Yalandan kim ölmüş?...

          Dünya tarihinde pek uzun bir zaman sayılmayan doksan yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularını, yaptıklarını, başarılarını yerden yere vuran, yok sayan, hiçe sayan bir anlayış Türkiye’yi yönetiyor.

         Yakın tarihimizle ilgili açık seçik tüm yalanlara karşı SİNAN MEYDAN’ın şahane araştırması EL CEVAP’ı okuyorum:

          “İnönü Camileri kapattı, Türkçe ezan zulümdür, Cumhuriyeti Kuranların Kur’an kültürü yoktur, Dersim İsyan etmedi bahaneyle operasyon yapıldı, Seyit Rıza isyancı değil din mazlumudur, CHP Dersim’de katliam yaptı, Dersim Katliamının Mimarı İnönü’dür, Ali Çetinkaya Kahraman değildir, yüzü kapkara bir katildir, Ali Çetinkaya İskilipli Atıf Hoca’yı düzmece Mahkemeyle idam etti, İskilipli Atıf Hoca şapkadan dolayı idam edildi, Türkiye’yi demir ağlarla CHP değil, AKP ördü, Atatürk’ün Antropoloji çalışmaları ırkçıdır, İsmet İnönü Dinsel içerikli kitapları Yasaklattı, CHP Aşık Veysel’i Sivas’a sokmadı, CHP’ye göre saz gerici bir müzik aletidir, CHP döneminde halk müziği yasaklandı….”

         Bunların belgeli, fotoğraflı, dip notlu gönül ferahlatıcı, rahat okunan ayrıntısı EL CEVAP’ tadır.

         “…Türkiye Cumhuriyeti, 1946’dan beri aralıksız devam eden ‘bağımlı’ ve ‘dinci’ bir kuşatma sonunda bugün 2013 yılında yeniden biçimlendirilmekle yüz yüze gelmiştir.

         Kimilerinin ‘Yeni Türkiye’ adını verdiği bu yeniden biçimlenme sürecinde bu Yeni Türkiye’ye özgü yeni bir tarih yazılmakta ve bu yeni tarih, kitleselleştirilmeye çalışılmaktadır.

         Tarihle yüzleşme adı altında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemi tarihi çarpıtılmakta ve yeniden yazılmaktadır.

         Yeni Türkiye’ye özgü ordu, polis, yargı, basın ve insan tip yaratma sürecinde Yeni Türkiye’ye özgü yeni bir de tarih yaratılmaktadır.

         Bu sırada hainler kahraman, kahramanlar hain yapılmakta, tuhaf özürler dilenmekte, Cumhuriyet’in kurucuları yerden yere vurulurken Osmanlı padişahları yüceltilmektedir…” (*)

         Bu kitabı okurken, Gezi Parkı Olaylarının tarihsel kökenleriyle ilgili bir araştırma yapmak üzere Mustafa Akdağ’ın bir bilimsel kaynak kitap olan CELALİ İSYANLARI (Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası)’nı okuyordum. Tam da Osmanlı İmparatorluğu’nun Celali İsyanları öncesindeki ekonomik durumunu, para politikasını, üretim ve tüketimini incelerken 1500-1600 yılları arasını tüm halkımıza cennet gibi gösteren tarih çarpıtıcılarının nasıl yalan söylediklerini bir kez daha tespit ettim. Şöyle:

         “II. Selim’in saltanatı sırasında, iaşe darlığı ve kıtlık daha fazla ilerlemiş görünmektedir. Kadılar, kazalardan dışarı hububat ve yiyecek maddeleri çıkarılmaması hususunda daha sıkı hareket etmeye başlıyorlardı. Bazen ‘emir-i-şerif’ bile dinlenmemekteydi. Rodos halkının, her zaman Teke (Antalya) ve Hamid (Isparta) taraflarından etlik koyun ve hububat almak âdetleri iken, bu sancakların şimdi buna mâni olduklarını, hattâ satın alınmış koyunları ve erzakı yollardan geri çevirttiklerini kendi sancak beyleri vasıtasıyla hükûmete arz ettirmişlerdi. 1573’te sarayın ihtiyacı için Bursa Sancağı’na buğday ve un almaya varan ‘simitçiler’ Bursa kadısının dânişmendleri ve naipler tarafından dövülerek, topladıkları ellerinden alındı. Bolu ve Kastamonu sancaklarına İstanbul için zahire toplamaya varan tüccarlara da buralardan bir şey aldırılmıyordu…

