SUBAŞININ BAKIŞI

Kent yönetimlerine baskı

Geçen hafta yazımda, Mimarlar Odası Başkanı Osman Aydın’ın kitabından söz etmiştim. Son elli yılın kentleşme süreci ve planlı döneme ait önemli notlar içeriyordu kitap.

1979 yılında tamamlanan ve 1980 yılında bakanlıkça onaylanarak uygulamaya konan Antalya kent planı ve baskılar sonucu plandaki aşınmalar ve kent dokusundaki bozulma süreci ile ilgili görüşlerini paylaşmıştım.

12 Eylül sonrası 1983 ara rejim döneminde Osman Aydın’ın ifadesiyle kent planına büyük bir darbe indirilmişti… 1985 yılında yürürlüğe giren 3194 sayılı imar yasası ile plan onama yetkisinin, belediye meclislerine devredilmesi reform niteliğindeydi ama belediyeler teknik donanımdan yoksundu ve denetim mekanizmaları yeterli değildi… Konut kooperatiflerinin de teşviki ile rant baskısı halkın her kesiminden inanılmaz boyutlara ulaşmıştı… 1986 yılında Antalya Belediye Meclisi, yasaya aykırı olarak düzenlediği ‘imar lejantı’ ile Türkiye’de hiç olmayan bir uygulama biçimi ile inşaat yoğunluklarını neredeyse iki kat artırarak betonlaşmayı da katlamıştı! 1988 yılında Belediyenin tüm inşaatlara kendiliğinden bir kat çıkma hakkı ise Antalya’da rant baskılarının ne ölçüye vardığını gösteriyordu! 

1989 yılında göreve geldiğimizde böylesine yoğun bir rant baskısı ile karşı karşıyaydık… Nasıl durduracaktık?  

En baştan beri açıklık ve katılımdan söz ediyordum bununla ne demek istediğimi açığa vurmaya başlamıştım…

İlk olarak imar komisyonuna muhalefetten de üyeler alınmasını sağlamıştım… Bu Antalya’da bir ilkti. 12 Eylül sivil örgütlenmeyi ezip geçmişti… Meslek odalarının güçlenmesi ve planlama sürecine katılması gerekiyordu. Hem ellerindeki birikimden yararlanmak gerekiyordu hem de denetim görevini yapabilmeleri önemliydi. Rant baskısına ve bu yolla plan yapma sürecine karşı çıkmak onların göreviydi… Seçilmiş muhtarlar ve sivil örgütler o dönemde neredeyse randevusuz benimle görüşebiliyordu. Belediye, doğrudan seçilmişlerden mahallelerinin sorunlarını alabiliyor ayrıca sivil örgütlerin görüş ve düşüncelerinden yararlanıyordu. İleri sürülen bilgi ve görüşlerin hepsinin doğru olduğu varsayılamaz kuşkusuz. Belediyenin birikimi, ilgililerin ve siyasi partilerin görüşleri ile geniş katılımlı tartışma ortamı daha doğru kararların yolunu açıyordu. Esasen katılım aynı zamanda kentlinin hakkıydı… Bilgi sahibi olmak ise ilgililere dava açmanın yolunu da açıyordu. Osman Aydın “Subaşı dava açılmasını olgunlukla karşılar hatta o yolu baskılara karşı kullanırdı” derken haklıydı.

Bu kanalları açık tutmak kentlilik bilincini bence geliştirip uyarıyor. Daha az hataya neden oluyor.

Kooperatiflerin tarım alanlarında yapılaşmasına izin verilmeyeceğine dair mecliste bir ilke kararı aldırmış ve tüm kooperatifleri o dönemde planladığımız Masa dağı üzerindeki yeni yerleşimlere yöneltmiştik.

Osman Aydın O dönemde Planlama Kurulunun da oluşturulduğunu ve çok yararlı olduğunu yazıyor, doğrudur o kurulu yaşatmak istemiştim gerçekten. Siyasilerden oluşan bir İmar Komisyonuna Meslek odası temsilcilerinden bir gurubu eklemek kolay değildi. Ama olmuştu… Bir süre sonra ayrıldılar, oysa gözlemci olarak kalmaları yarar sağlıyordu. Benim için “baskılara direnemedi” ifadesi pek doğru sayılmaz zaten hep baskı söz konusuydu, diyetimiz yoktu ve savuşturuyorduk! Onlar kuruldan ayrıldıktan sonra daha zor olan yolu seçtim! İmar Komisyonunu tümden iptal etmiştim… Sonrasında mevzi plan kararlarını meclisin ve halkın huzurunda, basına açık olarak plan müellifini de çağırıp hep birlikte yapmaya başlamıştık. Zor oluyordu ama isteklerin ardı kesilmişti! Mimarlar Odası ile örnek olabilecek çok çalışmamız olmuştu… Kitapta onlara da yer vermiş. Eline sağlık Osman Aydın.

Yayın Tarihi
19.02.2013
Bu makale 9353 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!