Kişisel Geliş(m)iyoruz!

Bir kişisel gelişim kitabının, bu konuda katıldığımız bir seminerin, kulağa son derece hoş ve ilginç gelen bazı terimleri vardır. İlgileniyorsanız duymuşsunuzdur. Fena gaza getirir ve merak uyandırırlar.

Şifacı olmak, pozitif düşünmek, egoyu yenmek, dibe vurup sıçramak, bizleri öldürmeyen her şeyin güçlendirdiği, nefes terapileri, düşünce gücü, enerji, frekans, çakralar, aydınlanmak, anı yaşamak vb…

Okurken yada dinlerken sizi son derece iyi, umutlu ve toz pembe düşlerde hissettiren bu eserlerin, eğitimlerin bitiminde günlük hayatınıza etkisi ne kadar sürmekte hiç düşündünüz mü? 2 saat? 1 gün? Şanslıysanız 1 hafta…

Çocukluk ve gençlik yıllarımı anımsıyorum. Ne anne babamın nede lojman komşularımızın bir tanesinin yazının başında sıraladığımız bu olgulara ne ihtiyaçları vardı ne de bir fikirleri.

Şimdiye gelelim. Şimdi bu tarz eserleri okuyoruz okuyoruz okuyoruz…

Peki neden bir türlü kişisel olarak gelişemiyoruz? Şu bahsi geçen aydınlanmış, huzura ermiş, pozitiflik akan düşünce nehrinden neden geçemiyoruz bir türlü? Ve en önemlisi de neden bu denli ihtiyaç duyuyoruz bu tür eserlere, tekniklere?

Kim bilir belki çat kapı gidemediğimiz komşudur bizi kişisel gelişim kitaplarından medet umduran.  Yada belki akıllı telefonumuzun aklı almıştır şikayet ettiğimiz ve benzer kitaplarla güçlendirmeye çalıştığımız hafızamızı. Belki de çocukken sadece hayal gücümüzle kâğıt kalemle oynadığımız, kim kiminle nerede nasıl ne yapıyor oyununun sorularının cevaplarını, günde yirmi kez baktığımız (anti)sosyal medya hesaplarımızda aramamızdır.

Belki geleneksel yaşamış annelerimiz gibi terlik fırlatmak yerine; bilgisayarını kaldırır, akıllı ama duygusuz telefonuna el koyarım diye ceza vermemiz olabilir mi çocuklarımıza, bizi kişisel gelişime iten. Yoksa nedeniniz, bir atasözü hakkında kompozisyon yazmak ne demek bilmezken, aynı atasözünün kelimelerinin karışık verildiği bir testte yavrunuzun bir ezber robotu olarak 1 sn de o atasözünü doğru sıraya koymasına duyduğunuz iç sıkıntısı olabilir mi? Bu tip ezber robotlarının geliş(me)miş türlerine isimleri sorulunca “Teyze beş şık vermedin ki ama bileyim ismimi. Kaybolan çocukluğum, gençliğim saklı o şıklardan birinde. Ya Rüzgardı ismim, ruhumda yüzümde esmesini hiç hissetmediğim yada Yağmurdu ıslanıp hasta olmayayım diye korunmaya zorlandığım.”

Yemek hazır, ezan okundu, top patladı hadi eve gelin naraları arasında büyüyememiş suni ve maddi eğlencelere mahkum çocuklarınızı görüp kahrolmak olabilir mi kişisel gelişim kitaplarında derman aramamızın nedeni?

Ya üç yaşında ki kuzunun eğitim adı altında dört duvar arasında renkli bir oyuncak hapishanesine konulması olabilir mi gelişeceğim diye bu kavramlar ile boğuşturan sizi?

Biz bunları yaşayarak büyüyen şanslı nesillerdik. Öz’ü gördük. Belki bu yüzden o sıcacık yuvayı arar gibi, o özü buldurur belki diye sarıldık kişisel gelişim eserlerine. Olmuyor değil mi?

Ya çocuklarımız? Bir robottan hallice büyüyen… Yapayalnız çocuklarımız…. Onları büyüdüklerinde hangi gelişim programı özlerine döndürecek? Kişisel gelişim ne ola ki bu enkaz çocukluk yıllarından insan olmanın özüne huzuruna kavuştursun onları.

Belki de çok uzaklarda yeni terimlerle aradığımız bu gelişim metotları ne de boş bir umuttur.

Yunus’un, mürşidi Taptuk Sultanının yanında aşka ermek için kırk yıl boyunca taşıdığı odunlar neden yetmiyor azmi, aşkı anlatmaya. Neden o kapıda yıllarca sürdürdüğü “ben bilmem” zikri kafi gelmiyor ego denilen canavarı yenmemize.

Ya Şems… Rumiyle dostluğu yeter değil mi bize birliği, menfaatsiz düşünmeyi öğretmeye.

Hayyam yetmez mi peki anlamaya, dışarıda değil içimizde aramamızı cennetimizi de cehennemimizi de?

14.yüzyılda yaşamış Kebir’in sözleri ile bağlasak gelişmiş olur muyuz bir nebze?

Ey Kul, beni nerede arıyorsun?

İşte! Ben ta yanındayım.

Ben ne Hint mabedindeyim ne de camide.

Ben ne Kabe’deyim ne de Kailash’da.

Ben ne ayin ne merasimdeyim.

Ne yoga da, ne de ter ve feragatte.

Eğer sen hakiki bir arayıcı isen,

Bana bir lahza da kavuşursun.

Kebir diyor ki, “Ey Sadhu, Allah bütün nefesin nefesidir.”

Rab benim içimdedir, Rab senin içindedir.

Tıpkı her tohumda hayat olduğu gibi.

Ey Kul! Sahte vakarı bir yana bırak,

Ve onu kendi içinde ara!

Yayın Tarihi
12.09.2016
Bu makale 1932 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Günümüz insanının temel sorunu,sorunumuz. Kendini bilmek. Aslında butün soruların cevapları orda..Teşekkürler.Kendini bilme iç yolculuğunuzda başarılar...

Hadi 20.01.2017

Çok lezzetli bir yazı olmuş,kaleminize sağlık hocam

döndü özdemir 03.10.2016

Kıymetli üstadım Ahmet Anadol ve sevgili öğrencim Cafer Erenel; Kıymetli yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Ne de mutlu ediyor insanı verdiği emeğe kıymet gösterilmesi... iyi ki varsınız.

burcu demirel 18.09.2016

Kaleminize, yüreğinize sağlık...

Ahmet Anadol 14.09.2016

Sevgili hocam;öncelikle bukadar zaman bekleyip nicin birseyler yazmayi bu kadar ertelediginiz icin size tatli bir sitem icinde olduğumu belirtmek icin yorum yazmak isteginde bulunmustum .. kaldiki bu son yazinizi son kelimesine kadar okuyup günümüz durumlarina bu kadar net uyarlanan bir üslüp ve olağan isabetli net yorumunuz karsinda adeta tuzla buz oldum sustum :).. kaleminize yüreğinize emeğinize sağlık...iyiki beklemissinsiniz iyikii yüzlerce anlam dolu herkese herseye hitaben bu yazinizii bizlerle paylasmissiniz ...

Cafer Erenel 14.09.2016

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!