         ..1574,1575, 1576 yılları iaşe cihetinden imparatorluk için bir felâket oldu denilse, hiç mübalâğa edilmiş olmaz…

         …Fakat, bütün sıkı emirlere rağmen, iş hiç de iyi gitmedi. Asıl ellerinde fazla buğdayları olan nüfuzlu kimseler, resmî hüviyet sahipleri, hububatı depo eden muhtekirler, ya himaye görüyorlar yahut kendilerine emir dinletilemiyordu. Fukaranın ise nesi varsa alınmaktaydı. Ayrıca, çok da ‘rüşvet’ alınıyordu. Meselâ, Aksaray Sancakbeyi, hububat topladığı esnada, pek çok rüşvet aldığı şikâyet olunmuştu. Çankırı Sancağı’nda da kadıların, naiplerin, zahire mübaşiri olan çavuşun, halktan zahire yerine rüşvet topladıkları bildiriliyordu. Hattâ, toplamaya memur mübaşirler de, aldıkları zahireleri gizli gizli, halka birkaç misli fiyata satıyorlardı. Bu suretle, umduğu kadar hububatı hiçbir suretle elde edemeyen hükûmet, bütün masrafları göze alarak, Pasin (Erzurum) ve Mardin taraflarından bile İstanbul’a buğday getirmeye çalışmaktaydı.”(**)

         “Hulâsa itibarıyla, 1550’den başlamak üzere, Osmanlı İmparatorluğu gittikçe büyük bir iaşe darlığı içine düştü. II. Selim devrinden itibaren kıtlık bütün imparatorluğu, bilhassa Anadolu’yu ciddî tehdit etmeye başladı. Hele bu padişahın son zamanlarında, şiddetli açlık çıktı ve bu hal 1576 hatta 1577’de de devam etti. Hububat darlığı daimî bir şekil almaya başladı. Sahillerden Avrupa’ya mütemadiyen ‘terike’ ve hububat kaçırılması kıtlığın tesirini artırıyordu. ‘Celali Fetreti’ denen devrin başlangıcı olan 1595 yılına gelindiği zaman, Anadolu iyiden iyiye açtı. Bu adı geçen devirde ve onu takip eden ‘Büyük Kaçgunluk’ta ise, köylüler çiftliklerini terk ederek, kitle halinde, levendliğe geçtiklerinden, tam on beş seneye yakın bir müddet, Anadolu tarihin hiçbir devrinde görmediği bir kıtlık devri yaşadı. Bu müddet zarfında, Karadeniz de dâhil, bütün Rumeli sahillerinden Anadolu’ya gemiler, kayıklar mütemadiyen hububat taşıdılar. Fakat, ibaretle kaydolunacak bir hadisedir ki, hükûmet, hâlâ elinden geldiği kadar Anadolu’ya izinsiz buğday verilmesine engel olmaya çalışıyordu…

         ….Bu tasvirini yaptığımız gelişmelerin bize daha iyi anlatacağı anormal devre ile iktisadî darlığın ve ondan çıkma ağır vergi mükellefiyetinin ve nihayet, kıtlık ve öteki hadiselerin aşikâr ilgilerini görmemeye imkân yoktur.” (***)

         Bütün bu incelemeler; AKP’nin sahte tarih tezleriyle toplumumuza söylenen alçakça yalanlar üzerine kurulu bir beyni yıkanmış “kindar gençlik” yetiştirme çabasında olduğunu göstermektedir. Ağır kıtlık, açlıktan ölenler, ağır vergiler, yurttaşların günlük yaşamına müdahaleler, özgürlüklerin kısıtlanması, büyük bir işsiz kitlesi aynı bugünü anlatmaktadır. O zaman bu durumun doğal sonucu Celali İsyanları; şimdi de Gezi Parkı Direnişi olmaktadır.

         Türkiye’yi yalanlarla, kılcal damarlarına kadar bölen, yakında kin ve nefretle birbirine saldırtacak bu politikayı inatla sürdürmek; Türkiye’nin paramparça edilmesinin alt yapısını oluşturmaktan başka bir anlam taşımamaktadır…

 

(*)Sinan Meydan,

EL CEVAP Sayfa:779

(**)Mustafa Akdağ,

Celali İsyanları  Sayfa:79)

(***)AGE s:81

Yayın Tarihi
11.03.2014
Bu makale 7528 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!