PROFESYONEL

Türkiye’ye afiyetle hardal yediriliyor

Bugüne kadar ne çektiysek sınırlarımızdan çektik. Denizlerimiz bile bu tükenmeyen derdin bir parçası. Bütün sınırlarımız ya savaş kapısı, ya çıkar kavgalarının kaygan ze-mini. Biz bütün bunların ortasında oturmuş Demokrasi ve Özgürlük çığlıkları atıyoruz. Tabii hepimiz kendi çıkarımız kadar, hepimiz kendi kafamıza göre.

 

Ne demokrasisi, ne özgürlüğü be kardeşim. Biz ancak bizi kullananların uygun gördü-ğünce demokratız, ancak o ölçüde özgürüz. Bize demokrasi ve özgürlük dersi verme-ye kalkanlar, demokrasi ve özgürlük arayışımız onların çıkar ve efendilik hesaplarıyla çeliştiğinde, “dur bakalım, o kadar da değil” levhasını burnumuza dayayıveriyorlar.

 

Biz ne mi yapıyoruz? “Siz haklısınız bunun ötesi bize layık değil” deyip, kendi içimizde özgürlük zannettiğimiz aşırılıklarla, dışarıdan alamadığımızın acısını birbirimizden çı-kartmaya çalışıyoruz. Neymiş o! “demokrasi ve özgürlük”!!! Güvenli sınırlar içinde, birbirlerine destek vererek geliştirdikleri ekonomilerle, patronluk taslayarak, demokrasi ve özgürlükten bahsetmek kolay. Terörün rüzgârı biraz onlara doğru estiğinde övündükleri demokrasiyi nasıl tör-pülediklerini, özgürlükleri ne rahat kısıtlayıverdiklerini hep beraber gördük. Özgürlük dersi verenler, bugün uçağa binerken yanınızda bir şişe su taşımanızı bile yasaklama-yı olağan sayabiliyorlar. Neden? Çünkü bu gün işlerine öyle geliyor.

 

Yarın biraz daha zora gelsinler, daha neler görürüzÖ Ama bize gelince içinde yaşa-dığımız şartlar önemli değil, bizim demokrasimiz ve özgürlüklerimiz yeterli değil. Onların bize uyguladıklarının yarısını bizde onların vatandaşlarına uygulama cesareti göstere-lim, varın görün o zaman yaygarayı. Bizim pısırık yöneticilerimiz de bu yaygaradan korktukları sürece, biz ezilmeye, küçümsenmeye, dışarıdan yönetilmeye, velhasıl layık olduğumuz biçimde muamele görmeye mahkûmuz.

 

Kendini büyük sayan, aslında gerçekten büyük olabilecek potansiyele sahip, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak, kendini medeni bizleri medenileşmemiş sayan ülkelerin Türk vatandaşlarına layık gördükleri muameleden hicap duyuyorum, kahro-luyorum ama ne yazık ki elimden çok az şey geliyor. Yakınmamı, bir dostumdan gelen ve söylemek istediklerimi çok iyi özetleyen bir kıssa-dan hisseyle tamamlayıp, ülkem insanıma artık silkinme vaktinin çoktan gelip geç-mekte olduğunu hatırlatmak istiyorum...

 

Hikayeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar. Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar... Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır. İtalyan hemen atılır, öyle olmaz der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halin-de bölerek, köpeğe yedirmeğe çalışırsa da, hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz...

 

Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak kö-peğe yedirmek için uğraşırsa da , bu uygulama ile de bir sonuç alamaz... Sıra İngiliz’e geldiğinde, İngiliz, önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra, hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek ardı yandıkça baş-lar hardalı yani kıçını yalamaya,

 

kısaca, canı yandıkça yalar, yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı biti-rir......

 

SONUÇ; Akıllı ülkeler, hedef ülkeleri, istedikleri çizgide tutabilmek için, onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler, neyi yediklerinin (?) farkına vardıklarında iş işten çoktan geçmiş olur....

 

Sağlıcakla kalın...

Yayın Tarihi
15.08.2008
Bu makale 9171 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!