BAKIŞ

Willy Brandt’an Roland Koch’a kadar kısacık bir Almanya tarihi

1970’lerin başından bu yana, çocuk sayılabileceğim zamanlardan beri Alman Siyasetine hep çok özel bir ilgi duydum.

1972’de, henüz15 yaşındayken ilk kez SPD Başkanı Willy Brandt ile tanıştırılmıştım. Tanışmamız Rüsselsheim’da gerçekleşmişti. Savaş  sonrası yaşanan gerginlik sürecinde  Batı ile Doğu arasında estirdiği barış havası ve olağanüstü karizması ile Dünyanın en saygın liderlerinden birisi olarak yerini almıştı.

Benim gibi, Almanya’ya göç etmiş yabancıların neredeyse hepsi için çok büyük bir devlet adamı görüntüsü içinde, geleceğimizi için büyük vaatlerde bulunuyordu.

70 yılların başında Alman ekonomisinin hızlı yükselişinin getirdiği zenginlik Alman ekonomisi için yoğun sayısa işçi gerektiriyordu.

Alman ekonomisi zirve yapmıştı ve çalışana  hızlı bir şekilde yarattığı paraları konjönktür primi olarak (Konjukturgeld)  olarak halka dağıtıyordu. Her Türk işçisi de bu çerçevede devletten o yıllarda 500- 1000 DM’yi ‘ ulusal ekonomi başarı primi’ olarak almıştı.

Biz Frankfurt’lu bir avuç Türk Willy Brandt’a siyasi liderimiz olarak adeta aşıktık ve ilk fırsatta SPD’ye üye olduk.

Ama ne olduysa, bütün terslikler üst üste geldi. Önce bir petrol krizi dünyayı sarstı. Ardından Willy Brandt’ın en yakın danışmanı, hatta özel kalemi olan  GÜnter Guillaume Doğu Alman ajanı çıktı. Willy Brandt baskılara dayanamadı, istifa etti.

Willy Brandt’ın yerine Başbakan seçilen Helmut Schmidt ise bambaşka bir karakter sergiliyordu. Kendinden emin olduğu kadar son derece seçkinci ve arrogant tavırları ile sosyal demokrat olmasına rağmen aşırı abartılı bir elit tavrı ile  bizim gibi yaşama yeni atılmış, hayatta çabalayan insanlar için kendini beğenmiş arisroktrat bir eda iile oldıkça itici tavır sergiliyordu.

Türkiye’ye ve Almanya’da yaşayan Türklere hiçbir samimi ilgi göstermiyordu.

1976 seçimlerinde SPD’nin sloganı ‘ Model Almanya’ idi. Ben de o zaman IG Metall’in Gençlik temsilcisi olarak, Augsburg’da IGM gençlik kurultayında bir Türk genci kimliğim ile 1000’e yakın delegenin önünde şiddetle haykırarak Almanya’nın başka ülkeler için model olamayacağını  belirtmiştim. Zira Scmidt hükümeti o yıllarda Türklere Almanya içinde taşınma yasağı koymuştu.( Zuzugsperre)

Akan yıllar içinde Schmidt liderliğindeki SPD’nin Türk’lere karşı ilgisiz tutumu son derece belirginleşti.

Kendisine 1976 yılının mart ayında büyük bir kalabalığın önünde “Türk gençlerinin eğitimi ne olacak, babalarının işçi olarak 3 vardiye çalıştığı fabrikalar Türk gençlerini çırak eğitimi için kabul etmiyorlar. Niye bir şeyler yapmıyorsunuz ?” diye sormuş bu konuda  büyük bir ulusal Türk gazetesinde ertesi gün 1.sayfayı tamamen kaplamıştı.

