YÖK’süz Yükseköğretim Mümkün mü?

2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu yürürlüğe gireli 31 yıl oldu ve neredeyse çıktığı günden itibaren zaman zaman yüksek sesle ve yüksek tansiyonla sürekli tartışılan konuların başında geldi. Özellikle Yükseköğretim Kanunu ve Kurulu(YÖK); daha çok kuruluş yıldönümlerinde aleyhte yapılan protesto yürüyüşleriyle gündeme gelen ve sürekli eleştirilen ve neredeyse eleştirmeyeninin olmadığı bir kurum ve kanun oldu…

Genel olarak bakıldığında YÖK’ten en fazla etkilenenler yükseköğretim kurumunda görev alan akademisyenler ve yardımcı araştırıcılar gibi görünse de; asıl etkilenenlerin kim veya kimler olduğu veya olası yeni düzenleme sonrası kimlerin yada nelerin nasıl etkileneceği  konusu üzerinde durmak ve akademik bir tartışma yapmak gerekiyor.

Bu kapsamda konu bakılan pencereye, bakış açısına göre değişebilir gibi görünüyorsa da bu bakış açısının yerel olmaktan ziyade ulusal ölçekte olması gerektiği açıktır. Buna göre Yükseköğretim Kanunu ve Kurulunda yapılacak düzenlemelerin toplumun bütününü, toplumun geleceğini ve hatta gelecek kuşakları ilgilendirdiği rahatlıkla söylenebilir.

Ve aslında konu; bir kanunun ortaya konulmasından daha çok ülkenin, Türkiye’nin geleceğiyle ilişkili mekanizmaların oluşturulmasına yöneliktir. Bu yönüyle söz konusu kanun sadece üniversitelerin özel bir konusu değil, geleceğin inşa edilmesinde olağanüstü öneme sahip toplumun bütününü kapsayan bir konudur, yada öyle olmalıdır.

Yükseköğretimin Gücü

Burada şu sorulabilir: -Yüksek öğretim toplumun bütününü ve geleceğini etkileyebilecek bir işleve gerçekten sahip midir? Yada sahip olabilir mi?

Hemen söylemek gerekir ki; evet, yükseköğretimin böyle bir işlevi bulunmaktadır ve bu yönüyle ülkenin yüksek menfaatlerini ilgilendiren, önceliği yüksek bir konudur. Esas olarak bu tartışma dünden bugüne yapılagelmiştir ve eğitim ekonomisi alanının önemli bir çalışma alanı olarak hayat bulmuştur. Konu üzerindeki ilk düşünceler klasik iktisatçı Adam Smith’e kadar dayanmaktadır. Sanayi devrimi sürecindeki gelişmeler ve bu dönemlerle başlayan bilimsel çalışmalar, 1980’lere gelindiğinde ortak kabuller haline gelmiştir. Böylece bir bakıma gelişmiş yada gelişmekte olan ülkelerde yükseköğretimin ekonomik kalkınmaya olan katkısı somutlaştırılmış ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde eğitimin özellikle yükseköğretimin bireysel ve toplumsal  katkısının önemli olduğu ortaya konulmuştur.

Bu kapsamda konunun Türkiye özelinde akademik olarak tartışılarak, yükseköğretimin toplum ve geleceğine en yüksek katkıyı nasıl sağlayacağına yönelik  daha somut veriler ortaya konulması da mümkündür. Dolayısıyla yükseköğretim gibi öylesine önemli bir alanda ve hayati sonuçları olabilecek bir konuda yapılacak değişikliklerin ve yeni düzenlemelerin nasıl olacağını objektif olarak tartışmak önemlidir, hatta zorunludur. Bu tartışmalar sadece bugünün sorunlarını çözmenin ve ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde geleceğin şekillendirilmesi bakımından da büyük değer taşımaktadır. 

Bu kapsamda YÖK(Yüksek Öğretim Kanunu) ne ile ilişkilidir veya neyi ilgilendirmektedir? Sorusunun karşılığı önemlidir. Bu amaçla Özçatalbaş (2012) tarafından düzenlenen bir anket sorusu 19-22.11.2012 tarihleri arasında tivitır (https://twitter.com/OrhnOzctlbs) üzerinden 1141 takipçiye yönlendirilmiş ve bu kitledeki bireylerin %7’si anket çalışmasına katılmıştır. Anket çalışmasına katılan 80 kişinin YÖK Kanunu’nu ne ile ilişkilendirdikleri saptanmıştır(Grafik 1). Buna göre katılımcıların;

·         %47,5’i Üniversitenin kendisini(öğretim elemanı-personeli-öğrencilerinin) bugün ve geleceğini ilgilendirmektedir,

·         %40’ı Ülkenin bilimini ve geleceğini ilgilendirmektedir,

·         %1.3’ü Üniversitelerin kurulu olduğu kentin ekonomisini ilgilendirmektedir.

