Sorumsuz Parmaklar, Sorumsuz Kalemler

Van depremi bir gerçeği ortaya çıkardı ki zor günlerde birlik oluyoruz.

Tek yürek, tek yumruk halinde hedefe kilitleniyor, darda olanlara, acı çekenlere yardım elimizi uzatıyoruz.

Antalya, Van depremine yardım konusunda öne çıkan kent oldu.

Antalya-Van arası yaklaşık bin 800 kilometre, mesafe uzun, iklim, yol koşulları ve deprem acısını bile dinlemeyen bölücü terör nedeniyle riskli bir bölge..

Buna karşılık Antalya, Van’a komşu illerden bile önce ilk yardımı ulaştıran, ilk sıcak aşı sunan, kamyonlar dolusu malzemeyi bölgeye götüren kent oldu.

Antalyalılar, zor süreçlerde organize olmanın, aynı amaca hiçbir beklenti içine girmeksizin yöneleceğini de ispatladılar.

Bütün bunlar iyi de, ikinci derecede deprem kuşağında olan Antalya, ne yazık ki depreme hazırlıksız.

Hazırlıksız olmanın ötesinde yönetenler başta olmak üzere duyarsız, bildiğini okuyan bir yapıya sahip..

Örnek mi

Antalya gibi dünya kenti olmaya aday, turizmin başkenti, eğitim ve kültür seviyesi yüksek bir kentin hala bir ‘Deprem Master Planı’ yok..

Uzmanların tüm uyarılarına rağmen planı bitirmek gibi bir çaba içine giren de yok..

Yapacağız edeceğiz, yapılacak edilecek türünden söylemlerle günü kurtarma uğraşı dışında bir arpa boyu yol alınmış bile değil.

Aslında hiç de zor değil Deprem Master Planı’nı yapmak..

Vatandaşın, “deprem olunca mı, binalar üzerimize yıkılınca mı plan yapacaksınız’ feryadı bu duyarsızlığı ve günü kurtarma çabasını çok iyi anlatıyor.

Türel zamanında başlanan planın ve altı yıldır bitirilemeyişinin bahanesi oldukça komik.

Kapalı kapıların ardında Antalya Deprem Master Planı hazırlamanın maliyetinin çok yüksek olduğunun konuşulduğu söyleniyor.

Oysa Antalya, yıllardır festival, şenlik, açılış, kapanış gibi etkinliklere oluk gibi para harcıyor.

Elbette bunlar da yapılacak ama hiçbir bahane planın yapılamayışı için geçerli olamaz.

Öncelikli görevleri Antalya halkının güvenli, sağlıklı ve çağdaş bir ortamda yaşantısını sağlamak olan yerel yönetimler, bu konuda sınıfta kaldılar, kalmaya de devam ediyorlar.

Etkinliklere para bulmakta zorlananların konu insan hayatı olunca sessiz kalmaları, ya da bahaneler üreterek kafaları kuma sokmaları kabul edilemez.

Kenti yönetenlerin bu konuyu ciddi bir biçimde düşünmeleri ve gereğini ivedilikle yapmaları gerektiği gerçeği de ortada..

Antalya’da çok sayıda bina hareketli olduğunu artık sağır sultanın bile bildiği falezler üzerinde bulunuyor.

Teknik adamların açıklamaları ve uyarılarına rağmen falezler hala oyuluyor, deliniyor, para kazanmak uğruna taşıyamayacakları yüklerden oluşan ilaveler yapılıyor.

Bir de meşhur Konserve Koyu var..

Bu bölgede yapılaşmaya izin verenlerin günahı çok..

Hem falezlere, hem Antalya’ya ihanet..

Hele sorumsuz parmaklar ve kalemler izin verdi, Konserve Koyu’nda çok katlı bina ve otel yapanlara ne demeli

‘Falezlerde göçük var, denize doğru eğilme var, her an çökebilir, riskli, can ve mal güvenliği tehdit altında’ uyarısı ile boşaltılması istenen 60 bina ile bir oteli tahliye etmemekte direnen, dahası ‘raporlarda çelişki var, yeterli araştırma yapılmadı’ iddiasıyla hayatlarını hiçe sayan bölge halkına ne demeli

Jeologlar, Antalya bölgesindeki fay hatlarının hareketli olduğunu söylemekten ve ‘önlemini alın’ demekten usandı, Antalya’yı yönetenler Deprem Master Planı’nı yapmaktan, her an denize dökülme tehlikesi yaşayan Konserve Koyu sakinleri de ‘bize bir şey olmaz, asla bölgeyi terk etmeyiz” demekten usanmadı..

Şurası bir gerçek ki doğa kendisine yapılan ihaneti asla affetmiyor.

Doğa olaylarının ne denli acımasız olduğunun örneklerini yaşadık ve yaşıyoruz, yaşamaya da devam edeceğiz..

Felaketlerden ders çıkarma bilincine erişememiş olmamız üzücü, düşündürücü, kaygı verici..