hiçbir yapı ayakta kalamayacaktır.