·         %2.5’i Kurulu olduğu Kentin sosyo-kültürel bakımdan geleceğini ilgilendirmektedir,

·         %5’i Dünya bilimine ve gelişmişliğine katkıyı ifade etmektedir,

·         %3.8’i ise diğer konular, diye görüş belirtmişlerdir.

 

Grafik 1. YÖK Kanunu’nun Nasıl Değerlendirildiğine Yönelik Görüşler

 

Görüldüğü genel olarak YÖK Kanunu üzerindeki hakim algının Üniversitenin kendisini yani bugün ve geleceğini ilgilendirdiği ve ülkenin bilimini ve geleceğini ilgilendirmekte olduğu yönündedir.

YÖK Sonrası Oluşacak Olası Yapı

YÖK ile ilişkili başlayan sürecin bir şekilde yeni bir yapının ortaya çıkmasıyla sonuçlanması beklenmektedir. Ortaya çıkacak bu yapı hangi adlandırmayla yapılırsa yapılsın; odakta neyin olacağı, misyon(özgörev) ve vizyonun neleri kapsayacağı ve bu süreçte isiyatifin kimde yada nerede olacağı, hatta “güç ve karar merkezi”nin nerede olması gerektiği üzerinde önemle durmak gerekir.

Bu tartışmanın güçlü bir yönü olarak; hemen hemen ilgili tüm iç ve dış paydaşların konuya çokta yabancı olumaması ve konunun uzun yıllardan beri tartışılıyor olmasıdır. Byle olunca da mevcut Yükseköğretim Kanunu’nun zayıf yönleri ve tehdit alanları ve diğer güçlü yönleri ile fırsat alanları önemli ölçüde belirlenmiş durumdadır.

Bu durumda geldiğimiz ve bulunduğumuz bu nokta, ümitvar olmamıza yardım etmektedir, yardım etmelidir. Çünkü; bir konu derinliğine tartışılmışsa ve samimiyetle amaca hizmet edecek analizler yapılmışsa, önemli ölçüde sentez için gerekli enformasyon da ortaya konulmuştur, denilebilir.

Bu kapsamda yükseköğretimde yapılacak bu yeni düzenlemede dikkate alınması gereken ve önemli görülen hususlar aşağıda sıralanmıştır.

·         Yükseköğretimin; Türkiye’nin gerek orta vade (2023) ve gerekse uzun vade vizyonlarına optimal katkıyı nasıl yapabileceği üzerine odaklanmalıdır.  Bu amaçla yükseköğretimin kendisini yenileyerek geliştirebilmesi için “Yürütme, Yasama ve Yargı” ile doğru ve güçlü bir eşgüdümü nasıl sağlaması gerektiğine yönelik uygun koşullar somutlaştırılmalı, kurumlararası ilişkilerin sürdürülebilirliğini sağlamak yönünde etkin çalışan bir yapıyı kurmaya hizmet etmeli,

·         Türkiye’nin gelişmiş dünya ile arasındaki farkı kapatmaya dönük kısa, orta ve uzun vadede (örneğin GSMH dan AR-GE ye ayrılacak payın %3’ün üzerinde olması gibi) ihtiyaçlar saptanmalı ve bunu karşılayacak düzenlemeleri dikkate almalı,

·         Sistemin kendisini sürekli geliştirmesine katkıda bulunmalı,

·         Sistemin kendisini yönetmesine hizmet ederek sürdürülebilir özerk bir yapıyı kurmalı,

·         İzleme ve değerlendirme ile otokontrol ve denetleme işlevlerini geliştirmeli,

·         Uzun vadede toplumun refah ve yaşam standartlarını yükseltmeye ivme katacak bir anlayışla süreç ele alınmalı ve çalıştırılmalıdır.

 

Bunları yapmak ve yükseköğretimin yeniden şekillendirmek için “uygun ve doğru zaman bulunduğumuz andır”, çünkü zaman hızla ilerlemektedir ve Türkiye’nin artık zaman kaybına tahammülü bulunmammaktadır.

Ancak yine de;“ideal bir yapıyı kurmak için zaman baskısı” olmaksızın konunun her yönüyle ve hep daha fazla tartışılarak ele alınması gerekir.

