Kriz yönetmek

Turizm, dünyanın en kırılgan sektörüdür. Bu yüzden de sık, sık kriz yaşamak bu sektörün kaderidir. Sadece her şeyin normal olması yani ortamın yaşanabilir olması gerekir. Fiziki ortamın kriterlerini, manevi iklimin uygunluğunu da müşteri yani tatilci, ziyaretçi belirler. Kişinin ait olduğu devlet eğer bir bölgeyi veya ülkeyi seyahat edilemez olarak ilan etmiş ise kişinin o ülkeye seyahati zordur. Turizmde krizin en son noktası da budur.

Mısır, yeni sloganları “Barış Devrimi” olarak adlandırdığı yeni döneminde yaptıklarını gözlemliyorum. Turizmde Mısır’ın kriz yönetiminin başarısını biliyoruz. Hatırımızdan çıkması da olanaksız çünkü dünyadaki en başarılı örnektir. Bu yeni krizde Mısır’ın gösterdiği dinamizm, geçmiş tecrübelerin izlerini taşıyor. Kesinlikle hazırlanmış bir strateji uyguluyorlar. Yapılanlar ve uygulamaya konulacaklar tesadüfi değil.

ITB Berlin Fuarı’nda, Mısır Turizm Bakanı’nın basın toplantısını baştan sona izleyen tek Türk bendim. İsterdim ki bizim Turizm Bakanlığı’ndan bir yetkili de bu basın toplantısını izlesin ve sonuçlar çıkartsın. Bu basın toplantısından bazı notları sizlerle paylaşacağım.

Öncelikle söylemeliyim ki Mısır turizmdeki başarısının arkasında yatan “dinamik ve entelektüel insan” olgusudur. Bu açıdan bize benziyorlar. Basın toplantısını Almanca yazılı bir metinle tüm detaylarına kadar (görseller de dahil) başta izleyenlerine ulaştırıyorlar. Bizim Turizm Bakanımızın bu yılki basın toplantısı ne yazık ki özensiz ve sıradandı. Belki bu yüzden de soru soran çıkmadı ve basında da geniş yer almadı. Mısır Turizm Bakanlığı yetkilileri Almanca konuşuyorlar, Tamer Marzouk Turizm Ateşesi olarak çok başarılı. Yeni atanan Turizm Bakanı Mounir Abdel Nour, bana bizim eski Turizm Bakanımız Prof. Abdülkadir Ateş’i hatırlattı. Düzgün ve akıcı İngilizcesi ile bütün sorulara şeffaf cevaplar verdi. Bir Alman gazetecisinin sorusu şuydu: “Siz ülkenizde normal hayata döndüğünüzü ve bir barış devriminden söz ediyorsunuz ama ülkenizdeki bazı Müslüman kesimlerin daha dün bir kiliseye saldırıp yaktığı, hıristiyanların korku içinde olduğu haberleri geliyor, ne diyeceksiniz?” Buna benzer bir soru yıllar önce bir Alman gazeteci tarafından dönemin Turizm Bakanı Abdülkadir Ateş’e sorulmuştu; “Ülkenizde Kürtleri bombalıyorsunuz ve onların özgürlüklerini kısıtlıyorsunuz” diye Sayın Abdülkadir Ateş kimsenin beklemediği bir cevap vermişti: “Bir dakika bizim ülkemizde Kürt kimliğine sahip olan herkes hürdür ve baskı altında değildir. Ben de Kürdüm ve bizim ülkemizin Başbakanı (Turgut Özal) ve kabinede 12 tane daha Kürt kökenli bakan var” demişti. Mısır Turizm Bakanının cevabı da buna benzerdi, “Marjinal grupların birkaç provokasyonunu genelleyemeyiz. Ben de Hıristiyanım ve karşınızdayım bana kimse baskı yapmıyor. Ben Tahrir Meydanı’ndan buraya geldim özgürlük için orada halkımla beraberdim. Sizi haftaya Cuma günü Tahrir Meydanı’na davet ediyorum orada Hıristiyan ve Müslüman gençlerin birlikte laik ve demokratik Mısır için nasıl gösteri yaptıklarını izleyelim.”

Mısır, geçen krizden çıkarken bir Amerikan PR şirketinden destek almıştı. Ama görüyorum ki bu kez kendi gücünü ve geçmiş tecrübesini kullanıyor. Krizi yönetme konusunda yeni bir sınav veriyor. İsyan üzerinden kendini ve yeni arzu ettiği demokratik-laik kimliğini tanıtmaya çalışıyor.

2012 yılında ITB Fuarı’nın partner-ortak ülkesi Mısır oldu. Tıpkı bu yıl MITT Moskova Fuarı’nın partner ülkesi gibi. Moskova’da demokratik-laik bir Mısır tanıtımı izleyeceğimi düşünüyorum. Krizi yönetebilen Mısır’ın işi kolay değil. Çünkü onlar Libya’daki iç savaşın tüm Kuzey Afrika’ya verdiği kötü imaj altında. Hurgada ve Sharm’ı sakin ve farklı bir destinasyon olarak tanıtmaları kısa dönemde daha yararlı olurdu ama onlar ülkenin tümünün imajını kurtarma çabasında.

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR