Türkiye Uluslararası Antlaşmalar'daki Haklarından vaz mı geçiyor?

         19 Mayıs 1919 Türk Aydınlanma Devrimi’nin (Renaissence ve Reformunun) başladığı güzel gündür. Bu nedenle bu günü Mustafa Kemal Atatürk; Gençlik ve Spor Bayramı olarak gençlerimize armağan etmiştir. Ancak sevinemiyoruz, içimiz kan ağlıyor. Hem Manisa/Soma’da bir lokma ekmek uğruna ölen üç yüz bir işçimiz nedeniyle hem de üç günlük yas ilanının süresi bittiği halde bayramımızın AKP iktidarı tarafından iptal edilmesi nedeniyle…

         Türkiye Cumhuriyeti’ni var eden bütün değerlerin, planlı olarak, yok edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Alıştıra, alıştıra Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanma felsefesini, bilim anlayışını, laikliği, demokrasiyi, bayramları, cumhuriyetin simgelerini bitiriyorlar.

         Ülke bütünlüğünü yok etmek için her çeşit alt yapıyı oluşturuyorlar.

            Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 24 Nisan günü nedeniyle Ermenilere taziyede bulundu. Kaç gün sonra? 99 yıl sonra! 24 Nisan 2015’te bu sahte, bu yalan soykırım masalının yüzüncü yılından bir yıl önce!

            Taziye ne demektir? “Musibetle karşılasan kişiyi teselli etme, sabra teşvik etme… "Türkçede; bir yakını vefat eden kimseye baş sağlığı dileme, geçmiş olsun dileklerini bildirme anlamında kullanılır.

          Bir yakını vefat eden mümine taziyede bulunmak İslâm ahlâkındandır. Ancak cenaze sahiplerinin acısını yenilememek için üç günden fazla taziyede bulunmak mekruh sayılmıştır. Diğer yandan cenazenin defninde bulunamayan uzaktaki kimseler üç günden sonra da taziyede bulunabilirler.

         Hz. Peygamber (s.a.s) üç güne kadar yas tutmaya izin vermiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah’a ve Ahiret gününe iman eden kadına ölü için üç günden fazla yas tutmak helâl değildir. Ancak kocası için iddet süresi olan dört ay on gün yas tutması müstesnadır" (eş-Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, VI,292)(٭)

         Bu taziyenin ne dine, ne imana, ne de gerçeklere sığmadığını Başbakan da biliyor ama Avrupa Birliğine, ABD’ye yaranmaya, kendisinin vazgeçilmez olduğuna inandırmaya çalışıyor. Tıpkı Padişah Vahdettin’in İngilizler’e sığındığı gibi onlara sığınıyor. Ve Türkiye’yi gelecekteki bir “özür dilemeye” hazırlıyor...

         Oysa Ermenistan ile Türkiye arasında bütün sorunlarla ilgili bağıtlanmış dört uluslar arası antlaşma var:

         1-)Gümrü Antlaşması,

         2-)Moskova Antlaşması,

         3-)Kars Antlaşması,

         4-)Lozan Antlaşması.

                   Bu antlaşmalarla Ermenistan Cumhuriyeti Türkiye ile bir sınır çekişmesi bulunmadığını, Türkiye’den hiçbir tazminat ve toprak talebi bulunmadığını açık ve kesin olarak kabul etmiştir.

                   Buna rağmen, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için her farklı milliyetten insanı yıllarca isyana teşvik eden emperyalist ülkeler; bu kez aynı hususu Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalamak için kullanıyorlar.

                   Güçlü ve kararlı liderler döneminde hiçbir şekilde tartışma konusu bile edilmeyen bir husus, emperyalizm yanlısı yönetim döneminde, yeniden ısıtılıp önümüze sürülmüştür.

                   Bu konuda bütün arşivler açılmıştır.

                   Moskova’daki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arşivleri açılmıştır.              İngiliz ve ABD arşivleri açılmıştır.

                   Osmanlı-Türk arşivleri de açılmıştır.

