Sevgi (li)

İnsanlığın süreçleri boyunca, insanın özüne dair olup onunla özdeşleşmiş evrensel, insanal bir ihtiyaçtır sevgi. Tıpkı yaşayabilmesi için gerekli diğer insanal ihtiyaçları gibi.

 

Bana göre sevgi, kabuldür, onaydır aslında. İnsanın, insanal  özelliklere sahip olmayan diğer nesnelerle ilişkisini ayrı tutmak kaydı ile dışındakine dair onda oluşmuş kendiliğinden ihtiyaçların, yine kendiliğinden cevap bulması kombinasyonunun öznel ve ortak algısı ve bu algının ahenkle dans edişidir de esasen.

 

Ne kadar da idealize ettim değil mi.?

 

İzninizle idealize etmeye bir soru ile devam ediyorum;

 

Kabul, onay ve tüm bunların olası muhtemel ahengi yok ise şayet “bir şey” dışındaki  “diğer şeyi” neden sevsin.?

Benim cevabım; Efendim pek muhtelif sebeplerle!?

 

İşte tam da buradan itibaren insan neslinin alet yapabilme özelliğinin ortaya çıktığı ve milyonlarca yıllık gelişiminin sonrasında başlayan toplumsal süreç içerisinde birbirleri ile etkileşiminin hem yaşanan hem de yaşanacak süreçleri belirlemesi üzere olageldiği gibi ola-gitmeye de devam edecektir muhtemelen.

 

Ne mi demek istiyorum.?

 

İnsanlığın süreçleri ile ilgili literatürü, izlencesi içerisinde  taramaya çalıştığımızda  insan neslinin çok çok uzun yıllarını alan ilkel komünal dönemde anaerkil toplumsal düzeninin hüküm sürdüğünü  bu süreçte erkeğin avlanma,  kadının  ekicilik ve toplayıcılık ile uğraştığı bir işbölümü ve bu işbölümünün mevcut  yaşamın idamesinde de kadını daha etkin bu nedenle de  belirleyici ve söz sahibi konumuna getirmiş olduğu bulgusuna rastlıyoruz. Bir sonraki evre olan köleci toplum düzeninde ise özel mülkiyet ilişkileri ve bu toplum ilişkilerinin düzenlediği miras hukukunun da aynı merkezli gelişmesi sebebi ile kadının konumunun köle ile aynı statüye indirgendiğini buluyoruz. Bu esnada kadının ekonomik ve toplumsal yönden gittikçe erkeğe bağımlı hale gelmesi ile birlikte  köleci toplumu izleyen feodal toplumsal işleyiş olan ataerkil dönemde ise baskın zihniyetin zevk ve süs aracı, alınır ve satılır bir nesne konumuna gerileyerek özgürlüklerinin daha da zayıfladığını izliyoruz. Feodal beylerin ilk gece hakkı töresi de kadının toplumsal işleyişteki düzeyini somutlaştıran çarpıcı bir örnek olarak  karşımıza çıkıyor.  Sanayi devrimi ertesinde başlayan kapitalist sistemde ise kadının bu kez üretime katılır hale geldiği görülüyor. Bu bağlamda iki kat ezilen kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması ile hem toplumsal konumunda hem de düşünsel yapısında farklılaşma devamında da  mücadele ve örgütlenmeler başlıyor.  Kapitalist sistemin, görünürde tek eşli olan çıkar ilişkileri içerisinde zedelenmiş ve çürümüş aile yapısı aldatmacası, insana dair yolunda gitmeyen şeylerin olduğunun işaretlerini vermeye başlıyor ve  globalleşmesi(!!)  arzu edilen aynı sistemin iç dinamiklerinden olan;

 

-kâr,

-rant,

-menfaat,

 

motor güçlerinin, algıları bulandırıp başta kendisini dahi yok saymasının aymazlığının işleyişindeki  “sevgi” İdeallerde kalmaya maalesef mahkum oluyor.

 

Oysa “sevgi” insana gerek temel ve evrensel ihtiyaçlardan biridir ve sevgi(li) ki.. sevgiyi barındıran demektir.  

 

“Sevgisiz” sevgililer günü olamayacağına göre gelin bu aldatmacadan tümden vazgeçelim.

 

Aman yanlış anlaşılmaya; “sevgi” den vazgeçelim demedim. Aldatmacasından vazgeçelim demek istedim.

 

 

Sağlıcakla..

Yayın Tarihi
15.02.2013
Bu makale 8908 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!