PROFESYONEL

Kılıçlar çekildi

Çok uzun bir süredir gündem hep AKP kanadının tekelindeydi. Sürekli olarak kendi istedikleri konuları ön plana çıkaracak söylem ve eylemlerle, nabzı ellerinde tutuyor; sportif tabirle maçı kontrollü götürüyorlardı. Ancak, aniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ortaya çıktı ve gündemi değiştirip maçın kontrolünü AKP’nin elinden aldı. Ortalık birden karıştı ve her ağızdan bir ses çıkmaya başladı...

 

Bu çok sesli koronun hangi taraftan olursa olsun mutabık gözüktüğü bir tek şey vardı; “Parti kapatılmalarına karşıyız, bunu demokrasi ile bağdaştırmıyoruz”. Bu söylemi takiben; muhalefet, “ama ortada bir suç varsa Başsavcı da gereğini yapmak zorunda, asıl hükümette olan bir partinin kendisini bu duruma düşürmesi esef verici” diyerek, durumu kendi lehine kullanırken; Hükümet’ te Savcılık makamına veryansın edip, hakarete varan bir saldırı kampanyası başlattı. Bütün bu bağırış çağırış, hukuk adına ayıplarla dolu bir mecraya doğru sürüklendi gidiyor.

 

Halbuki, Devletin ve Hukukun temel prensip olarak önümüze sürdüğü en önemli kuramlardan birisi, “yargıya intikal eden konulara etki edecek konuşma ve davranışların suç teşkil ettiği” hususu idi!!! Hep çifte standartlardan şikayet ederiz, ama çifte standart uygulamada da üzerimize yoktur. En belirgin örneklerini “Ergenekon Davası” adı altında yürütülen operasyonlarda görüyoruz. Başbakan, Kültür ve Turizm Bakanı ve daha birçok AKP yetkilisi, Cumhuriyet Başsavcısının dava’sını takiben, bu dava’nın Ergenekon davası ile ilişkili olduğunu çeşitli biçimlerde öne sürdüler. Önce buradaki amacı kavrayamamış, kendi kendime, yine aleyhlerine dönen gündemi değiştirme çabası içindeler diye düşünmüştüm. Pek yanılmamışım ama böyle bir misilleme olabileceğini de hiç aklıma getirmemiştim.

 

Ülke çok farklı bir mücadele ortamına çekilmek ve kamplara bölünmek üzere. Çifte standart nerede diyeceksiniz; Cumhuriyet Başsavcısının açtığı kapatma davasına “haksız, mesnedi olmayan, politik, taraflı, geçerli delillere dayanmayan, derin devletin talimatı ile açılan” bir dava damgası vurup, Savcıyı suçlayanlar; Ergenekon davası ile ilgili gözaltına alınanlara ilişkin sorulara Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in ağzından; “ yargı talimat almaz, bu tür işlerden siyasi sonuçlar çıkarmayı doğru bulmuyoruz, herkes görevini yapıyor, hukuk devletinde yasaların verdiği görevleri görevle yükümlü olanlar yerine getirir, yargı özgürdür ve suçluyla suçla mücadele eder, kişiler suçluysa hakkında dava açılır, yargılama yapılır” şeklinde cevap verebiliyorlar. Bu çarpık ve çelişkili yaklaşımları da biz sade vatandaşlar ibretle izliyoruz. Benzer çelişkili sesler karşı cepheden de geliyor tabiatıyla, AKP ile ilgili davada yargının tarafsızlığını ve hukukun üstünlüğünü savunanlar, Ergenekon davası ile ilgili göz altına alınanlar için; Fethullahçı yargı mensuplarının aldıkları talimatla harekete geçip misilleme yaptıklarını ileri sürüyorlar.

 

Tarafsız bir gözle gelişmeler değerlendirildiğinde, Ergenekon davasının AKP’ ye açılan davaya karşı bir misilleme olma olasılığı daha kuvvetli gözüküyor. Bu olayda, zanlı kabul edilen medya, eğitim ve politikada önemli yer tutmuş kişilerden, birer zanlı olarak, sadece ifade almak yerine; bu kişileri sabaha karşı evlerinden toplamak, evlerindeki ve iş yerlerindeki doküman ve ekipmana el koymak ve uzatmalı göz altı süreleri uygulamak gibi, yıpratıcı ve hoyrat yöntemler kullanılması, hele bu kişilerin yaşları ve sağlık durumları göz önüne alındığında, bu görüşü destekleyen davranışlar. Nereden bakarsak bakalım, gidişat hiç de iç açıcı değil. İnsanlar ürkütücü bir kamplaşmanın içine süratle sürükleniyorlar ve en acısı bu kamplaşmada Müslümanlık bir araç haline getirilmiş ve gerginlik ülke sathına yayılmış durumda.

 

Bir çok benzer badirenin altından bütünleşerek ve aklıselimle kalkmayı bilmiş yüce Ulusumuzun, bu çıkmazdan da bütünleşerek, sevgiyi ve kardeşliği ön planda tutarak, kurtulacağından şüphe etmek istemiyorum. Ama öncelikle bizi yönetenlerin ve aydınlarımızın, dinsel unsurları politik mücadelelerinin dışına taşımaları, dinî atıflarla dolu söylemlere son vermeleri, dinsel bağlarımızı ön plana çıkarmak yerine, toplumsal ve kültürel bağlarımızı temel harcımız olarak görmeleri, kaçınılmaz bir ihtiyaç.

 

Bu konuda hepimizin uyanık ve toplumsal görevlerimizin bilincinde olması gerektiğini hatırlatıp, çok daha kötü bir ortama sürüklenmeden, bu badireyi de atlatmayı becerebilmemizi dilerim ...

Yayın Tarihi
24.03.2008
Bu makale 8958 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!