 

Bu kapsamda sürece katkıda bulunacak iç ve dış paydaş durumundaki tüm birimler ve süreçle ilgili olarak ÜNİVERSİTE KURUMU kadar, söyleyecek sözü olan toplumun tüm kesimlerinin mevcut ve olası tüm sorunlarını ve çözüm önerilerini, ihtiyaç ve beklentilerini ortaya koyması beklenmelidir.

Orta ve Uzun Dönemli Vizyon

Bu sürecin yürütülmesinde ilk önemli birim; konunun temel ögesi ve tarafı olan toplumun önünde koşan ve koşması gereken akademik topluluğun bağlı olduğu Yükseköğretim Kurumu olacaktır. Bu kuruma verilen görevler ve kurumun görev ve işlevlerini yerine getirebilmesi için uzun vadede yürütme (doğrudan ve dolaylı temel unsurları yanında), yasama ve yargı gibi üç temel gücün uyumlu bir şekilde bu kurumsal yapıyı destekler olması gerekecektir. Ayrıca ulusal ve uluslarası düzeyde(akreditasyon, ortak çalışma vd konularda) ilgili birimlerle, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörle güçlü ve organik ilişkilerin tesis edilmesi sağlanacaktır.

Bu kapsamda süreci etkileyen etkilemesi beklenen paydaşlar ve aralarındaki ilişkiler ağı Şekil 1’de verildiği gibi olup aşağıdaki gibi gösterilebilir:

 

 

Hemen her kuruluşun 2023 yılını hedefleyerek yeni ve güçlü hedefler belirlediği ve özellikle Tübitak’ın Vizyon-2023 gibi girişimleri dikkate alındığında; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılı olan 2023 yılı yükseköğretim için de orta vadeli bir hedef olarak öne çıkarılabilir.

Yine TÜBİTAK’ın Vizyon 2023 belgesinin zeminini oluşturan  Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi(2011-2016) belgesini Türkiye’nin  Bilim, Teknoloji ve Yenilik vizyonunu, önceliklerini ve ana hedeflerini içeren temel strateji belgesi olması bakımından da dikkate almak gerekir.

Uzun dönemli hedefler ise her 10 yılda bir  revize edilerek  2071’de üst-vizyonla buluşabilir. Dolayısıyla orta ve uzun vadede yükseköğretim sistemi kendi vizyon tanımlarını yaparak, diğer kurumların hedeflerine ulaşmasına da en yüksek katkıyı yapacak şekilde Türkiye vizyonundaki yerini almalıdır.

Ulusal bilim politikalarının temel gücü ve yürütücüsü üniversitelerin ve üst kuruluşu  Yükseköğretim Kurumu yanında; bilim, ar-ge ve teknoloji politikasının temel aktörü TÜBİTAK’ın ve eski adıyla Devlet Planlama Teşkilatı(Kalkınma Bakanlığı)nın da sürecin planlanması(Beş yıllık kalkınma planları vd), yönetimi ve yürütülmesinde YÖK ilgili kurullarında etkin rol almaları beklenmelidir.

Yine Şekil 1’de verildiği gibi yürütme’nin temel uygulayıcıları olan ve kaynak tahsisi ve inisiyatif ortaya koyma kabiliyetine sahip 21 Bakanlıktan öncelikle doğrudan ve sonrasında dolaylı ilgili olanlar sürecin aktif ögeleri olarak; belirlenen yapının oluşmasında rol oynayacak durumda bulunmalıdırlar.   

