SUBAŞININ BAKIŞI

Uludere ve Kürtaj!

Belli ki Uludere Başbakanı çok rahatsız ediyor…  Öyle olması doğal! Çoğu zaman duygusallığına yakından tanık olduğumuz başbakanın, kendisinin sorumlu olduğu düzende, yurttaşların öldürülmüş olması çok rahatsız edici ve yakıcı olması gerekir! Hele yeterince aydınlatılamamış ve yaraları sarıcı bir sıcaklık kurulamamışsa!

Belediye başkanlığı yaptığım dönemde en çok uykularımı kaçıran şey can kaybına neden olabilecek yangınlardı! Antalya’da çok yüksek katlı apartmanlar yapılmıştı… Bunlarda büyük yangınlar olması halinde nasıl müdahale edebilirdik? Belediye çaresiz ve aciz kalır can kayıpları olursa herhalde yaşamım boyu içimden çıkmaz diye düşündüğüm olurdu. İşte o kaygılarla hiç paramız yokken Türkiye’nin en yükseğe ulaşılabilen merdiven sistemlerine sahip en modern ve donanımlı araçlarını kredi bulup borçlanarak ithal etmiştim. Ondan sonra rahatlamıştım. En azından her türlü tedbir alınabilecekti.  Yangın ve kayıplar olsa da çaresiz ve çözümsüz kalınmayacaktı…

Uludere, tabi ki farklı! Uludere’ye cinayet diyenler Kürtajında bir cinayet olduğunu görmüyor mu demek istiyor başbakan! Kürtajı, gündeminize bile almıyorsunuz ama Uludere sürekli gündeminizde diye kızıyor!  Çünkü kürtajdan sorumluluğu yok ama Uludere’den sorumluluğu var ve o nedenle canını acıtıyor. Askerle arası hayli düzelmişken bu olayda, birden askerin de üzerine gitmek istemiyor. Kahredici bir acı ve sorumluluk duyuyor ve çok deşelenmesini istemiyor. Oysa en çok üzerine gitmesi gereken kendisi! Ancak o yolla rahatlayabilir! Doğru dürüst özür dilenmedi o eksik tamamlanabilir. Sorumlular daha fazla geciktirilmeden adalet önüne hesap vermek için çıkartılabilir. Aksi halde o yara hiç kabuk bağlamayacağı gibi Kürt sorununun çözüm sürecinde tam bir geri gidişin de miladı olacaktır.

Kürtaj; kişiseldir… Kusurdur ya da suçtur… Uludere ise devletin suçudur… Başbakanın büyük ölçüde sorumlusu olduğu düzenin… Yurttaşının öncelikle can güvenini sağlamakla görevli kamu organizasyonunun! Onun için çok rahatsız edici!        

  Biz böyle durumlarda tarih boyu bir rahatlatıcı söylem geliştirmişizdir. Ermeni tehcirinde, 6,7 Eylül olaylarında, Uludere ve benzerlerinde; “Ama bizden de ölenler var! Onları görmüyor musunuz?”Söylemidir! Bu tehlikeli bir söylemdir! Çünkü ‘bizden’ derken kimi neyi kastediyorsunuz ? Yurttaşlarının can güvenliğinden sorumlu devlet can güvenliğini koruyamadığı gibi tehlikeye atıyorsa orda durulması ve düşünülmesi gereken bir husus vardır… Acılara ortak olunması gereken birçok şey vardır! Ama bizden de ölenler var dediğinizde ya da onlar da suçludur dediğinizde bu devlet sadece Türk ırkından olanların devleti midir? Sorusu ile karşı karşıya kalırız ki! Irkçılıkla suçlanmanın yalnızlaştırılmanın da yolunu açar!

Dün çeteciler bu gün de teröristler toplumun ve devletin birliğine ve huzuruna kast etmiştir, kabul…  Devlet bunun önlemini tabi ki almak ve mücadelesini vermek zorundadır. Ama bunun yolu, suçluyu suçsuz yurttaştan ayırmaktır!    

Başbakan; “milletimizin soyunu kurutmak için kürtaj ve sezaryen gibi araçlar kullanmamız isteniyor” diyerek genelde siyasetçilerin sıkça başvurduğu söylemlerin benzerine ilk defa pirim vermiştir! Bu tür söylemlerle, ‘Türkün Türk’ten başka dostu yoktur’ yargısına kavuşmuş oluruz! Yalnızlaşmış oluruz! Olsun biz bize yeteriz diye teselli bulabiliriz ama insani değerlerden aşınmalar başladığında, Türk, Türk’ü de sevmiyor ki! Sevgisiz toplum hatta şiddet toplumu haline geliyoruz! Umuyorum hatadan dönülecektir…

Yayın Tarihi
29.05.2012
Bu makale 7836 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!