Nasıl Oluyor da Oluyor?...

        IŞİD terör örgütü üyesi olmaktan yargılanan bir sanık; “Ben demokrasiye karşıyım. Çünkü demokraside hâkimiyet milletindir. Oysa gerçekte hâkimiyet Allah’ındır” dedi.

         İşte temel tartışma budur.

         Hilafetin kaldırılması, laikliğin kabulü, Arap harflerinin kaldırılması ve yeni Alfabenin kabulü onlara göre günah…

         Oysa İslamiyet’te son peygamber Hazreti Muhammed’dir.

         Daha sonra gelecek bir peygamber yoktur.

         Bu nedenle Allah’tan vahiy gelecek bir kişi de artık gelmeyecektir.

         Durum kesin olarak budur.

         Bu duruma temel soru şudur: Allah, yeryüzündeki hâkimiyetini kullanmak için artık vahiy de göndermeyeceğine göre; hâkimiyeti kullananı kim, nasıl belirleyecektir?

         Yani on altı yaşındaki çocuğunu, patlayıcı yüklü bir araca bindirip ölüme gönderen babaya kim emir veriyor? Tanrı mı yoksa O’nun adına hâkimiyet yetkisini kullandığına kendisi karar vermiş bir örgüt, kişi ya da lider mi?

         Vahşet boyutlarındaki katliamlara kim emir veriyor?

         Orta Doğudaki kan gölünün gerçek oluşturucusu kimdir? Herkese “rahman ve rahim” (çok merhamet eden, esirgeyen ve bağışlayan) Tanrı mı, yoksa daha önceden yeşil kuşak projesiyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğini, şeriat devletleriyle güneyden kuşatarak “sıcak denizlere inmesini engellemek” isteyen emperyalizm mi? Ya da Orta Doğu’daki 21 ülkenin sınırlarını değiştirme planını yapıp “petrol bölgesine kendi çıkarlarına göre düzen getirmeye çalışan” ABD ve Koalisyon güçleri mi?

         Osmanlı imparatorluğunu yıkmak için Araplara kanının son damlasına kadar sahip çıkmış Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için dini araç olarak kullanan emperyalist ülkelere karşı yedi cephede kaç şehit verdik bilen var mı?

         Kimse dini veya Allah’ı öne sürerek kendisine bir paye çıkarmaya kalkmasın.

         Petrol ve madenlere ve suya egemen olmak için emperyalist ülkelerin savaşını bir din ve mezhep kavgası ya da ulusal bağımsızlık mücadelesi olarak yutturmasın.

         Kimse “Allah ile aldatma” yoluna sapmasın.

         Siyasette laik sistemin yerine “şeriat düzeni” getirmeye kalkmasın.

         Yıllarca halkımıza : “laiklik dediğin nedir, karın doyurur mu?” diye soranlara yanıtımız açıktır: “evet doyurur!” .

         Çünkü laik devlet düzeninin bozulduğu ülkelerde insanlar açtır.

         Mezhep kavgasının başlatıldığı Suriye’den Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan iki buçuk milyon Suriyeli insan açtır!

         Ülkesini akıl ve bilimle ve laiklikle yönetmeyen tüm ülkeler, emperyalist ülkelerin kulu ve kölesi olmuştur, halkları da aç kalmıştır.

         Bugün ülkemizde iktidarın sata sata bitiremediği tüm değerler laik devlet düzeninin getirdiği, kazandırdığı değerlerdir.

         Bugün Türkiye, dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmişse laik düzene dayalı Üniter devlet sisteminin sonucudur.

         Sonuçta “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir”!

         Ve Millet ise sadece AKP’ye oy veren yurttaşlardan ibaret değildir…

         Unutmayalım ki tarih boyunca “sermayesi din olanın, rehberi şeytan olmuştur”…

Yayın Tarihi
05.03.2016
Bu makale 1070 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!