Sinemaya misyon yüklemek

Yıllarca tartışılıp durulur; “Sinema sanat mı, ticaret mi?” diye. Sonra da sinemaya 7. Sanat diye isim konur. Bu çelişik durum hemen her kesimden insanın kafasındadır. Bir beyaz perde veya bir ekran karşısında seyrettiğimiz film bizi alıp başka dünyalara taşıyorsa onun da bize bir maliyet yüklemesi ve de bu işin ticari boyutunun olması  doğaldır. 114 yıl önce Lumier Kardeşlerin ilk sinema makinesini yapmalarından bu güne uzanan süreçte sanat ve ticaret hep iç içe olmuştur.

Bana göre 7. Sanat diye adlandırılmasını çok sevdiğim sinema, en iyi kültür elçisidir.  Bu nedenle bir ülkenin kültür hareketleri, o ülkenin filmlerinin dönemsel analizleri için önemli veriler sunar. Kültürel değişimlerin, ulusal sinemalara yansıması, bazen bir başka ülke sinemacıları tarafından da ele alınır. İşte bu bana göre sinemanın evrenselliğine güzel bir örnek oluşturur. Anlatım dilindeki farklılıklar ise sinemanın renkliliğidir.

Antalya sokaklarını, sarı bir zemin üzerindeki bir göz bulunan, kenarında belli belirsiz 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali yazan afişlerle donatıldı. Son günlerde bu afişlerin eksik algılama yönü fark edilerek bazılarına “Türkiye’nin Gözbebeği” sloganı ilave edildi. Böylece Altın Portakala bir misyon yüklenmiş oldu. Ülkemizin en köklü festivali film üzerine ve özellikle Türk sineması için vardır. Türk sinemasını 46 yıldır destekleyen, gelenekselleşmiş bir festivalin Türk sinemasının da bir gözbebeği olması doğaldır. Vefa örneği olan Altın Portakal Film Festivali, aynı zamanda bir film market fonksiyonuyla, ticari yanının düşünülmesi son yıllarda ortaya çıkmıştır ki; bu sinemamızın desteklenmesi için son derece önemlidir.

Benim özellikle ele almak istediğim konu ise sinema sanatı yolu ile ülkemizin, bölgelerimizin dolaylı tanıtımı ve olumlu imajının oluşturulmasıdır. Yani kısacası biz sinemamıza böyle bir misyonu yükleyebiliriz.

Sinema, seyircinin beyninde, filmin senaryosundaki ana fikir, kahramanların kişilik özellikleri, geçen zaman, yer ve sosyal çevre tümüyle bir bileşke yaratır. Bu bileşkenin ortaya çıktığı son aşama “imaj”dır.

Geçmişten günümüze Türk sinemasına baktığımızda ona yüklemeyi arzuladığımız “doğru imaj” konusunda çok fakirdir. Ticari kaygılar ve popüler kültür bunu engellemiştir. Bu açıdan sosyal içerikli, dönemsel olarak kültürel değişimlere paralel, ortaya çıkan toplumcu sinema örneklerimizi bunun dışında tutmalıyız. Son yıllarda Türk sineması adeta kabuk değiştirmektedir. Bu kabuk değiştirmenin bize sağladığı en belirgin örnek de gerçekçilik ve demokratlıktır. Geçmiş doğru örneklerin rehberliğinde oluşmaya başlayan yeni Türk sineması takip ettiği çizgi ile doğru imaj oluşturmada ümit veriyor. Toplumu analiz eden, eleştiren, çözümler arayan ve topluma yukarıdan bakmayan bir anlayışın filizlenmiş olması ümidimizin ana kaynağıdır.

“Geçmiş doğru örneklerin rehberliğinde” diye söz ettim. Burada hem Rahmet hem de büyük bir sevgiyle anmamız gereken Halit Refiğ’den söz etmemiz gerekiyor. Geçmişte sinemamıza “doğru imaj” misyonu yükleyen ender bir şahsiyettir. Halit Refiğ, Türk sinemasının genç yönetmenlerine  bir “rol model” olacaktır.

1981’de Kemal Tahir’in ünlü Romanı Yorgun Savaşçı’yı, TRT için filmleştiren Halit Refiğ’in bu eserini ortadan kaldıranları, Türk Sineması seyircisi ve halkı affetmeyecektir.

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
14.10.2009
Bu makale 1834 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Günaydın, yazınızda katılmadığım tek nokta " herşeyi unutacak kadar vefasız bahsettiğiniz Türk insanları " ve herkonuda üstelik. Değilse neden tarih sürekli tekerrür edip dursunki?

Mukadder Kavas 22.10.2009

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!