Semboller ve Etkileri

         Son günlerin en fırtınalı konusu türbanı, Türk toplumu bir anda kucağında buldu. Çatışma alanları ve mevziler, türban etrafında oluşturulmaya başlandı. Görünen o ki; bu konu ülkemizin gündeminden uzunca bir süre daha inmeyecek. Söz konusu tartışma ile uzunca bir süre daha karşı karşıya kalacağız. Bu yazıda, özel olarak türban üzerine değerlendirme yapmak yerine, türbanın sembol olarak anlamının bizi nasıl etkileyeceğini açıklamaya çalışacağız. Türbanın adını anmadan, sembol olarak ne anlama geleceğini ve hangi sonuçları doğuracağını anlatmaya çalışacağız.

Sembol ve ritüellerin kullanımının, uluslar açısından anlam ve önemi üzerinde durmak, propaganda içinde kullanılan yöntemlerin en önemlisidir.

         Bugün itibariyle Birleşmiş Milletler örgütüne üye ülke sayısı 185’tir. Fakat dünyadaki ülkelerin birbirleriyle sınırlarını ayıran toprak sayısı 313’tür. Bu sayılara yıllar itibariyle yenilerinin eklendiğini de vurgulamamız gerekmektedir. Günümüzde ortaya konan yeni Emperyal anlayış, mevcut sınırların yapılarının da değiştirileceğini göstermektedir.

         Bütün sosyal ve siyasal kimlikler, bir biçimde, devletler tarafından şekillendiriliyor bugün. Kimi kimlikler, devletin insanları kontrol altında tutma ve tanımlama gayretlerinin sonucu iken, kimileri de, devletin sınırlarını tanımlama çabalarından ortaya çıkmaktadır.

         Bir toplumun varlığının göstergesi, o toplumun kültürü ile belirlenir. Kültürün tamamı da ortak sembollere dayanır. Bu nedenle de, bütün sosyal ve siyasal sistemler, semboller ve ritüellerin karmaşık ilişkileri aracılığı ile yapılandırılıp ifade edilirler. Bir toplumun toplumsal yapısını, değerlerini, algılama biçimlerini ve toplumsal-siyasal ilişkilerinin belirleyicilerini anlayabilmek için, o toplumun ortaya koyduğu, sembol ve ritüelleri de doğru bir biçimde anlamak gerekir. Semboller insanlara dünyanın bilişsel haritasını verir. Onu kabul edenlere anlam ve düzen verir. Görünür nitelikte değilse, kodunu çözümleyenler açısından hayret vericidirler.

         Her ne kadar bir çok ritüel, dinsel metafor kullanılarak tanımlansa da, şurası açıktır ki, ritüeller yalnızca dinsel ya da kutsal şeylerle sınırlandırılamazlar. Dinin ve ritüelin birbirinin içine girip kaynaşması olası ve anlaşılır bir durumdur, ama bunu diğer tüm ritüeller için söylemek pek doğru değildir. Bütün iktidar örgütlenmeleri, insanları birbirine, hiyerarşiye, geçmiş ve geleceğe ait diğer şeylere de bağlamak için faydalanır. Ticari işletmeler, hükümetler, üniversiteler ve spor takımları, ritüel ortak yaşam içinde insanları sosyalleştirmede kullanırlar. Ritüeller iktidar sahiplerine  özgü de değildir. Baskı altına alınmış ya da mağdur edilmiş insan da, sebat etme ya da direnme iradesini sürdürebilmek için, ilk planda dini ya da seküler ritüellere başvuruyor. Bazı durumlarda, her ikisinin de inanılan ortak bir duyu olduğu durumlarda, ritüeller erk sahibi olanla olmayanı bir araya getirir. Bu tür bağlantılar bir ulus-devlette, devletin medya ve toplumsal bilimler, eğitim ve siyasal sosyalizasyon programları vasıtasıyla, birbirinden oldukça farklı kültürlerden bir ulus inşa etmeye çalıştığı yerde, çok şeyler uyandırır.

