Türk lokumu ve kaybolan imaj?

Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay, geçen hafta bir açıklama yaparak tam 6 yıldır, Türkiye’nin tanıtım filmi ve tüm görsellerdeki “imajlara” isyan etti. Türkiye’nin tanıtımı için kullanılan “ Türk Lokumu, dansöz, bıyıklı erkekler, at üzerindeki uçan Şehzadeler” bunların, Türkiye’nin tanıtımı için yanlış imajlar olduğunu belirttiler. Sayın Günay’ın göreve geldikleri günden bu güne kadar bu konuda hiçbir eleştirisini duymadık. Bunca yıldır kendisinin sesiz kalması, bu nedenle anlaşılamadı. Sektör içinde bir, iki yağdanlık çıkıp “biz o zaman da söylemiştik” deyip kendilerinden beklenen desteği (!) açıklaması dışında, başka ses de duyulmadı. Türk Lokumu, dansöz, bıyıklı erkek imajına karşı çıkan yağdanlık anlayış, daha düne kadar makamlarını ziyaret eden yabancı protokole Türk lokumu ikram ederken “Türkiş viegra” deyip kendilerine göre espri (!) yaptıklarını unutuyor olmalılar. Bu film ve imaj çalışmaları yerine, geçen yıl devreye giren “simit yiyen Sivaslı Cindy” imajına değinmeyeceğim. O filmin ne kadar başarılı (!) olduğunu gördük. Ayrıca, kullanılan imajların büyük bölümünün eski imaj çalışması ile bir bütünlük sağladığını hepimiz kabul ediyor ve bir ortak stilin devam ediyor olmasını olumlu buluyoruz.

Sayın Bakan’ın yaptığı eleştiriyi sadece “geç de olsa bizim yaptığımız daha iyidir” anlayışından değil, bir “kimlik” sorunundan kaynaklandığını düşünüyorum. Kimlik, bence Türkiye’nin Osmanlı’nın son döneminden yani son 150 yıldır, Türk aydının sorunudur. Halkın böyle bir sorunu yoktur. Bu günlerde peş peşe sıralanan “açılımlar” halkın değil, yönetenlerin sorunudur. Kimliğini tarif edememiş “aydın” dünden bu güne bu ülkeyi yaz boz tahtasına çevirmiştir. Kimliğin de içinde yer aldığı, geniş anlamı olan  “kültür”ün anlaşılmaması sorunun temelini oluşturur.

20. yüzyılda Türkiye’de yetişmiş, önde gelen fikir adamlarımızdan Cemil Meriç’in, Umrandan Uygarlığa kitabından bazı alıntıları sizinle paylaşmak istiyorum; Almanlar “civilisation” mefhumunu “Kultur” ile karşılar. Kelimeyi Amerikancaya sokan Tylor’a (1871) göre kültür veya medeniyet; ilimleri, inançları, sanatları, ahlakı, kanunları, adetleri ve insanın toplum hayatında kazandığı diğer kabiliyet ve alışkanlıkları kucaklayan girift bir bütündür.

Burada bir ara verelim ve Türk lokumunun ve diğer eleştirilen öğelerin bu tarifin içinde yer alıp almayacağına bakalım. “Toplum hayatımız içinde yer alan kabiliyet ve alışkanlıklar” bunun içine simit de girer lokum da. Türk lokumu hem de öyle girer ki hatırlanacağı gibi 15.01.2006 tarihinde yazdığım “Türk lokumu ve Narnia Günlükleri” başlıklı yazım.  Harry Poter, Yüzüklerin Efendisi filmlerinden sonra gelen Narnia Günlükleri’ndeki bizi ve Türk lokumunu bir kez daha dünyaya tanıtan sahnelerden söz etmiştim: “Narnia Günlükleri, 1777’de Yeni Cami yakınında, Bahçekapı’da Ali Muhiddin Hacı Bekir dükkanından fışkıran ve bugün Oryantalizm gibi, sahip olduğumuz o “magic” (gizemli) varlığımızın (ne yazık ki bir çoğumuz bu zenginliğimizin farkında bile değiliz) simgesi olan TÜRK LOKUMU (Turkish Delight) dünyada moda haline bu film sayesinde geldi. Beyaz Cadı’nın “benden ne dilersen dile” sorusuna, “Türk lokumu da var mı?” diye soran ve yedikten sonra (ağızların suyunu akıtınca...) Beyaz Cadı’nın “Daha istemediğin kadar, şatoma kardeşlerini getirdiğinde yiyebilirsin” lafına inanarak filmin öyküsünü, kardeşlerden Edmund yönlendirmektedir. Batılı ağızların bilmediği Türk lokumu tadı, Edmud’u kandıran bir “büyü” Jonathon Brown’un yazdığı gibi “Adem’i kandıran elma”.   Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tanıtım kampanyaları için belirlediği, aslında çok önemli bir kimliğimizin de hatırlanması olarak gördüğüm “Akdeniz ve dahası” sloganı ile “Türk lokumu” aynı dönemde piyasada. Henüz Bakanlığın “medya planı” açıklanmadı, sloganın başarısı, katacağı imaj ve katma değer konusunda bir şeyler söylemek için erken. “Türk Lokumu”, Avrupa’da satış patlaması yapıyor.”

Tekrar Cemil Meriç’e dönelim, “Batıdan söz ederken uygarlık ve çağdaşlık kavramı, Doğu’dan söz ederken gelenek sözcüğü kullanılmaktadır… Kaynaklarından kopan aydınların kaderi, bir kavram kargaşası içinde boğulmaktır…” 

Sorun ne simitte, ne de lokumda, sorun kendi kimliğimizi hala daha tarif edemememizdedir. Aydınımız kendi kimliğini oluşturan varlıkları tanımalı onlardan utanmamayı öğrenmelidir.

Kıymet bilmeyen milletlerde, kıymet yetişmez ve kıymet yetişmeyen milletlerin kıymeti olmaz / İsmail Habib” 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
02.10.2009
Bu makale 2021 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!