                   Bunlarla ilgili birçok kitap, araştırma, makale yazılmıştır: Ermeni İsyanı ve Harput Ermenileri-(Prof.Dr. Ramazan Demir), Rus Devlet Arşivlerinden 150 Belgede Ermeni Meselesi (Mehmet Perinçek), Ermeni İddiaları ve Tarihi Gerçekler (Panel Notları) İstanbul Barosu Yayınları, Ömer Engin Lütem’in 2001 yılından beri yayınlamakta olduğu “Ermeni Araştırmaları Dergisi”, Aynı yazarın: “Ermeni Sorunu El Kitabı, aynı yazarın 2007’de yayınladığı: “Ermeni Sorunu Temel Bilgi ve Belgeler” kitabı, Gürbüz Evren’in “Sömürgecilik Tarihi Işığında Ermeni Sorunundaki Çıkar Odakları” ve “Lütfen Uyanın Son Celse, Türkiye Ermeni Soykırımı Suçlusu İlan Edilecek”  isimli kitabı gibi…

                   Gizli, saklı hiçbir şey kalmamıştır.

                   Bütün bu araştırma ve kitapların kesinleşen sonucu şudur: Türklerin Ermeni soykırımı yaptığına dair hiçbir kanıt, belge, bilgi yoktur.

                   Fanatik Ermenilerin ve bunların yanıltmasıyla, manevi baskısıyla, oy baskısıyla; konuyu bilmeyen, araştırmayan, bu konuda tek kitap bile okumamış milletvekilleri bulunan, bazı ülkelerin parlamentoları, soykırım varmış gibi kararlar alarak insafsızlık, adaletsizlik, tarihi çarpıtma sahteciliği yapmışlardır!

                   Ermeni tehciri (zorla göç ettirilmesi) sırasında meydana gelen olaylarla ilgili olarak bu kararı alan İttihat ve Terakki Liderleriyle diğer görevliler; İngilizlerin İstanbul’u işgalinden sonra tutuklanarak Malta Adasına sürülmüşlerdir.

                   Bunların soykırımla suçlanması için her taşın altına bakılarak araştırma yapılmıştır. Ancak hiçbir kanıt bulunamamıştır. “1920’lerde…bizim vatanseverlerimiz iki sene civarında Malta’da zoraki konuk edildi, tutsak edildi ve yargılamaya cesaret edemediler, yargı önüne çıkaramadan hepsini bıraktılar… İngiliz adaleti o zaman yargı önüne çıkarmaya utandı…” (٭٭)

                    Hem soykırım, katliam yapmak isteyen hem de tehcirde görevini kötüye kullanan görevlilerini yargılayıp altıdan fazlasını idam eden, tehcir edilenlerin yiyeceğini, içeceğini, konaklayacağı yeri, yerleşeceği mekânı hazırlayan bir devlet olabilir mi?              TÜRKİYE’NİN SOYKIRIM NEDENİYLE

YARGILANMASI ÖNERİSİ

         “2006 Ekim ayında Fransa Parlamentosu’nda ‘Soykırımı İnkȃr Yasası’ kabul edilmiştir. Bu yasa henüz Fransız Senatosu’nda onaylanmamıştır ancak o dönemde Türkiye’nin soykırım iddialarına karşı bir Ermeni hamlesi yapacağı, uluslar arası yargıya başvuracağı haberleri çıkmıştır. 14 Kasım 2006 tarihinde TBMM Plan-Bütçe Komisyonunda şöyle deniliyor: ‘İlk defa bir Dışişleri Bakanı tahkime gitme konusunu resmen telaffuz etti. Vakit geçirmeden devlet politikası haline getirilerek tahkime hazır olduğumuz dünyaya açıklanmalıdır (…) Biz Türkiye olarak 3 hâkim seçeceğiz. Kabul ederse Ermenistan da 3 hâkim seçecek. İki ülke milliyetinden olmayan bir bağımsız hâkim de başkan atanacak. Bu heyet 1915 olaylarının BM Sözleşmesi’ne göre soykırım olup almadığını karar verecek.”

