Propaganda, psikiloji ve sosyal psikoloji

Propagandanın psikoloji ile olan ilişkisi, son derece yakın ve önemlidir. Propagandanın gerçekleştirmek istediği değişiklikler, psikolojik telkinlerle mümkündür. Telkinin başarısı, halkın sahip olduğu inanç ve davranışlarla dengeli olduğu zaman başarılı olur. Ancak, öylesine telkinler vardır ki; toplumun inanç ve davranışları ile ilgili olmaksızın da yerine getirilebilir. Örneğin günümüzde kitle iletişim araçlarının verdiği haberlere baktığımızda, bunu çok net bir biçimde gözlemleyebiliriz. Çok ciddi ve önemli haberler bile günümüzde magazinleştirilerek verilmektedir. Bundaki temel amaç, çok önemli konuların bile, bireylerin bilinç ve algılamalarında önemsizleştirmektir. Günümüzde televizyon haberlerinin magazinleştirilmesinin ardında, ciddi ve önemli olayları eğlenceye dönüştürerek, seyirlik bir nesneye indirgemek, böylelikle de empatiyi ortadan kaldırmaktır.

         Öte yandan, bireyin geleneksel, modern ve post modern olarak temellendirilen üç farklı süreçten geçtiği varsayılıyor. Bu üç dönem, birbirinden yalnızca sosyal örgütlenmeler, kurumlar ya da iletişim biçimleri açısından ayrılmaz, birey düzeyinde de farklılaşır. Bir kişi olmanın ne olduğu, sosyal olarak inşa edilir ve kişinin içinde doğduğu ekonomik düzen, inanç, akrabalık sistemi ve ilişkiler ağı içinde belirlenir. Zamanın değişmesi ile bir kişi olmanın ne demek olduğuna ilişkin verilen yanıtlar da değişir. Bireyin kim olduğu, tarih, çevresi, akrabaları ve görevleri gibi dış etkenler tarafından belirlenir. Geleneksel süreçten modern sürece geçerken, bireyin çevresi daralmıştır. Geleneksel toplumlarda o toplumun tarihi, sözel anlatılarla ve efsanelerle nesilden nesile aktarılırken, modern zamanlarda kişilerin tarihi, en fazla dede ve büyükannelerine kadar uzanmaktadır. Çağdaş söylenceleri artık, CNN?in gözü ile izliyoruz. Yakın zamana kadar Anadolu köylerinde ve kasabalarında anlatıla gelen, Köroğlu hikâyeleri ya da Hz. Ali?nin savaşları kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile kaybolmuştur.

Post modern zamanlarda, yani günümüzde, çağdaş batılı benliğin içi boşaltılmıştır. Çünkü aile, cemaat ve gelenekle ilişkisini kaybetmiştir. Böylelikle kişiler, ahlaki tutarlılığı önceleyen bireyler olmaktan çıkarak, başkaları tarafından beğenilmeyi önceleyen bireyler olmuşlardır. Ahlaki olarak doğru olanı yapmak yerine, karşılarındakilerin dikkatini çekerek, onların beğenisini kazanmak, yaşamın temel amacı olmuştur. Bunu da, propagandanın temel yöntemlerinden biri olan reklâm aracılığı ile elde etmişlerdir.

Reklâmlar bir yönüyle, yaşamlarından memnun olmayan insanlara, yaşam biçimi satmaktadır. Bireyler, bir ürün, bir ideoloji, bir şöhret ya da maddeyi alarak, onunla bütünleşerek, açlığını gidermekte, yaşamsal boşluğunu ancak bu şekilde doldurabilmektedir. Aksi bir durumda, birey sanki darmadağın olacak ve değersizlik duygusunun uçurumunda yuvarlanacaktır.

Bütün bu gelişmelerin ülkemizdeki yansıması da, batıdaki gelişmesinden pek farklı olmuyor. Televole kültürü, insanları ahmak otomatlara dönüştürüyor, magazin yaşamlar her gece ekranlardan evimize sokuluyor. Teşhir kültürü bütün ülkede kol geziyor. Gösterecek güzel organları olmayanlar da, acılarını, yoksulluklarını, çare-sizliklerini teşhir ederek şöhret oluyorlar. Televizyon eliyle ülke seyirlik kumpanyaya dönüştürülüyor. Eğitimin yetersizliği, kültür yaşamının güdüklüğü de bu tabloya eklenince, kitle iletişim araçları eliyle üretilen propaganda yöntemleri, ülkemizi, benliği gelişmemiş insanlardan oluşan bir topluma dönüştürüyor.