         Burada konuyu bir örnekle açıklamak yararlı olacaktır. Örneğin, Amerikalılar, “Amerika Birleşik Devletleri bayrağına bağlılıkları üzerine yemin” ederken, elleri kalplerinin üzerinde, gözleri ise bayrağın yıldızlarında ve şeritlerindedir. Sanki dua ediyormuş gibi. Bu, sembollerin birbirine çarpıcı bir şekilde karıştığını gösterir. Anlamlarına bakmaksızın, bu ritüel ve onun sembolleri, yurttaşa ait bir varlık olarak inşa edilen ve etnik anlamda tanımlanmayan Amerikan ulusu için, bütünleştirici ve toplumsal ayrımları ortadan kaldırıcı bir araç işlevi görür. Bütün bu sembol ve ritüellere rağmen herkes biliyor ki, Amerikalı diye bir insanın varlığı söz konusu değildir. Bugün kendini Amerikalı diye tanımlayan insanların önemli bir bölümü, Avrupa’dan göç etmiştir. Ardından da, Afrika’dan getirilmiş kölelerin oluşturduğu, deyim yerindeyse 72 milletin bir arada bulunduğu bir toplumdur. Ancak orada yaşayan insanlar kendilerini Amerikalı sayarlar. Bunu da, o toplum içinde ortaya konan sembol ve ritüellerle desteklerler.

         Burada önemle vurgulanması gereken nokta şudur: Bir toplumu oluşturan insanlar arasındaki farklılıkları, değişik sınıfları, meslekleri, etnik gurupları, bölgeleri ve dinleri bütünleştirerek aşan bir çok sembol ve ritüel vardır. Başka semboller ve ritüeller de, aynı gurupları birbirinden farklılaştırmak suretiyle, birbiriyle rekabet eden ya da örtüşen sadakat, uysallık, asimilasyon ve benzeşim beklentileri yaratarak, başka amaçlara hizmet ederler.

         Konuyla ilgili bir başka gelişme de, Irak’ın kuzeyinde yaşayan Kürt kökenli insanların devletleşme çabalarıdır. II. Körfez Savaşı sonrası, Irak parçalanma noktasına gelmiş bulunmaktadır. Irak’ın kuzey bölgesi Kürt aşiretlerinin yönetimi altındadır. Bölge, sadece orada yaşayanlar tarafından değil, bazı batılı ülkeler tarafından da Kürt devleti olarak adlandırılmaktadır. Henüz dünyada Kürdistan diye bir devlet olmamasına rağmen, o bölgedeki sembol ve ritüellere baktığımızda, adı konmamış bir devletin olduğunu görebiliriz. O bölgenin kendine özgü bir meclisi vardır. Bayrağı vardır. Sınırların kontrolü, bölge insanının elindedir. Giriş-çıkışlarda gümrük ödemeleri, bu bölge yönetimine yapılır. Gümrük bayrağı vardır. Bölgeye özgü bir Merkez Bankası vardır. Peşmergelerden oluşan, Irak ordusundan ayrı, bir askeri gücü vardır. Bütün bu sembol ve ritüeller, orada bir devletin kurulduğunu gösteren önemli göstergelerdir. Ancak, uluslararası toplum, henüz böyle bir devleti tanımamaktadır. Sözgelimi Amerika, “böyle bir devletin varlığını kabul ediyorum” dese, bunun gerçekleşmemesi mümkün değildir. Herhalde böyle bir durumda mümkün olmadığını söyleyebilmek olanaksız gözüküyor. Demek ki, ülkelerin varlığının ortaya çıkışı ve o varlığın korunmasında, sembol ve ritüellerin de, büyük bir önemi olduğu bilmek gerekiyor. Sembol ve ritüeller, ülkelerin propaganda araçlarının en başında gelen unsurlardır.

         Bütün bu bilgiler ışında, türbanın bir siyasal sembol olmasını ve gelecek zamanlar açısından, hangi sorunları da ülkenin gündemine taşıyabileceğini yeniden değerlendirmek gerekir.

         Ülkemizdeki türban sorunu, üniversitede okumak isteyen, “türbanlı kızlarımızın özgürlüğü” gibi değerlendirilemeyecek kadar büyük anlamları da bünyesinde barındırmaktadır.

Yayın Tarihi
15.02.2008
Bu makale 10088 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!