ULUSLAR ARASI YARGIYA BAŞVURU

TEMEL İNSAN HAKLARINA, ANAYASAYA

MİLLETLERARASI SÖZLEŞMELERE

VE MİLLİ ÇIKARLARIMIZA AYKIRIDIR

         …Türkiye’nin Milletlerarası Adalet Divanı’nda veya Milletlerarası Daimi Hakem Mahkemesi’nde veya Ortak Tarih Komisyonu kurulmak suretiyle yargılanması başlıca iki ana nedenle hukuken mümkün değildir:

         1-)Uluslar arası yargıya başvuru, her şeyden önce Ermeni sorununu çözen 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması, 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması ve Lozan Barış Antlaşmasına, kısaca Türkiye’nin kazanılmış haklarına aykırıdır.

         2-)Uluslar arası yargıya başvuru, Anayasanın, Türk vatandaşlarının cezalandırılmak üzere yabancı ülkelere verilemeyeceğine dair 38. Maddesine, milli egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu/hiç kimse veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağına ilişkin 6. Maddesine, Türkiye’de işlenen fiiller için yargılama yetkisinin münhasıran bağımsız Türk mahkemelerine ait olduğunu hükme bağlayan 9. Ve 138. Maddelerine, suç ve ceza hükümleri ve zamanaşımlarının geriye yürümeyeceği ve doğal hakim ilkesine ilişkin temel insan haklarını düzenleyen 38. Ve 37. Maddelerine, milletlerarası sözleşmelerin onay kanunları ile birlikte yürürlüğe gireceğini ve geriye yürüyemeyeceğini hükme bağlayan 90/1.   Maddesine, milletlerarası sözleşmelerin onay kanunlarına, hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin önünde korunma göremeyeceğine dair Anayasa’nın Başlangıç Bölümüne, Atatürk ilke ve devrimlerine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesine aykırıdır.  

                Ayrıca, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın bir devletin yetkisi dâhilindeki işlere müdahale edilemeyeceğine dair 2/7. Maddesine, 1948/BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11/2. Maddesine, sözleşmelerin geriye yürümeyeceğine ilişkin 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesinin 13. Maddesine de aykırıdır”.(٭٭٭)

         Sorun özellikle ve öncelikle Türkleri haksız ve soykırım yaptığına inandırma sorunudur.

         Bundan sonrası tazminat, toprak verilmesi ve Türkiye’nin bölünmesidir!

         Doğu Anadolu’da bir Kürt Devleti kurdurmalarının amacı da aynıdır.

         Asala terörü bitmiş; PKK terörü başlatılmıştır.

         Türkiye’den alamayacaklarını Kürt Devletinden rahatça alacaklardır.

         “Ermeni propagandaları, dünyada eşi benzeri görülmemiş derecede sistematik bir organizasyonla kırk seneden bu yana sürdürülmektedir. Dünyada bu derecede yaygın ve sistematik bir propagandaya maruz bırakılmış başka bir millet yoktur. Ancak Türkiye’nin her ne sebeple olursa olsun moralini bozmaya veya içe kapanmaya da hakkı yoktur. Ermeni propagandaları nasıl olsa insanlık tarihindeki en ibret verici hukuk belgeleri olarak yerlerini alacaktır. Türkiye’nin yapması gereken bu konunun hukuki yönden çözümlendiğini anlatmak, milletler arası hukuktan doğan meşru haklarını korumak, devletlerarası çalışma birliğine önem vermektir”.(٭٭٭٭)Ve “taziyede geç bile kalındı” dememektir…

 

(٭)http://www.formalev.org/islami-sozluk

(٭٭)Ermeni İddiaları ve Tarihi Gerçekler

İstanbul Barosu Yayınları, sıra No:142

Onur Öymen, Sayfa:87

(٭٭٭)AGE Sayfa:61,62 Av.Gülseren Aytaş

Ermeni Talepleri ve Türkiye’nin hakları.

(٭٭٭٭)AGE s:71

 

Yayın Tarihi
23.05.2014
Bu makale 6956 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!