İnsan davranışını toplumsal ve kültürel ortamında inceleyen bir bilim dalı olan sosyal psikoloji ile propaganda arasında da yakın bir ilişki vardır. Amacı; bireyi ve kitleleri ikna etme, onlarda tutum ve davranış değişikliği yaratma ve kamuoyunu yönlendirme olan propaganda, kitle psikolojisi ile ilgili bilgileri sosyal psikolojiden alarak uygulamaktadır.

         Bilinçli ve kasıtlı bir faaliyet olan propaganda, art niyetli kişiler tarafından, kitlelerin ajitasyonu için de kullanılabilir. Propaganda, kitlelerin emniyetsizlik, umutsuzluk, huzursuzluk, yoksulluk ve değişim arzularını kendi amacı uğruna kullanmak için fırsat kollar. Propagandanın, öncelikle umutlarını yitirmiş, hayalleri yıkılmış, ekonomik ve sosyal açıdan toplumdan soyutlanmış kişileri etkilediği bilinmektedir. Umutlarını yitirenler için propagandacıların vaatleri, geleceğe yönelik düşünceleri cazip hale gelir.

         Almanya?da Nasyonal Sosyalizmin ve İtalya?da faşizmin geniş kitlelerin desteğini alarak iktidara gelişinde, her iki ülkede yaşanan sosyal ve ekonomik sorunların büyük rolü olmuştur. Gerek Almanya?da, gerekse de İtalya?da görülen yüksek enflasyon, paranın değerinin düşmesi, gençler arasındaki yaygın işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik, orta sınıf halkın yaşam koşullarının zorlaşması gibi olumsuz etkenler, her iki ülke halkını, insanlık onuruyla bağdaşmayan bu iki rejimin kucağına itmiştir.

         Yine propaganda açısından önemli olan bir başka sosyal psikolojik yapı azınlıklardır. Azınlıklar ne kadar iyi şartlar altında yaşarlarsa yaşasınlar, kendilerini güven içinde hissetmezler. Azınlık psikolojisinden kaynaklanan nedenlerle, kendilerini toplumlarından soyutlanmış, dışlanmış hissederler. Tarih boyunca, azınlık gu-rupları, devletlerin yıkılması ve parçalanmasında büyük roller üstlenmişlerdir. İngilizler I. Dünya Savaşı?nda, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu?na karşı bu imkânı akıllıca kullanmışlardır. II. Dünya Savaşı?nda Almanlar da bu tutumu çokça uygulamışlar, işgal ettikleri topraklardaki gayri memnun ve azınlıkları kullanmışlardır.

         Yine aynı şekilde Osmanlı Devleti?nin son döneminde, Anadolu?yu işgal eden işgal kuvvetleri Osmanlı Devleti?ni bölüp parçalamak için azınlıkları kullanmışlardır. İşgal kuvvetlerinin o dönemde arkasına takılan azınlıklar da, Osmanlı Devleti?nin çöküş sürecini hızlandırmışlardır.  

         Günümüzde de, Türkiye?nin AB serüveninde, sıkça başvurulan bir yöntem olduğu görülmektedir. Türkiye?yi bir bütün olarak hazmedemeyeceğini gören ve bunu rahatlıkla dile getiren AB, Türkiye?yi bölerek, daha kolay hazmedeceğinin hesaplarını yapmaktadır. Bu nedenle de, Türkiye?deki etnik yapı ve azınlıklara yönelik yapılan çalışma ve araştırmalara insan aklının kabul etmeyeceği kadar çok paralar vermektedirler. Etnik yapıyı ortaya çıkaran bazı Sivil Toplum Kuruluşları?nı da (STK), aktardıkları parasal kaynaklarla desteklemektedirler. Bu gibi kuruluşlar eliyle de, daha rahat propaganda yapabilmektedirler. Çünkü propagandayı ülkemizdeki STK eliyle yapmak, inandırıcılıklarını da arttırmaktadır. Böylelikle de, karşı propaganda araç ve yöntemlerini etki altında tutarak, ?Bakın bütün bunları biz söylemiyoruz. Sizin kurum ve kuruluşlarınız, aydınlarınız söylüyor? diyebilmektedirler.

Yayın Tarihi
27.11.2007
Bu makale 15101 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!