Sürgün

Sürgün kelimesi; Türk Dil Kurumu'na göre birini ceza olarak bir yerden isteği dışında başka bir yere göndermek diye geçiyor. Gerek 2012''de yaşadığım olay gerekse 2018’de yaşadığım olay bu tanıma uyuyor. Pekala bu tanımdaki cezaya göre suçum neymiş? 

YIL 2012
Görevden alınarak Fetö'den yargılanan eski rektör Kurtcephe’nin onayladığı eski Hastaneden sorumlu Rektör yardımcısı firari Ömer Geçici’nin başkanlık yaptığı Hastane Yönetim Kurulu kararıyla, sözde hemşire ihtiyacı var denilerek başka yere gönderildim, ne hikmetse kısa bir süre önce fakülte sekreteri kadrosu verilen bir hemşire o günden bugüne hiç hemşirelik yapmadı yani hemşire ihtiyacı mazeret, karar şahsi.

Zaten mahkemede öyle uygun gördüğü için görevime geri döndüm.

YIL 2018
Yine bir Yönetim Kurulu kararı, yine başka bir bölüme görevlendirme...

Pekala şimdiki sürgün tanımındaki cezam neymiş (sürgünü ben demiyorum Türk Dil Kurumu diyor, tekrar edeyim, bir insanın ceza olarak bir yerden isteği dışında başka bir yere gönderilmesi).
Bir Hocanın bana WhatsApp'tan attığı mesaja göre “Olay kişiselmiş. Benimle çalışmak istemiyorlarmış, (Hastane devletin değil özel mülk ya, yönetmelik, hukuk hak getire) benim itirazlarım, şikayetlerim bilimsel veya hizmetsel değilmiş… Kısaca kişiselmiş”
Yoksa ben işimde hem çalışkan hem dürüstmüşüm, ama....

Peki neymiş benim kişisel olan şikayetim!!
İsteğim ve bilgim dışında Sterilizasyon ve Dezenfeksiyon Malzemeleri Mal Alım ve Muayene Kabul Komisyonuna görevlendirilmeme rağmen 1 yıldır niçin imza atmıyorum, hiç mal alınmıyor mu diye sorgulamak mı? 
Bu sözel sorgulamadan hemen sonra, apar topar ismimin ve mesleğimin üstü çizilerek (hiçbir resmi yazışma kuralına uymayacak şekilde), yerime hastane dışından başka birinin görevlendirilmesini Rektörlük Makamına itiraz etmek mi kişisel?
Yoksa bu komisyon madem işlevsel değil ve imza atılmıyor niçin başka biri benim yerime görevlendiriliyor demek mi kişisel? 

Yazılarımla, saat 11.30 ile 14 arası Asistan Cafe denen yere Amerika'da zamanında yaşanan renk ırkçılığını andıracak şekilde, mesleki ırkçılık çağrışımı yaparak, hemşire ve diğer sağlık çalışanı arkadaşların kafeye alınmamasını ve kafeden çıkarılmasını gündeme getirmek mi kişisel?

Danıştay'ın kararına rağmen yüz tanıma sisteminin hastanemize kurulmasına itiraz etmek mi kişisel? (Acaba bu arada yüz tanıma sistemine, Hastane Yönetimi ve belirli bir grup kendilerini tanıtıyorlar mı?)

Yoksa, aldığımız 70 kuruş katkı payına itiraz etmek mi kişisel?

(Hocam kişisellik nedir biliyormusunuz? Kendi çıkarlarını, başkalarının haklarından daha üstün görmektir.
İnanmışlık ise; Başkalarının haklarını kendi çıkarlarından daha üstün görmektir.
Tabi bu farkı anlamak için vicdan ve cesaret gerekiyor.) 

Farzedin ki suçluyum; Açarsınız 657 devlet memurları kanunun 125. maddesine göre soruşturmayı. Cezam neyse çekerim. 
Ama yaptıklarımın suç olmadığını kendileri de biliyor.

Ama olur mu? 2013'deki yönetim kurulundan nasıl olsa tecrübe var, “alırsın bir karar Ayşe Özdemir'in görev yeri değiştirmesi diye, yönetmeliğe ve mahkeme kararına rağmen uygularsın.” Nasıl olsa git dendi mi gider, gel dendiğinde de geliriz. Öyle değil mi!!

Ama öyle değil, Dün hukukun önünde kendini üstün görenler nasıl yanıldıklarını anladılarsa, Yarın da tarih tekerrür edecek…

Konu Cumhuriyet savcılığına, YÖK'e ve Mahkemeye intikal ettiği için daha fazla bir açıklamada bulunmuyorum. İnşallah her konuda şeffaf olan Üniversitemiz! soruşturmaya izin verir de, Mahkeme de Türk halkının gözü önünde, kim suçlu kim suçsuz her şey açığa çıkar. (Her süreci hukuk izin verdiği ölçüde sizinle paylaşacağım)

Tüm arkadaş ve dostlarıma arayıp sordukları için teşekkürü bir borç biliyorum.

Bu arada göreve başladığım 8 gün içerisinde;
3 kere gelerek, bir kere de telefonla beni sorarak benimle ilgilenen Başhemşire ve Gözetmene de teşekkür ediyorum(!).

SON SÖZ;
Türk Dil Kurumu Sürgünü bir şekilde daha tanımlıyor: Bir bitkiden yeni çıkan Filiz diye.