Biz insanlar, ulu yaratanın bahşettiği hemen her günü bir kutlama bahanesiyle kutsuyoruz. Hiçbir itirazım yok. Bu günlerden biri de 8 Mart dünya Kadınlar Günüydü. Aşağı yukarı tüm dünyalılarca, gündeme getirildi kutlandı. Yurdumuzda da çeşitli etkinlikler yapıldı Antalya’da yapılanlın bir ikisinde de ben de izleyici ve katılımcı olarak yer aldım. Bu günün tarihçesi o kadar çok gündeme getiriydi ki bir kez daha yinelemek istemiyorum. Mısırdaki sağır sultan bile öğrenmiştir. Benim vurgulamak istediğim kadın olmak nedir?. Güneş kadınla doğar. Emekçilerin en başta gelenidir. Şanslıları olduğu gibi, şanssızları da olabilir. Doğaldır. Bu tüm canlılar için geçerli bir olgudur. Cinsiyeti ne olursa olsun, insanlar kendilerini yetersiz hissettikleri anda, düştükleri umarsızlık duygusundan kurtulabilmek için bir takım aşırılıklar sergilemeye başlarlar. Kanımca son zamanlarda tanık olduğumuz kadınlara uygulanan cinayetlere varan şiddet hareketleri bu tür duygulardan kaynaklanıyor gibi geliyor bana. Tarihimizin hiçbir döneminde bu kadar çok kadının cinayetlere kurban gittiğini anımsamıyorum. O cinayetleri işleyen erkekleri de kadınlar doğurup, büyütmüştü. Belki canlarından çok sevmişlerdi canlarına kıydıkları o kadınları. Bu ne biçim bir bilinmezliktir anlaşılır gibi değil. Her zaman savunduğum, inandığım bir olgu vardır.
Kadınla erkek, birbirini tamamlayan iki varlıktır. Birinden birisi eksilirse düzen bozulur. Bir makasın iki ağzı gibi. Ne kadınsız erkek bir işe yarar, ne de erkeksiz kadın… Yeri göğü yaratan, kâinatı donatan Tanrı için zorluğu mu vardı .?! Bir işlevi olmasaydı, tek cins yaratırdı insan denen mahlûkatı. Umarım ve dilerim bu da geçici bir dönemdir. İnsan oğullarının yaşamına sağduyu geri gelir, barış içinde, uygarca, mutlu yaşarlar.
7 Mart günü, Antalya Kadın Müzesinin güzel bir etkinliğine de tanıklık ettim. Yörük Gelini Sergi ve Defilesine. “Arkadaşlar! Gidip Toros dağlarına bakınız. Eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda duman tütüyorsa, şunu biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez!” Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 6 Mart 1930 da Antalya da Yörükler için kullanmış bu tümceyi. Yollarda doğup, yollarda büyüyüp yollarda ölür Yörükler. Ne sabit bir evleri, ne mezarlıkları vardır. Günün bittiği yerde konaklayıp, ömrün bittiği yerde gömülürler.
Yörükleri anlatabilmek üç beş satıra sığmaz. Hele saygıdeğer, emekçi Yörük kadınlarını anlatmaya sayfalar yetmez. Erkeklerinin, çobanlık, avcılık koruyuculuklarının yanında tüm önemli işler kadının üstündedir. Süt sağmaktan, yağ, peynir yapmaya, kıldan çadırlarını, kilimlerini dokumaya, çocuklarını doğurarak aile birliğini sürdürmeyle ömrü boyunca bitmen uğraşları sürer gider.
Sayın Nizamettin Şen beyefendinin organizasyonluğunda, Nevzat Çevik beyin küratörlüğünde, olgunlaşma Enstitüsü müdürü İlkay Günal ve ekibinin hazırladığı giysileri giyerek salınan Antalyalı hanımların sunumlarıyla harika bir Yörük gelinlerinin kıyafetlerini izleme şansını yakaladı defileye gelenler. Duvardaki Bereket serginin güzelden öte bir simgesiydi. Burada adlarını yazamadığım tüm emeği geçenlere de sonsuz teşekkürler olsun. Bütünüyle harika bir gösteriydi. Darısı nice etkinliklerin başına diyelim.