Canım, güzel Ege denizi uzun zamandır facialarla anılan deniz oldu. En çok duyulan söylem, Suriyeli, Iraklı mültecilerin bindiği tekne alabora oldu, çocuklar kadınlar, erkekler boğuldu. Kayboldu, aranıyor, cesetleri kıyılara vurdu.
Düşünüyorum, bu insanların memleketlerindeki yaşamları, ölümü göze alacak kadar mı, ölüm gerçeğinden de mi kötü?! Yüce yaradanım kimseleri böyle umarsız duruma düşürmesin. Bizlerin olduğu kadar o ülkelerde yaşayan insanların da bu facialardan haberleri oluyordur kuşkusuz. Bütün bunları bile bile böylesi umarsız bir yolculuk macerasına atılmak nasıl bir iştir bilemiyorum.
Ünlü şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı istiklal Marşımızın iki dizesi aklımdan çıkmıyor. (Cânı, cânanı,bütün varımı, alsın da Hüdâ, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.) Allah kimseyi vatanından ayrılmak zorunda bırakmasın. Her taş yerinde ağırdır derler ya, ne olursanız olun, gittiğiniz yerde yabancılık damgası yakanızdan düşmez. En olmadık insanlar bile size küçümseyerek bakarlar. Yıllar önce Avrupa ülkelerine çalışmaya gidenler bunun en canlı tansıklığını yaşamışlardır. Savaş sonrası nüfusu azalmış, iş gücünü yitirmiş Almanya bile ekonomilerini kalkındırmakta, geliştirmekte büyük yardımları olan Türk işçilerine hep küçümseyerek bakmışlar, her fırsatta,”bizim ülkemiz küçük bir ülke, bir gün hepiniz memleketinize döneceksiniz“ demişlerdir. Bizzat duyduğum için çekincesiz söyleyebiliyorum.
Ne olacak bu mültecilerin hâli bilemiyorum. Bir kaç milyon Suriyeli Türkiye’ye sığınmış durumda. Hava soğuk. Ne yer, ne içer, nerelerde barınır bu insancıklar. Ülkelerindeki savaş bittiğinde dönme hayali içinde yaşıyorlarmış. Ah keşke, barış gelse de vatanlarına kavuşabilseler derken, güney doğu daki il ve ilçelerimizde yaşanan felaket haberleri ekranlarda boy gösteriyor. Paramparça edilmiş sokaklar, silah mermileriyle delik deşik edilmiş evlerin duvarları, kırılmış dökülmüş camlar ve kaçmaya çalışan yurttaşlarımız. Dehşetle titriyorum. Suriyelilere Iraklılara acırken, “bize mi geldi sıra” diye haykırıyorum. Sesimi kimsenin duyduğunu sanmıyorum. Şanlı bayrağımızın gölgesinde huzur içinde yaşarken neler oluyor bize?!
Göçmen bir aileden gelir soyum. Büyük büyük büyük ninelerin, dedelerin asırlardır çektiklerinin bilincindeydim ama şimdi yeniden yaşıyorum düşlerimde.
Karamandan Rumeli’nin değişik yerlerine sürülmek, hatta Şam‘a. Sonra yeniden Anadolu’nun değişik kentlerine gönderilerek , ya da gönüllü gönülsüz göç eden muhacirlerin yangılı öyküleri günümüzde kaç kişi tarafından biliniyordur merak ediyorum.
Ey dünya insanları; unutmayın hepimiz göçmeniz yaşamlarımızı sürdürmeye çalıştığımız şu kâinatta. Er geç bilinmezlik ülkesine göç ediyoruz, edeceğiz. Titreyin ve kendinize gelerek zor duruma düşmüş insanlara acıyın, merhamet edin. En güzeliyse, halâ becerebiliyorsanız onları sevin…