İnsan ne zaman diğer bütün canlılardan farklı hale geldi?
Bilgiyi biriktirmeye başladığı zaman.
Bilgiyi ne zaman biriktirmeye başladı?
Yazıyı icat ettiği zaman…
İlk çağlarda bedensel gücü olan egemendi.
Sonraki çağlarda toprak sahipleri egemen oldu.
Daha sonra da paranın sahipleri,
Şimdi bilginin sahipleri egemen…
Bir bildiği olanın bunu topluma aktarması dünyayı değiştirdi.
Türkmenistanlı şair Mahdum kulu Firaki diyor ki:
Mahdum kulu söyle her ne bilenin
Kendine kemlik bil sözsüz ölenin
Sözü süsle haykır akla gelenin
Senden sonrakilere yadigȃr olur
Antalyalı şair Avukat Nevzat Şimşek de bir şeyler bilip de bundan diğer insanları yararlandırmayanların herkese kötülük yaptığına inanan bir toplumcu aydın…
Nevzat Şimşek devrimci, yürekli, yiğit bir şair.
Bana, şiirleri hep Enver Gökçe’yi anımsatıyor.
Enver Gökçe’de her sözcük bir ağırlık taşır.
Her sözcük bir mısradır gereğinde :
Munzurum
Pus
İçinde
Savrulur
Karla
Rüzgarla
Aşağıda
Domates
Biber
Fideleri
Çalışır
Derin
Kuyularda
...
Ve
Keban
Dedikleri
Bir
Küçük
Şehir
Yediğim
Ağu da
İçtiğim
Zehir
Oy kurban
Ölem
Ben
Ölem
Kuytularda.
İşte Nevzat Şimşek böyle bir şair bana göre… Dağların, ovaların, yiğitliğin ve aşkın şairidir O..
Ateşe Verilmiş Yıkılmamış adlı şiirinde:
“Aşağı yel vurdu
Açan çiçeğe
Ölüsünü
Bağrına basıp
Susuyor gece
Korkusuz
Ama telaşlı
Koca dağlar
Yüce dağlar
Hiç böyle ululandınız mı?
Böyle yüceldiniz mi?
Onurun ve ölümsüzlüğün
Türküsünü söyleyenlerce
Bak yollar tutulmuş
Çevrilmiş dört yan
Çorum
Ateşe verilmiş
Ama
Yıkılmamış” …
diyor. Şiirin biçemi, sözcüklerin ağırlığı beni çarpıyor.
Su Ver Kızılca Dağ isimli şiirinde;
“Ay yok
Bulut yok
Bir yıldız kaydı
Şu yakaya
Ağzım dilim kurudu
Su ver Kızılca dağ
Üşüyorum
Çoban ateşleriyle
Isıt beni
Yatayım
Kuytularında…” diyor.
“Nasıl Düştü Böyle Bir Pusuya Gönlüm” şiiriyle son verelim yazımıza:
Sorma beni
Bir yanımdan vurulmuşum
Gözlerim uçurumların
Derinliği kadar kederli
Şu yanımdan
Hışımla geçti öfkem
Yaralı geyikler gibi
Sulara götür
Ellerinle sar beni
Bekle beni
Bir alay bıldırcın
Gözlerimde sevdamın ezikliği
Ayrılığın türküsü gibi
Gönlümü ver geri
Ey dağların
Yabani çiçekleri
Renklerinizi gözlerime verin
Nasıl düştü
Böyle bir pusuya
Gönlüm
Bu yara götürür beni
Gönlü dağ suyu
Gözleri dağların renginde bir çiçek
Yüreği zalım bir yȃr
Vurdu beni…
Siz iyisi mi “Şafak Sökerken İhtilalci Yüreğim” isimli şiir kitabına bir göz atın. 47 sayfalık bu kitabın her sayfasında kendinizi başı dumanlı dağlarda, yüreği sevdalarda, hakkın ve adaletin haykırışında bulacaksınız.
Ne mutlu bize ki şair yetiştiren bir toprağımız var.
Şairleri susmuş bir milletin varlığı da tartışılır hale düşer.
Avukat Ali İhsan Yalçın’dan sonra Antalya’dan yeni Avukat Şairler çıkması beni sevindiriyor, umutlandırıyor.
Ne diyordu Ali İhsan Yalçın:
“…..
Kahırlanma gökyüzünün kararıp kaldığına,
İnan, gelecek günlerin güzel ve aydınlık olduğuna
Umutsuzluğa düşme sakın
Bakarsın bir yağmur başlar ansızın,
Boşaltır bulutları,
Bakarsın hiç belli olmaz,
Tomurcuğunu patlatır kocaman bir çiçek
Doğar mor dağların artından güneş…”