Körlük

Jose Saramago’nun “Körlük” isimli bir kitabı var: bir gün, bir ülkede insanlar önce gökyüzünü bembeyaz görmeye ve ardından kör olmaya başlarlar. Körlerle temas eden herkes kör olur. Bu salgın hastalık nedeniyle körleri toplumdan soyutlayarak bugünkü akıl hastaneleri gibi korunaklı yerlere kapatarak etraflarını askerlerle çevirirler.

Sadece bir kişi, körleri tedavi etmeye çalışan doktorun eşi bağışıklık kazanarak körlerin arasında gören kişi olarak yaşamaya çalışır. Bunun ne kahredici olduğunu, insanların insanlıktan çıktığını görür…

    Körlük salgın hastalık olarak bütün kente yayılır, öldürücü olmasa da tüm etik değerleri, ahlak anlayışlarını yok eder. Toplum, görmeyen gözerle cinayetlere, tecavüzlere tanık olur…

Bir süre sonra, körleri bekleyen askerler de kör olurlar.

Uzun süren körlük döneminden ve büyük acılar çektikten sonra gözleri eski haline dönen doktor şöyle söyler:

“Neden kör olduk, bilmiyorum. Bunun nedeni belki bir gün keşfedilir. Ne düşündüğümü söylememi ister misin, sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum, biz zaten kördük, gören körler mi, gördüğü halde görmeyen körler…

***

Türkiye de şu anda kitaptaki gibi, benzer bir körlük yaşıyor. Bu; 13 yıldır karşı devrimi görmemek, yolsuzluk ve hırsızlıkları görmemek, demokrasinin yok edildiğini ve benzerlerini görmemek şeklinde devam ediyor!

***

Uğur mumcu değerli bir dostumuzdu. Ankara’ya hangi nedenle gidersek gidelim mutlaka Cumhuriyet Gazetesinin Ankara bürosuna uğrar, Uğur Mumcu’yu ziyaret ederdik. Her defasında bilgi dağarcığımıza yeni bilgiler katardık. Sadece bu yurtsever güzel insanı değil yüzlerce bilim adamımızı ve aydınımızı faili meçhul cinayetlerde kaybettik. Gidenlerin yeri doldurulamadı…

Bizim esas toplumsal körlüğümüz faili meçhullerle ilgili körlüktür. bunları görmüyoruz.

Bu nasıl bir iştir ki bir ülkede yani Türkiye’de elli yıldır siyasi cinayetler işleniyor, ülkemizin en yurtsever, halkını en çok seven insanları öldürülüyor ve öldürenleri ve azmettiricileri bulunamıyor.

Biz bunu doğal bir olaymış gibi kabulleniyoruz.

Görmezden geliyoruz.

Aldırmıyoruz.

Birbiri ardına gelen ve her olaydan sonra toplumun tepkisini uyuttuktan sonra üstü örtülen cinayetler devam ediyor…

Bunlar arasındaki bağlantıları araştırmıyoruz.

Sorgulamıyoruz.

***

Daha dün kadar kısa bir zaman önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dönemin MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı “PKK’nın şehir örgütlenmesi olan KCK örgütünün oluşturulmasında katkısı bulunduğu gerekçesiyle ifade vermek üzere çağırmadı mı?

Ne çabuk unuttuk…

Görmezden geldik, ya da görmedik…

***

Bu soruşturmanın Oslo görüşmelerinde PKK temsilcisine “bütün şehirlere bomba yığınakları yapıyorsunuz, haberimiz yok sanmayın” diyen MİT görevlisinin sözlerini akla getirip daha büyük sorumluluklar doğuracağını anlayan iktidarın TBMM’ni gece sabahlara kadar çalıştırarak, dört gün içinde MİT’in tüm üst düzey yöneticilerini soruşturmadan azade tutan bir kanunu kabul ettiğini de hemen unuttuk…

    Dün Doğu Anadolu’yu PKK’ya teslim eden iktidar, bugün yüzlerce şehidimizin kanlarıyla yaptığını temizlemeye çalışıyor; yarın yine topukları üzerinde yüz seksen derece dönerek buzdolabına koyduğu “çözüm –yani çözülme- sürecini” önümüze getirmeyeceğini kim garanti edebilir?

***

Gördüğü halde görmeyen körler değil miyiz?

Yıllardan beri bir gün söylediğini, kısa bir süre sonra unutturup tam tersini söyleyen bu iktidarı ayakta tutmak sadece bize mahsus bir “istikrar anlayışı” değilse nedir?

Toplumsal temel değerlerimizin tümünü yok eden; Ulusal bayramları yasaklayan ya da göstermelik hale getiren, halkın katılmaması için yasak savma kabilinden kutluyormuş gibi yapan, İlkokullardan andımızı kaldıran, toplumu millet olmaktan çıkarıp ümmet haline getirmek için tüm eğitim sisteminin dibine dinamit koyan, kurtuluş savaşını yok sayan, Çanakkale savaşlarından Mustafa Kemal adını çıkaran, Atatürk ve İnönü adını taşıyan her eseri yıkıp yerine başka bir şey yapan, hırsızlığı, yolsuzluğu, Cumhuriyet düşmanlığını, laiklik karşıtlığını marifet haline getiren bu iktidarın çağdışı gidişini görmezden gelmek ülkemizdeki en büyük körlük salgını değilse nedir?

Toplumun yüzde ellisi bütün bunları görmüyorsa, görmezden geliyorsa, yıllardan beri söylediğimiz gibi ya iç savaş ya da dış savaşa sokarak kendi marifetlerini gözden kaçırmaya çalışan bir iktidara hâlâ destek veriyorsa, Jose Saramago’nun kitabının ismini anmak gerekir: Körlük!

Türkiye Cumhuriyetinin yeni Anayasa ile Laik olmayan bir diktatörlük rejimine, Türkiye’nin, özyönetim veya özerklik adı altında eyaletlere bölünerek parçalanmaya gittiğini görmüyoruz.

Gören körler miyiz, gördüğü halde görmeyen körler miyiz?

Yayın Tarihi
29.01.2016
Bu makale 1286 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!