Unutulmaz

Babam söylerdi:

-Ne oldum deme, ne olacağım de!

Bu özlü sözü bir başka türlü söyleyelim.

“ Ne olacaktım, ne oldum?”

Köy çocuğuyum, babam ortakçılık yapan bir çiftçi. Büyüyünce zaman ne getirir bilinmez. Gelecekteki yaşamı düşünsem de, alın yazımı okuyamam. Senaryo nasıl yazılmıştı acaba? Ya babam gibi sabanın kulpuna yapışır ortakçılığa devam ederdim, ya da bir çekiç bir malayı ala torbaya sırtlar, köylerde taş ustalığı yapardım. Ya da omuzuma bir kazma atar, ormandan tarla açmaya çalışanlara gider kök sökerdim. Yahut bir balta alır, orman kesimi yapan beylerin, orman işçisi olurdum.

Olabileceklerimden bazıları.

Ne olduma gelince:

Boşuna söylenmemiş, “ Güneş doğmadan neler doğar.”

Yeni açılan, köylümün dilinde söylendiği adıyla enstitü mekteplerinin yolunu bulabilen on binlerce köy çocuğundan biriyim.

Okudum öğretmen oldum.

Aksu Köy Enstitüsüne ayağımda çarıkla geldim. Ankara postalı verdiler. Sırtımda anamın elde diktiği işlik şalvar vardı, tulum giydirdiler. Defter, kalem, silgi hediye ettiler. Yatağımız, yastığımız ot, yorganımız bir battaniye. Yatakhanemiz, dershanemiz altı toprak üstü tavansız baraka. Kışın soğuğunda ot ocak yok. Yazın da

Sivrisinek, tahtakurusu çok. Savaş yılları, beslenmemiz yeterli değil.

Şartlar bu.

El bebek, gül bebek yetişenlerden az olsa da okulu terkedenler oldu.

İş mi çok, tatil mi yok?

Sabahları yapılacak işe göre öğrenci ayrılır. Koşuşturmaca iş yerine gidilir.

Sabahları beden eğitimi yaptığımız, milli oyunlar oynadığımız alanın idare binası arkası hafif meğilli, önüne

60-70 santim bir duvar çekilir, arkası doldurulursa düzlük genişleyecek. Kaç arkadaştık bilmiyorum, o işe ayrıldık. 1943-1944 yılı kışı. Hepimiz birinci sınıf öğrencisiyiz. Doğudan batıya ipi çektik. Duvar örüyoruz. Beni çabuk tanıdılar, grubun başı yaptılar. Örmede birkaç kişiyiz, diğerleri taş getiriyor, duvarın arkasını dolduruyor. Taşlar kolay işleniyor, çekiçle yüz çıkarmak kolay. Duvarın ortalarına doğru elime gelen taşı beğendim. Taşın yüzüne çekicin ağzı ile “MŞ” harflerini oydum, duvara koydum.

60 yıl sonra 17 Nisan anma gününde duvardaki imzalı taşı bulup fotoğraf çektireceğimi bilemezdim.

Fotoğrafı çeken araştırmacı, tarihçi Hüseyi Çimrin arkadaşım.

3. sınıfdan sonra sanat kollarına ayrıldık. Ben demirciliği seçtim.

İş günleri demirhanedeyim. Bir gün inşaat öğretmeni Durmuş Gök, yanında iki öğrenci, sırtlarında iki pulvarizatör geldiler. Pulvarizatör badana yapma aleti. Delinmiş, atıp yenisini alacak durum yok. Durmuş öğretmen bana, ateşi yakmamı, lehim takımlarını çıkarmamı söyledi. Söyleneni yaptım. Havya ısındı, lehim yapmaya kendi başladı. Zaman geçiyor lehim bir türlü tutmuyor. İki kez rica ettim, “bırakın ben yapayım” diye. Bana söylediği, “ sen ne anlarsın bu işten.” Öğle yemek kampanası çaldı, iş yemekten sonraya kaldı. Onlar gidince, 5 dakikada lehimi yaptım, yemeğe yetiştim.

Öğretmenlerimiz bizimle yemek yerdi. Yemekten kalkmadan,” öğretmenim, öğrencileri gönder, polvarizatörleri alsınlar.” “ kim yaptı?” “ben” “ madem biliyordun, beni iki saat neye uğraştırdın?” “Size iki kez söyledim, kabul etmediniz. Elinizden havyayı alamazdım.”

O gün demirci öğretmeni yoktu, işi bana bırakmasını isterdi.

Siz bakmayın paramın olmadığına, anıdan yana fukara değilim.

Çok etkilendiğim bir anımı daha, hoşgörünüze sığınarak anlatacağım.

Herkes bilir, bizde boş zaman geçmez. Köy enstitüleri öğrencileri çok kitap okur. Türkçe öğretmenim Mehmet Başaran bana son okuduğum kitabı sordu. “Müfettiş.”  “yazarı kim? O an hatırlayamadım, Gogol’u. Öğretmenimin söylediği. “ misafir olduğun evin sahibini öğren.”

Öğretmenimin uyarısı hiç aklımdan çıkmadı.

Yayın Tarihi
13.03.2013
Bu makale 9297 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Mehmet hocam, sevgi ve saygılar yolluyorum Kuşadası'ndan.

Esel Arslan 19.03.2013

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!