Yer; Altın Portakal Film Festivali, kapanış değerlendirme basın toplantısı. Toplantıyı mazereti nedeniyle geç gelen, Sayın Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı ve Antalya Kültür Sanat Vakfı Başkanı yönetiyor. Etkinlikler ve elde edilen sonuçlar hakkında bilgiler aktardı ve Kusturica olayını teğet geçerek konuşmasını bitirdi. Kalabalık bir grup kendisini izliyordu. Bundan da büyük mutluluk duyduğunu belirtti. Bu grubun içinde ben de bulunuyordum.
Basın açıklaması sona erdi, Başkan izleyenlere söz vereceğini belirtti. En önde oturan “Off Karadeniz” isimli belgesel filmin yönetmeni Nur Dolay, söz aldı ayağa kalktı, daha önce bir basın toplantısı yaptığını ama hiçbir basın yayın kuruluşunun kendisine yer vermediğini ve burada elindeki bu bildiriyi okuyacağını söyledi. Hiçbir izin almadan da elindeki kağıdı okumaya başladı. Toplantıyı yöneten Başkan Akaydın bu olaya hiç müdahale etmedi. Dolay, Kusturica'nın kulaktan dolma, yarım yamalak eksik bilgilerle linç edilmeye çalışıldığını, Festival’den uluslararası ödüllü filmi “Bal”ı çeken, filminin yönetmeni Semih Kaplanoğlu'nu da eleştiren Dolay, ünlü yönetmenin yığınları yatıştırmak yerine linç kampanyasının ortağı olduğunu, “Kültürsüz Kültür Bakanı” gibi hakaret içeren sözler söyleyerek, Kustirica ile aynı festivalde yer almış olmaktan duyduğu mutluluğu ballandıra, ballandıra anlatarak bidirisini okumayı sürdürdü.
Nur Dolay, “Türkiye de Yugoslavya'nın dağılma sürecine benzer bir süreçten geçmektedir” deyince bende film koptu. “Yeter, yeter, yeter” diye bağırmışım. Videodan izledim. “Bu açıklamayı burada kesin… Hocam bu Hanımefendi başka bir yerde basın toplantısını yapsın, Bu platformu siyasi platform haline getiremezsiniz, yeter artık. Türkiye bölünmez. hanımefendi siz bu platformu sömürüyorsunuz, gidin başka yerde konuşun.”
Nur Dolay’ın kışkırtıcı “korsan bildirisine” müdahale etmeyen Sayın Akaydın, bana “Nizamettin Bey kışkırtıcılık yapıyorsunuz, kışkırtıcılık yapmayın gidin dışarıda kapının dışında konuşun, sizi kınıyorum” diyor.
“Ben de sizi kınıyorum, dışarı çıkmıyorum toplantının sonuna kadar buradayım olayı protesto ediyorum” demişim. Yanıma iki koruma geliyor beni “dışarıda çay içmeye” davet ediyorlar. Ben de çayı kendilerinin içmelerini öneriyorum ve yerime oturuyorum.
Sayın Akaydın, Nur Dolay’a bildirisini okumaya devam etmesini söylüyor. Bosna’da savaşta kadınların tecavüze uğramasını alaya alan Kusturica’ya, methiyeler düzen bir bayana şaşarak, sabırla dinliyorum. Salon ve heyet, Başkanın bu tepkisinden mi, yoksa benim tepkimin yeterliliğinden mi, sessizce dinliyor.
Sonra söz alıyorum ve “Biz burada Antalya konuşulsun istiyoruz. Bu platformları siyasallaştıramazsınız. Yeter artık Kusturica, Kusturica. Biz Altın Portakal’ın geleceğini öğrenmek istiyoruz, Antalya’nın tanıtımını yapmasını istiyoruz…”
Geçen haftaki yazımda “47 yıllık Altın Portakal Film Festivali’nin Antalya’nın tanıtımına ve imajına katkı sağlamasını ele almıştım. Evet, 47. Altın Portakal’ın, Antalya’nın imajına ne katkı sağladığını sorgularsanız, alacağınız cevap çok acıdır. “Kavga”
Bu kentin ve devletin kaynaklarından 7 milyon Türk Lirası harcanarak yapılan bu festival, partizanlığa, kavgaya, diyalogsuzluğa, ilkelliğe, basiretsizliğe kurban gitmiştir.
Küçücük bir krizi yönetemeyenler, onu adeta büyüterek, kavgadan siyasi medet umarlar.
SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR