Kültürün Saklı Kenti: Akseki

 

 

Antalya’yı sadece Türkiye değil tüm dünya tanır, bilir ve sever, Antalya’nın kemerli ilçesi Kemer’i de bilmeyen yoktur… Alanya’yı, Demre’yi, Kaş’ı, Side’yi, Manavgat’ı da…  

Ya düğmeli ilçesi Akseki’yi kimler tanır ve bilir ?  

Bu soruya Akseki ilçesini yerli ve yabancı olsun kültürle, tarihle ilişkisi olanlar bilir ve tanır, diye karşılık verilebilir. Bir bakıma Unesco tarafından düğmeli görünümlü evlerinin güçlü ve estetik tasarımıyla ilginç yapı farklılığı olan bölgelerden biri olarak tanımlanarak "Dünya Kültür mirası listesine kaydedilmiş olmasıyla ilişkilendirilebilir ve Akseki’nin dünya tarafından da tanındığı ifade edilebilir. Ancak; bu çıkarım tam olarak doğru olmaz.

Akseki, doğa ve yöresel mimari ve kültürel peyzajın en güzel örneklerinin harmanlandığı eşsiz güzellikteki köyleriyle, Toroslara yaslanmış yerleşim yeri ve Toroslarla iç içe geçmiş köyleriyle, saklı güzellikleri ve gizli bahçeleriyle, derin ve özgün değerleriyle ayakta kalmaya çalışan ya da yaşam mücadelesi veren bir kültür bahçesi...

Bu bahçe içerisinde estetikliği yanında depreme karşı dayanıklılığı ile de öne çıkan yöresel mimarinin en güzel örneklerinden düğmeli Akseki evleri, sekiz asırlık tarihiyle olağanüstü bir kültürel değeri ifade ediyor. Önemli bölümü atıl ve kendi haline terkedilmiş olsa da; halk arasında “Düğmeli Ev” diye tanımlanan mimari yapılar nemli ölçüde köylerde bulunuyor. Geleneksel Osmanlı mimarisinin estetiğini ve işlevselliğini yansıtan bu düğmeli evler iki kattan ve taş duvarlardan oluşuyor. Evlerin içinde ahşap işçiliğinin ve el sanatları ürünlerinin en güzel örnekleri bulunuyor.

Aslında yoz ve çarpık kentleşmeyi doğuran koşulların önünde özgünlüğüyle, düğmeli evleri ve yapılarıyla bir dağ gibi duran Akseki; hala kaybedilme riski bulunan bu kültürel mirasın, gelecek kuşaklara aktarılması için mücadele ediyor ve aslında mütevazi bir şekilde ayakta kalmak istediğini anlatmaya çalışıyor. Bu güzel kent, yani Akseki, sahip olduğu kültürel mirasını hala saklama becerisini göstermiş, ancak koruma gücü hızla tükenmekte olan, ilgiye ve heyacana ihtiyaç duyan, taşında toprağında, ağacında ormanında, insanında hazine saklı bir kent... Ve çevresindeki doğal güzellikleriyse sahip olduğu zengin kültürünün, bir ödülü gibi çevresini sarmış sarmalamış...

Doğrusu Antalya’ya uğrayıp bu saklı bahçeyi gezmemek, yaşamamak önemli bir kayıp olur. Hele hele kaybolmaya yüz tutmuş; dağa, taşa, ağaca yaslanmış ve diz çökmüş yapıları görünce hüzünlenmemek, onları yaşatmanın ne kadar önemli bir uğraşı alanı olduğunu fark etmeden ve bir doğa ve kültür aşığı olmadan ayrılmak mümkün değil...

Ancak yine de tam bir ümitsizlik ortamı oluşmasın. Çünkü Akseki’nin hala ayakta olan ve misafir ağırlayan Düğmeli Evleri var ve bu şekilde "Akseki’nin Mimari Kimliği" hala yaşatılıyor. Koruma ve geliştirme yönündeki çalışmalar devam ediyorsa da; Kadim Aksekili sayın Ömer Duruk tarafından yaptırılan restorasyon gibi birkaç başarılı çalışma dışında  çalışmalar yetersiz kalıyor...

Aynı kapsamda yine örneğin Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararınca Akseki'ye bağlı Cevizli'deki 59  Akseki evi koruma altına alınıyor, bunlardan iki tanesi  sahipleri tarafından yeniden yaşanır mekanlar haline dönüştürülüyor. Ancak bu şekilde de Cevizli’deki evlerin restore edilme oranı sadece yüzde üç ve yapılan çeşitli çalışmalar olmakla birlikte sürecin oldukça yavaş ilerlediğini gösteriyor.

Esasen bu durum bizdeki kültür varlıklarını koruma ve restorasyon anlayışının değiştirilmesi gerektiğini gösteriyor. Özellikle Avrupa’daki eski yapıların orijinaline sadık kalınarak yeniden inşası ve daha konforlu olarak yeniden yapılması anlayışını Türkiye olarak bizim de dikkate almamız gerekiyor. Ayrıca bu mekanların yaşaması ve yaşatılması için; kırsal alanda yaşayan nüfusa gelir getirici işlevlerin de öne çıkarılması gerekiyor. Kısaca sürecin ekonomiyle ilişkilendirilmesi gerekiyor.

Bu kapsamda bölgenin kültür ve eko turizm bakımından sahip olduğu yüksek potansiyelin yerel halk lehine sürdürülebilir bir anlayışla buluşturulması ve bu etkinliklerin kırsal nüfus için alternatif geçim kaynağı olma işlevini geliştirmek gerekiyor.

Nasıl Bir Yaklaşım Kültürel Mirası Korur!

Bu konuları da ele alan ve geçtiğimiz yıl yazdığımız “Antalya’nın Surları” başlıklı yazımızda ( http://antalyabugun.com/index.php?page=makale&MID=12819 ) konuyu  daha ayrıntılı ele almıştık.

Söz konusu yazımızda;

 Gelişmiş ülkelerin eski kültür değerlerine, varlıklarına ve mimari yapılarına verdikleri değere bakıldığında ve bu değerleri profesyonel bir anlayışla nasıl gelir getirici unsurlar haline dönüştürdükleri dikkate alındığında; aslında ülkemizde kültür varlıklarına ve kültürel değerlerimize yeterince önem verilmediğini ve bunların turizm ve ekonomi ile yeterince ilişkilendirilemediğini anlamak hiç de zor olmuyor.  Böyle olunca ülkemizin pek çok yerleşim yerinde kente kimlik kazandırmak ve geliştirmek üzere halk adına görev talep eden ve kentler üzerine kararlar alan ve kentleri yöneten yöneticilerin ve bu alanda politika üreten veya üretmesi gereken ilgili Bakanlıkların; diğer ülke örnekleri ile karşılaştırma yapıldığında bu olguyu çok da iyi kavramamış oldukları rahatlıkla anlaşılıyor….” şeklinde görüşlerimizi ifade etmiştik.

Yine aynı yazımızda genel bir değerlendirme yaptıktan sonra, bu yazımızın da konusunu oluşturan Akseki’ye de değinerek şöyle bir değerlendirme yapmışız:

“Çeşitli dönemlerde özellikle farklı gelişmiş ülkelere yaptığımız gezilerdeki gözlemlerimize başvurduğumuzda; Avrupa’da  küçük veya büyük pek çok yerleşim yeri üzerinde kent yerleşim politikalarının ve uygulamalarının kent ve kent kültürünün korunması adına ne kadar etkili sonuçların ortaya çıkmasına katkı sağladığını hatırlıyoruz. Örneğin Monaco’da, Montecatini Terme’de, Lucca, Venedik, San Marino, Porto, Vila Real, Wroclaw  ve  Eger gibi pek çok  yerde bu etki rahatlıkla görülebiliyor.  Bu yerlerde  doğru  politika ve uygulamalarla eski kent yerleşim yerlerindeki geleneksel kültür ve kent mimarisinin korunarak ve geliştirilerek; iç ve dış turizm için nasıl cazibe merkezleri haline getirildiğini görmek mümkün olabiliyor. Bu kentlerde geleneksel mimariyle bezenmiş yapılar ve bazen iki kişinin zor geçebileceği daracık sokaklar ve etrafındaki bakımlı eski yapılar ve geleneksel iş kollarının yer aldığı otantik iş yerleri, kentin önemli ziyaret noktalarını oluşturuyor. Bu şekilde turistler için özel olarak düzenlenmiş mekanlar ve alışveriş yerleri, kent ve ülke ekonomisine katkılar yapmaya devam ediyor.

Ülkemiz bakımından bu konu üzerinde önemle durmak gerekiyor. Çok az örnek dışında hızla bu kültürel değerlerimiz ve varlıklarımız yok olmaya devam ediyor.  Belirtildiği gibi ülkemizde yaygın olmasa da güzel örnekler görebileceğimiz yada hala geliştirilme şansı bulunan Antalya Kaleiçi, Kastamonu Safranbolu, Amasya, Muğla İzmir, Alaçatı ve  Şirince gibi yerleşim yerlerimiz bulunuyor. 

Antalya’nın bu alanda sadece il merkezinde değil Akseki ve Elmalı gibi ilçelerinde de çok daha fazla potansiyeli olmasına rağmen; bu şansının sadece bir bölümünü iyi kullanırken diğer önemli bölümünü  bugüne değin çok iyi kullanabildiği söylenemez. Özellikle bu potansiyeli ifade eden son örneklerin de yok olmaya devam etmesiyle karamsar olmamıza yol açan bir durum söz konusu.  Ancak yine de mimari özellikleri  ile bir bütünlüğü ve geleneksel özgünlüğü olan yapılar az sayıda da kalsa hala bulunuyor. Ancak şurası bir gerçek ki, Kaleiçi dışındaki kültürel varlıklar daha hızlı bir şekilde ya yok oluyor, ya da yok olmak üzere sırasını bekliyor.

 

Sonuç olarak; her ne kadar son yıllarda farklı çaba ve uygulamalar olsa da; kültürel mirasın önemli öğelerinden olan kırsal ve kentsel alandaki mimari yapıların korunması ve geliştirilmesi konusunda belirttiğimiz yaklaşım veya daha farklı yaklaşımlar tartışılabilir. Bu şekilde bu sürecin hızlandırılması için kamu ve özellikle yerel, ulusal ve uluslararası kuruluşların kaynaklarından yararlanılması ve bu alana uygun teşvik sisteminin geliştirilmesi gerektiğini söylemek gerekiyor. Bu şekilde kent, kasaba ve köylerimizin mimari kimlikleri de korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması sağlanmış olacaktır.

Yayın Tarihi
01.08.2012
Bu makale 13124 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!