Güncel Üniversite Sisteminin İç Dinamiğine Yönelik Önemli Konular

  • Türkiye'nin bilim ve teknoloji üretim politikası ile yükseköğretim politikası arasında organik bağ kurulmalı
  • Gelişmişlerle aradaki farkı kapatmak üzere GSMH’dan AR-GE ye ayrılan pay %3’ün üzerinde olmalı
  • Üniversitelerin uluslararasılaşma süreci desteklenmeli
  • Erasmus dışında, daha kapsamlı ikili anlaşmalarla önemli ve stratejik alanlarda ortak işbirlikleri yapılmalı ve ortak projeler üretmetilmeli
  • İdari ve mali kaygılardan uzak bir şekilde ideal üniversite ve uygun bilim yapma ortamının hazırlanmasına yönelik uygulamaların hayat bulması sağlanmalı
  • Araştırma ve bilimin insanlığın geleceği, ülke kalkınması ve toplumsal refah için zorunlu olduğu düşüncesinin akademikler tarafından benimsenmesi
  • Öğrencilerin yetiştirilmesinde aktif öğretim yöntemlerinin orta vadede yaygınlaştırılması üzerinde durulmalı, öğretim elemanları buna uygun olarak yetiştirilmeli
  • Devlet üniversitelerine giriş puanları ile özel üniversitelere (burslular dışında) giriş puanları arasında objektif, anlamlı bir ilişki ve paralellik kurulmalı
  • Bugünkü yapının aksine öğrencilerin dağılımında lisansın %30 ve önlisansın ağırlığının ise %70’e getirilmesi
  • Üiversiteler özerk ve kendi içinde bilimsel özgürlüğe sahip olmalı, akademik liyakat öne alınmalı
  • Akademik yükseltmeler için yapılan araştırmalar “raf çalışması niteliğinde” olmamalı ve araştırmalar ulusal bilim, teknoloji ve toplum kalkınması politikalarına katkıda bulunmayı sağlayacak şekilde düzenlenmeli
  • Türkiye’de üniversite yöneticisinin(rektör) seçimle belirlenmesi üniversitelerin özgürlüğüyle doğrudan ilişkilendirilmekte olduğundan, bu algınında dikkate alınarak  Rektörün öğretim üyelerince seçilerek (yasal olarak bir engel yoksa) atanması sağlanmalı
  • Dekanlık ve seçim yapmaya yeterli çoğunluğun bulunduğu diğer birimlerin yöneticilerinin de seçimle belirlenerek (yasal olarak bir engeli yoksa) seçilen üniversite yetkili kurulları tarafından görevlendirilmeli
  • Yardımcı Doçentliğin yeniden düzenlenerek  öğretim elemanı ihtiyacı da dikkate alınarak Doktoradan sonra (uygun kriterleri yerine getirdiğinde) "Doktor Öğretim Görevlisi" olarak ders vermeye başlamalı
  • Profesörlükten sonra başka kriter grupları tanımlanarak, kıdemli profesör(10 yıl sonra) ve/veya ordinaryüs profesör(25 yıl sonra) ünvanları alınabilmeli
  • Yine Doktora (ve yüksek lisans)konularının ve çalışma alanlarının saptanmasında  orta ve uzun vadeli ulusal hedefler dikkate alınarak aşagıdaki hususlar dikkate alınmalı;

1.    İleri araştırma konuları

2.    Bilim dalına doğrudan katkı sağlayacak nitelikte araştırma konuları

3.    Yenilikçi ve teknoloji üretmeye dönük araştırma konuları

4.    Uygulamaya katkı sağlayacak nitelikte araştırma konuları

5.    Gelişme yönünde birbiriyle ve dünyayla yarışan araştırma konuları

6.    Yurtdışında yapılacak tezlerin konularının; ihtiyaç, yurtiçinde yapılamazlık, teknoloji transferi, geliştirme ve stratejik alanlargibi kriterler dikkate alınarak özenle belirlenmesi

 

Sonuç

Türkiye bir yandan 190’na yaklaşan üniversite sayısıyla yüksek öğretime olan talebi karşılamaya çalışırken, diğer taraftan eğitimde kaliteyi artırmaya dönük çalışmalar da yapmak durumunda bulunuyor. Bunları yaparken yükseköğretimin ülkenin gelişmişliğine, ulusal gelirin artmasına ve toplum refahına sağlayacağı katkıları da dikkate alarak, ulusal bilim ve teknoloji stratejleriyle uyum içinde çalışmak durumundadır.

Yükseköğretim kurumlarımız kendinden beklenen işlev ve katkıyı verebilmek için, nasıl adlandırılırsa adlandırılsın gün geçtikçe sayısı artan üniversiteleri düzenleyen, birbirleri arasındaki ilişkilerini kolaylaştıran  bir üst kurumsal yapıya dünden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Ortaya konulacak yeni yasayla, mevcut Yükseköğretim Kanunu ve uygulamalarındaki yetersizliklerin kesinlikle giderilerek, katı hiyerarşinin, hantal ve statükocu yapının olmadığı; etkin, yenilikçi, dış dünyaya açık, esnek, özerk, bilim yapmayı ve bilim ortamının prestijini yükseltmeyi öne alan,  ulusal politikalarla uyumu dikkate alan bir anlayışı hakim kılacak şekilde yeniden kurgulanmalı ve yeni düzenlemelerle kendisiden beklenen görev ve sorumlulukları hakkıyla yapabilecek bir konuma ulaştırılmalıdır.

Yayın Tarihi
23.11.2012
Bu makale 12688 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!