Hatta bir gün 1976 yılının sonbaharında ve SPD Genelbaşkanı Schmidt Federal Almanya Başbakanı olarak yaptığı bir mitingde seçmenlerine “ Frankfurt’da çok fazla yabancı var. Bu böyle devam etmez” diyerek bilinçli ya da bilinçsiz, en azından benim gözümde yabancı düşmanlığının tohumlarını atan siyasetçi olarak tarihte yerini aldı.

Schmidt bu yabancıları tedirgin eden hatta korkutan konuşmayı yaparken aynı bölgede yaşayan Roland Koch henüz 18 yaşındaydı ve siyasete büyük ilgi duyuyor, Helmud Schmidt’i çok beğeniyordu.

Aynı şekilde ’ de Thilo Sarrazin’de çok gençti ve Frankfut ta siyasi yaşamının  ilk yıllarında Helmut Schmidt’e hayranlık duyuyordu.

Ben ise o mitingte siyasi bir travma yaşamış gelecek için bütün hayellerim yıkılmıştı.

O mitingden sonra Frankfurt’da Joschka Fischer’in taksi şöförlüğü yaptığı durağın yakınında bir yıkık dökük meyhanede  birkaç bardak birayı arka arkaya içmiş ve SDP’den ayrılma kararını almıştım.

Ondan sonra bir çok olay gelişti. Türkiye’de darbeler oldu. Helmut Schmidt Meclisteki bir güven oylamasında devrildi. Helmut Kohl Başbakanlığa getirildi. Ondan sonra akan yıllar Almanya ile Türkiye arasında oldukça gergin geçti.

12 Eylül sonrası Türkiye’den gelen her uçak iltica için Almanya yollarına düşen Türkler ile doluydu. Özelikle Türkiye’den gelen ilticacıların sayısı arttıkça, Almanya’nın siyaseti de yabancılar politikasına endekslenmişti. Yabancılara karşı sarf edilen her siyasi söz partilere oy getiriyordu. Federal Almanya seçimleri bir anlamda yabancılar üzerinden yürütülen politikalar ile neticeleniyordu.

Almanya’da yaşayan yabancılara, onların Alman toplumu ile uyum sağlaması için hiçbir çalışma yapılmıyordu. Özellikle Türkler ve diğer Müslümanlar gettolaşmaya mecbur bırakılıyordu.

Zaten o yıllarda Almanya’daki Türk topluma da kendi arasında bölünerek bin parça olmuştu.

1990’ yılların ortasına doğru 2. Kuşak  Türkler açısından gelişmeler  değişik boyutlar almaya başladı. Türk gençleri müthiş bir özgüven ve mükemmel bir Almanca ile siyasete ısınmaya başladı.

İlk kez 1994 yılında, Türk kökenli bir Alman genci olan Cem Özdemir Federal Parlamentoya Milletvekili olarak girmeyi başardı. Özdemir'in başarısı Türk kökenli Almanların sosyal yaşamda güvenini arttırırken kendilerininde artık Alman siyaseteine girmekleri girmeleri için açık bir davet olarak özel bir anlam taşımaktaydı. Hemen Özdemir'in tarihi başarısından sonra diğer partilerde de bazı değerli arkadaşlar siyasette hızla kariyer yapmaya başladılar.

Türklerin Almanya siyasetine olan ilgisi yükselişe geçti.

Türkler artık sılaya dönüş diye bir seçenek olmadığını ve Almanya’da kalıcı olduklarını gördüler ve kabul ettiler. Bunun neticesi olarak da hem siyasette, hem eğitimde hem de sosyal hayatta kaderlerini eskiye oranla daha çok zorlamaya başladılar.

Türkler artık Almanya’da sosyal yaşamdaki yerlerini tayin eden alanın siyaset olduğunun bilincine vararak daha yoğun bir ilgi ile bu alana atıldılar. Adeta kendileri için yaşamın her alanında çıtayı yükselttiler. Ama, çok enteresandır, yoğunluk ve Türklerin ilgisi neredeyse bütünü ile SDP’ye kaymaktaydı. Bazı arkadaşlar Yeşiller Partisi’nde, bazılarıda FDP’de  yerini alırken CDU’ya üye olan sadece birkaç Türk vardı.

