Ulus Devlete Veda…

Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlettir.
İçinde, çoğunluğu kendisini Türk kabul eden her çeşit milliyetten insan vardır.
Ortak dil, ortak kültür, ortak iktisadi yarar üzerine kurulmuştur.
Herkes ana dilini serbestçe kullanır.
Ancak Türkçe ortak dilimizdir.
Emperyalizm ulus devletimizi dağıtma görevini AKP iktidarına vermiştir.
Resmi dil olan Türkçeyi ortak dil olmaktan çıkarmaya çalışıyorlar.
Başbakan; Mustafa Kemal Atatürk’ü tarihten silmeye azmetmiş bir kadro ile kendisini başbakan yapan emperyalist devletlerin verdiği görevi yerine getirememiştir. Türkiye’nin dengeleri buna izin vermemiştir.
Ve Başbakan; emperyalistlere sürekli yalan söylediği için defterden silinmiştir.
İktidar artık gidicidir.
Gitmemek için kendisine dayatılmış bulunan “ulus devleti dağıtma” görevine dört elle sarılmıştır.
Tıpkı, kendi tahtını korumak için Emperyalistlerle işbirliği yapan Padişah Vahdettin gibi gitmemek için her ihaneti yapmaya hazırdır, yapmaktadır.
Oslo’da PKK ile imzaladığı ve gizlemeye çalıştığı anlaşmayı uygulamaya başladı.
Hükümetin; “Milli” Eğitimi, dağıtmak için bir kanun tasarısını TBMM Başkanlığına gönderdiğini basın ve yayından öğrendik..
Buna göre eğitimin birliğini sağlayan “Talim Terbiye Kurulu” kaldırılıyor.
İlkokul Müdürlerinin tayini Valilere bırakılıyor.
İlköğretim müfettişliği kaldırılıyor.
Kamuoyunun tepkisini çekmemek için şimdilik Valilere verilen Milli Eğitimle ilgili yetkiler; en kısa zamanda, halk uyutularak Belediyelere (yerel yönetimlere) devredilecektir.
Böylece, eğitim birliği yok edilmektedir.
Eğitim birliği bozulursa, ülke bütünlüğü de yok olur.
Bizi endişeye düşüren sadece Vahdettin pardon Recep Tayyip Erdoğan’ın Oslo’daki gizli anlaşmayı yürürlüğe koyması değildir.
Ayrıca Kıbrıs dahi feda edilmektedir.
İktidar, giderayak Kıbrıs’ı vererek, emperyalizme yaranma yolundadır.
Bunca zamandır barış içinde yaşayan iki toplumu “çözmek için çözmek” yolunu seçerek Kıbrıs’ı federasyon haline getirerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yok etmeye ve Türkleri Kıbrıs’ta azınlık haline getirmeye yönelik görüşmeler başlamıştır.
İktidar; “benden sonra tufan” politikası uygulamaktadır.
Ülkenin bütün kaynaklarını kurutmaktadır.
Devleti “hukuk devleti” olmaktan çıkarmaktadır.
Demokrasiyi yok etmektedir.
İnternete sansür getirmiştir.
Bütün medya basın, TV kanalları ve sahipleri baskı altındadır.
Devletin paraları hukuka aykırı şekilde, yandaşlarının kasalarına akmaktadır.
Yandaşlar, Başbakanın oğlunun kurduğu vakfa bağışta bulunarak, kendilerine verilen avantaların sadakasıyla Başbakanın desteğini daim kılmaktadır.
Dünyanın en büyük soygunlarından biri olan Deniz Feneri davasını örtbas ettikten sonra; bundan daha büyük yolsuzluk olan ve dört bakanın ve Başbakanın oğlunun yaptığı 17 Aralık yolsuzluğunu da örtbas etmek için, bütün savcılar görevden alınmış, bütün yargıçlar değiştirilmiş, yargı fiilen AKP damgasıyla damgalanmıştır.
Bütün bu karışıklık içinde namuslu ve vicdanlı yargıçlar kendi içlerine kapanmışlardır.
Yargı; fiilen yandaş yargı haline getirilmiştir.
Tarihte çok görülmüş olan bir diktatörlüğün 21. Yıl versiyonunu yaşıyoruz…
İktidar, Anayasayı defalarca ihlal etmiştir.
Sahte delillerle tutuklanmış bütün yurtsever yazarlar, subaylar, siyasetçiler ve gerçekte var olmadığı artık kesin olarak kanıtlanmış olan Ergenekon Terör Örgütü uydurmacasının kumpas olduğu kabul edildiği halde tutuklulukları sürdürülmektedir.
Ülkemiz göremediğimiz bir düşmanın işgaline uğramış gibidir.
Bu iktidara karşı direnmek; bütün uluslararası belgelere göre meşrudur.
Çünkü “kuvvetler ayrılığını ihlal eden” bir iktidara karşı direnmeyi uluslararası bütün belgeler yasal ve meşru kabul etmektedir.
Ulus devlete veda etmemek için direnin!