SUBAŞININ BAKIŞI

Umutlar Başka Bahara!

Geçen hafta okumuştum. Yazar, soruyordu “otuz yıldır darbe Anayasasını ve hukukunu değiştiremiyorsak bizde, onun bir parçası olmuyor muyuz” diye! Evren ve Şahinkaya’da sorgularında şunu söylüyorlardı; “halk bizi desteklemişti, pişman değiliz yine aynısını yaparız!”

Darbe yapanları ve darbeye teşebbüs edenleri yargılıyoruz, bu da çok gerekli aslında ama gerçekten yaşantımızın her alanına yön veren darbe hukukunu değiştirmek adına yeterli çaba gösteriliyor mu?

Geçen yıl Anayasa yapmak için kurulan meclis uzlaşma komisyonu ilkelerini açıkladığında “bu komisyonla Anayasa yapılamaz, Cemil Çiçek için meclis başkanlığı iyi sonuç vermeyecek” diye yazmıştım. Çünkü oybirliği dışında maddelerin yazımına geçilemeyecekse sorunlu hiçbir temel maddenin yazılamayacağı baştan belli idi. Toplum bu kadar gergin ve ayrışmış durumdayken bunun parlamentoya yansımaması imkansızdı.  

Kürt tabanının birincil arzusunun yurttaşlık tanımının değişmesi, Alevi yurttaşların da Cem evinin ibadethane sayılması olduğu aslında herkesçe bilinir ve bu konuda oybirliği ile uzlaşmanın mümkün olmadığı da açıktır. Bugün Meclis başkanı Cemil Çiçek ve Başbakan da artık umutların tükenmekte olduğunu dile getiriyorlar. Ne yazık ki yeni bir Anayasa ufukta görünmüyor.

Anayasa profesörü Fazıl Hüsnü Erdem, Neşe Düzel ile yaptığı ilginç söyleşide kendince uyarıyor ve yol gösteriyor. Uzun söyleşiden bazı cümleleri aynen aktarıyorum; “Anayasa yapımı, toplumdaki güvensizlik, siyasi kamplaşma ve kutuplaşma yüzünden tıkandı… Toplumu mevcut Anayasanın ideolojik arka planı böldü. Bu resmi ideoloji, homojen bir toplum yaratmaya çalışırken aksine parçalanmış bir toplum yarattı. Öyle ki, farklı toplumsal ve kültürel kesimler kendilerini devlete karşı koruyabilmek için cemaatleştiler. Kürtler, Sünni dindarlar, Aleviler, sosyalistler cemaatler oluşturdular… Yeni anayasa yapmanın en önemli gerekçesi Kürt meselesinin çözümünün önünü açmaktı. Çünkü bu günkü anayasayı değiştirmeden Kürt meselesini çözmek mümkün değil. Ama bu güne dek sadece kırk küsur madde yazıldı ve ancak on küsuru üzerinde mutabakata varıldı. Onlar da netameli olmayan sosyal ve ekonomik haklara ilişkin konular oldu… Başkanlık sistemi güçlü bir ademimerkeziyetçilikle birlikte düşünüldüğünde ve yargı gerçekten bağımsız ve tarafsız olduğunda, ifade, örgütlenme ve basın özgürlükleri de güvence altına alındığında başkanlık sistemi kabul edilebilir… Türkiye ise zaten yeterince çoğulcu ve özgürlükçü değil. Türkiye’nin bugünkü sistemi devam ederse ve üstüne bir de başkanlık sistemi gelirse bu ülkede daha da tek adamlık olur…

Kürt sorununun önünü açacak olan en önemli konu vatandaşlık tanımıdır. Zaten dinsel ve etnik çatışma yaşayan toplumların hepsi yaptıkları anayasalarda kültürel kimlik haklarını güvence altına alıyorlar bugün… Ayrıca 1982 Anayasasının zihniyetiyle de yüzleşilmeli. Çünkü yeni anayasanın yapılmasını bu zihniyet engelliyor. Otoriter, devletçi, merkeziyetçi, vesayetçi, özgürlük karşıtı olan bu zihniyet siyasi partilerin hepsinde var. Hepsinde kendi içinde vesayetçilik ve lider sultası var. Hepsi de kendi var oluşunu ötekinin yokluğu üzerine inşa ediyor ve ötekiyle özgürlük ve eşitlik temelinde bir birliktelik kurmuyor…Anayasacı Prof. Erdem; “peki ne yapmalıyız” sorusuna; “En azından ucu açık dinamik bir anayasa yapılır. Netameli konular bir tarafa bırakılır. Mutabakat, tartışmalı olmayan konular üzerinden sağlanır. Bu bir geçiş dönemi anayasası olur. Kalıcı anayasa ise daha sonra hazırlanır. Çünkü bugün Türkiye’de kalıcı anayasayı hazırlamak mümkün değil.” Diyor ve çözüm için milli mücadele yıllarında yapılan 1921 Anayasasına işaret ediyor!

Yayın Tarihi
27.11.2012
Bu makale 10896 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!