İki binli yılların başında Türkiye ve Türklere ilgi iyice artmaya başlamıştı:

Çocukluk yaşlarından beri aktif siyaset yapan Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'e  bir bir köşede tek başına yakaladığımda " Sayın Schröder ülkenizde milyonlarca Türk yaşıyor ve siz daha ilk olarak 50 yaşanda Türkiye'yi ziyaret ettiniz. Bu kadar yıl hiçmi bir siyasetçi olarak ülkemde yaşayan 3 milyona yakın Türk nasıl bir ülkeden geliyor diye merak etmeniz" diye sorduğumda önce şaşırımış  sonra gel birer bira içelim "demişti. 
 

2002 yılında, Vural Öger ve ben Hessen Eyalet Başbakanı Roland Koch ile Fethiye’de bir tatil köyünde uzunca bir akşam yemeği yemiştik.

O hararetli akşam yemeğinde Koch’un Türkiye’yi bir tatil ülkesi olarak çok sevmekle beraber, ama AB üyeliğine hiç sıcak bakmadığını hissettik. Vural Öger Koch’u  devamlı sıkıştırıyor, populist olamakla kendisini itham ediyordu.

Vural Öger  yemekten kalkıp masadan ayrıldıktan sonra  Roland Koch’a CDU’nun Almanya’daki başarılı  Türk ailelerini ve Türk gençlerine yatırım yapması gerektiğini anlatmaya çalıştım. Koch’a  CDU içinde bir Türk ve Türkiye açılımı yaparak başlangıçta yaşanacak bazı zorluklardan sonra 2010’ lara doğru büyük bir rüzgar yakalayabileceğini söylemiştim. Bu rüzgarın hem  Almanya’daki toplumsal yaşamı hem de küresel pazarlarda dünya ile daha rekabetçi yeni bir alman ekonomisini yaratabileceğimizi söylemiştim.

Aksi durumda, gelecekteki seçimlerde, Türk seçmenlerin sayısı arttıkça CDU’nun oyunun da orantısal olarak düşeceğini kendisine söylemiştim

Ayrıca sadece Türklerin değil  CDU’nun geleceği adına Almanya’da yaşayan tüm yabancı dinamikleri CDU çatısı altında Almanya siyasetinde birleştirmesi gerektiğini defalarca vurgulamıştım.

Daha sonra, değişik vesileler ile her karşılaşmamızda Almanya’nın aşırı yaşlandığını, gençlere yapılacak her yatırımın Almanya’nın geleceği adına bir garanti olduğunu söylemiştim.

Koch’A hep ikaz ederek güçlü olamazsınız, gücünüzü yeni ve cesur yeni vizyonlar ile perçinleştirin dedim bu konuda mektuplar yazdım.

CDU üyesi Türkleri pür dikkat dinlemesine rağmen ertesi gün devamlı olarak aksi politikalar izlemeyi sürdürünce, ben de 2004 yılında  CDU’ya üye olup, CDU içindeki Almanya’nın geleceğine daha gerçekçi bakan  çok değerli insanlarla bir araya gelmemizi sağlayacak ortam yaratmaya çalıştım. Arzum ve hedefim  CDU içinde  Türk gençlerine inanan, özellikle Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini isteyen siyasilerin sayısını arttıracak çalışmalarda bulunmak, gerçek, adil ve önyargısız bir uyum politikası ile Almanya hür ve müreffeh bir şekilde yaşamak ve aynı zamanda   birbirine kenetlenmiş sevgi, sosyal ve anlayış dolu yeni bir sosyal toplum yaratarak  birlikte yaşamanın kalıcı temellerinin atılmasına katkı sağlamaktı.

