Annem…

MAVİ GÖZLERİNDE HAYATI GÖRDÜM

KOLLARIM BOYNUNDA SENİNLE ÖLDÜM

ÇOCUKTUM BÜYÜDÜM BEN ANNE OLDUM

YAVRUMU BÜYÜTTÜM SEN OLDUM ŞİMDİ

HASRETİNLE YANAN KOR OLDUM ŞİMDİ

 

Her çocuk annesini sever. Anneler de çocuklarını…

Annelik, kalbimizin yarısı dışarıda gezerken yaşama sanatıdır.

Hepimizin çocukluğa dair silinmeyen anıları vardır. Benim, düşündüğümde içimi mutlulukla dolduran, hayal meyal hatırladığım en eski anım kısaca şöyle;

Bir odaya giriyorum. Annem uzanmış, etrafında insanlar var. Beni görünce doğruluyor.

Çok bitkin görünüyor ama ben “ bitkin” nedir henüz bilmiyorum.

Yanında bir şey duruyor, annem onu kucağına alıyor. Yaklaşıp bakıyorum. Kırmızı, minicik bir yüz görüyorum. Annem gülümsüyor.

Kucağındakini yatağın üstüne bırakıyor. Bana kaşıkla bir şey yediriyor. Annem yedirdiği için mi bilmiyorum çok lezzetli geliyor, seviyorum. Dışarı çıkıyorum. Bahçemizin yol tarafında bulunan taş yığınına tırmanıyorum. Yoldan geçen kalabalık bir grubu seyrediyorum. Müzik var. Daha sonraları annem, kardeşim için “ Remzi Hocanın düğününde doğmuştu” diyor. Üç yaşındayım ve aklım bir hayli karışık…

Annem on altısında evlenmiş. On dört çocuk doğurmuş. Üçü büyüklerden, biri en küçük dört çocuğu ölmüş. Yaşayan çocuklarının yedisi kız, üçü erkek. Ben 12. Çocuğum.

Nuriye Ninem beni “ Ceyhanlı kızım” diye seviyor. Bunun nedenini sonradan öğreniyorum. Annemin Ceyhan devlet hastanesinde doğurduğu tek çocuk benim.

Doğum günümün hemşireler günü olduğunu yatılı okuduğum Sağlık Meslek Lisesinde öğreniyorum.

Ve ben hemşire oluyorum.

Mesleğimin ilk yıllarıydı. Annem hastalandı. Teşhisi konduğunda hastalığının son evrelerine gelmiş. Hayatı boyunca tüm acılara sessizce katlanan annem, boynunda büyüyen uru önemsememiş. Tedavisi zor ve uzun bir sürece yayıldı. En sonunda “ Evine götürün” dediler. Ben işyerimden izin alamadım. Götürmek için ağabeyim geldi. Uğurlarken sımsıkı sarıldık. Birbirimize baktık. Mavi gözlerinde öyle acı bir ifade vardı ki! İkimizde son görüşmemiz olacağını hissetmiş gibi ağladık…

Birkaç hafta sonra haber geldi. “Annen ağırlaştı, yetiş” dediler…

Yetiştim.

Annem anılarımda ilk belirdiği haliyle yatağında uzanmış. Güzel yüzü solgun, gözleri kapalı, komada…Nefes alış verişi çok hafif.

Sarılıyorum. “anne” diye sesleniyorum.

İnliyor.

Geldiğimi anladığını biliyorum. “Anne ben geldim”.

Annem yeniden inliyor.

Kollarımın arasında, küçücük kalmış bir kadın. Nefesini dinliyorum. Hafifçe alıyor, veriyor, alıyor, veriyor…almıyor…

Yüreğim daralıyor “Annee..” diye haykırıyorum. Yeniden nefes alıyor, veriyor… Aile büyükleri “Yapma, bırak gitsin kadıncağız” diyorlar…nasıl bırakayım! Henüz doyamadan nasıl vereyim toprağa! Annemi kollarımın arasında sarsıyorum, nefes alıyor. Oh diyorum annem döndü…Sallıyorum küçük bir bebeği sallar gibi. Şefkatle sarılıyorum.

Annem gözlerini açmıyor. Uyusun diyorum… Nefesini dinliyorum.

Tüm çocukları odada. Babamı fark ediyorum. Sararmış yüzünde bir umut…

Annem nefes alıyor, veriyor, alıyor, veriyor, almıyor. Kollarımın arasında tüy gibi…

On dört çocuğun annesi, bir erkeğin kadını, tanıyanların sevgili ablası, kardeşi, teyzesi, halası… mavi gözlü, güzeller güzeli Fatmam artık bir melek…

 

Ben, aniden ihtiyarlıyorum…

 

Yayın Tarihi
12.05.2018
Bu makale 3207 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!