Kanser malumunuz olduğu üzere
Hep çağımızın hastalığı olarak niteleyerek
Yazılarımızda yer verdiğimiz bir konu.
Bu illetten korunmanın farklı yolları var.
Aslında bu haftaki gibi bir yazıya daha önce yer vermiştik.
Fakat sayın ve sevgili patronum
Üstat Ahmet Dökdök cumartesi günü kızının düğününden önce
Gelip de benim şekerim çok yükselmiş
Ne yapacağım bunu muhakkak düşürmem gerek diyince
Şekerin zararları bir kez daha aklımıza geldi.
Biz sonuna kadar şekerin zararlarını kendisine
Anlatmaya çalıştık.
Bu vesileyle bu hafta sizlere de tekrar şekerin zararları üzerine
Bir hatırlatma yapalım.
Prof. Dr. Ahmet Aydın’ı kaynak göstererek yazımızı yazalım.
Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un
buluşunu öğrenir.
1930'lu yıllarda Warburg kanserin
en temel biyokimyasal sebebini,
yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden
ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur.
Bu, o kadar önemli bir buluştur ki,
Otto Warburg'a Nobel Ödülü kazandırmıştır.
Otto Warburg'a göre kanserin bir temel sebebi vardır.
Bu da, vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun,
oksijensiz -anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.
Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır?
Birincisi, kanser, normal hücrelerden
çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır.
Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar;
kanser hücreleri oksijenden kaçınır.
Hiperbarik oksijen terapisi alternatif
kanser tedavisi uygulayan
kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.
Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de,
kanserin bir mayalanma (fermantasyon)
süreciyle metabolize olduğudur.
Kanserin metabolizması normal hücre
metabolizmasından 8 kat daha büyüktür.
Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek
ortaya şu tablo çıkıyor: Vücut, kanseri beslemeye
çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır.
Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir
ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir.
Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar.
Tabii kendisini beslemek için vücudun
şeker üretmesini sağlayamazsa...
Proteinlerden şeker.
Bu ziyan sendromuna kaşeksia (cachexia) denir.
Kaşeksia vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz,
karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden) "glükoneogenez" (yeniden glükoz yapımı) işlemiyle,
şeker elde etmesidir.
Bu şeker kanseri besler.
Vücut sonunda, kanser hücresini
beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.
Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken,
onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size?
Yani karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak?
Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin
terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar).
Çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser
arasındaki bağlantıyı görmüştür.
Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından
zengin gıdalara izin verilmez.
Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez.
Çünkü şeker kanseri beslemektedir.
Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir?
Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil,
kendisi olduğunu düşünmektedir.
Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur
ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır.
Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir.
Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından biri,
beslenmenin kanserle bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi!!!!
Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise,
dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar.
Bunlardan biri 'Laetrile'dir.
Kaşeksialı hastaların yüzde 50'den fazlasında
glükoneogenez sürecini durduran
hidrazin sülfat bunlardan bir diğeridir.
Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir
"akıllı bomba" üzerinde çalışmaktadır.
Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır.
İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya
geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar.
Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır.
Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.
Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır.
Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten kaçınır.
Kanser, çiğ yiyeceklerdense, pişmiş yiyecekleri sever.
Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve
vitaminleri yok etmektedir.
Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın.
Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız,
başka bir tuzağa düşmüş olursunuz.
Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu,
yapılan araştırmalarla kanıtlandı.
Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA),
sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine "Sağlığa zararlıdır.
Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır." ibaresinin konmasını şart koştu.
Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da
yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.
(Editörün notu:
Ama maalesef hiç birinin üzerinde böyle bir ibare yok).
Kaynak: International Wellness Directory.
Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı?
İngiltere'de 1815'de 5 kg cıvarında olan kişi başına
yıllık çay şekeri tüketimi 1970'de 50 kg 'ın
üzerine çıkmıştır.
1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları
önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha
fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir.
Türkiye'deki durum da artık çok farklı değildir.
Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır.
Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını
göz önüne açıkça sermektedir.
Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;
* Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
* Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı
içeren 'light' hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
* Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin.
Taş devri diyetini uygulayın.
* Bol taze sebze ve meyve yiyin.
* Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya,
pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın.
Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları
(tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
* Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi
ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar)
zengin gıdalarla beslenin.
* Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
* Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının.
Kutu sütü tüketmeyin. Mümkünse manda sütü kullanın.
Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.
* Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
* Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.
* Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!!!! ).
* Stresten uzak durun.
* İyi uyuyun.
* Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.
* D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için
dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
* Yeteri derecede egzersiz yapın!!!!
* İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
* Yemekleri geleneksel yöntemler
(buğulama, buharda pişirme) ile pişirin.
Turbo fırınlar da kullanılabilir.
* Hızlı pişirme yöntemleri
(mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar;
ayrıca kanserojen olabilirler !!!!
* Daha çok toprak (güveç),
cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin.
Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
* Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.
İnsanoğlunun en kötü 3 icadını asla unutmayın
1. Eroin
2. Atom bombası
3. Şeker
sayın Dökdök size ve
tüm dostlarımıza bir kez daha hatırlatmış olalım.