Türk kökenlilerin  CDU’da ki sayısı artıkça Federal Almanya’nın  uyum politikalarının daha adil, daha köklü ve kökten, daha kalıcı ve sürdürülebilir ama hepsinde daha da  önemlisi yeni bir ‘toplumsal dinamizm’ e dönüşeceğine  her zaman inanmışımdır.

Almanya’da başarılı olmuş, bilimde ,ticarette, ekonomide, sanayide ve sosyal yaşamda isim yapmış ve yapacak Türklerin ve diğer Müslüman ülkelerden gelen yabancıların  CDU Partisine üye olmaları gerektiğine her zaman inandım. Zira, Almanya’da yaşayan Türklerin Almanya’da mevcut partilere doğal dağılımı destekledim.

Herhangi bir partinin ‘Türklerin Kalesi’ olmasını hiç istemedim.

Ayrıca aynı yıllarda dünyadaki gelişmeleri daha yakından izleyen birçok CDU üyesinin gelecek için tedirginlikleri olduğunu, Koch’un uyguladığı politikaların aslında onları pek ikna edemediğini belirgin şekilde görmekte idim.

Koch hep hata yapıyordu.

Doğru vizyonlar koyamıyordu. Düşünceleri ve siyaseti demode idi. Gençler ile iletişim kuramıyordu. Özellikle yabancı gençlerin sosyal yaşamdaki en küçük hatalarını abartarak oy toplamak istiyordu.

Bu tutum ile farkında olmadan kendi partisine de gelecek için çok büyük zararlar vermekteydi. Almanya için 2020 ve 2030 yıllarını okuyamıyordu.

Ve sonunda siyasi vizyon eksikliği enerjisini tüketti. Siyasi yaşamına “ siyaset her şey değildir” diyerek son verdi.

Halbuki yıllar öncel önce o makul sözlere ve Almanya’daki multikültürel yaşama destek verseydi, o zaman Alman siyaset tarihinde gerçek cesur siyasetçi olarak yerini alırdı.

Koch siyaseti gerdi ve koptu. Koch siyaseti  başaramadı.

2020’li yılları bekleyin. İnanamayacaksınız. O kadar çok Türk kökenli Alman siyasette olacak ki, diğer partiler CDU’yu ‘Türklerin kalesi’ olduğu için itham bile edeceklerdir.

 

--
Hüseyin Baraner
Managing Director

TRAVEL NETWORK
Turizm Araştirma ve Strateji Merkezi
Zerdalilik Mah.,Burhanettin Onat Cad.No: 74/9, 2nci Ateş Apt.
Antalya/Türkiye
+90 0242 321 64 11 Fax: +90 0242 321 64 11  /
Mobile: +90 532 5570459 /+49 177 8387972
hbaraner@gmail.com     baraner@baraner.com
www.tourexpi.com      www.baraner.com, www.trav.io

--
Hüseyin Baraner
Managing Director

TRAVEL NETWORK
Turizm Araştirma ve Strateji Merkezi
Zerdalilik Mah.,Burhanettin Onat Cad.No: 74/9, 2nci Ateş Apt.
Antalya/Türkiye
+90 0242 321 64 11 Fax: +90 0242 321 64 11  /
Mobile: +90 532 5570459 /+49 177 8387972
hbaraner@gmail.com     baraner@baraner.com
www.tourexpi.com      www.baraner.com, www.trav.io

 


--
Hüseyin Baraner
Managing Director

TRAVEL NETWORK
Turizm Araştirma ve Strateji Merkezi
Zerdalilik Mah.,Burhanettin Onat Cad.No: 74/9, 2nci Ateş Apt.
Antalya/Türkiye
+90 0242 321 64 11 Fax: +90 0242 321 64 11  /
Mobile: +90 532 5570459 /+49 177 8387972
hbaraner@gmail.com     baraner@baraner.com
www.tourexpi.com      www.baraner.com, www.trav.io

 

Yayın Tarihi
30.05.2010
Bu makale 15710 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!