HAVADAN SUDAN

Kamaruddin, Kebbad nedir biliyor musunuz'

Bunlar kesinlikle ayak sesleri duyulan referandumda “hayır” yada “evet” oyu verecek kişiler olmadıkları gibi, ülkemizi bir anda muasır devletler seviyesine sıçratacak ar-ge harikası teknolojiler de değiller. Kamaruddin, Cebesoy ve Burhanettin Onat caddeleri arasında kalan mahalleye adını veren zerdali yani bir tür kayısı meyvesi,  Kebbad ya da kabbad ise bildiğimiz bergamot (bergamut da deniyor), hani bir zamanlar hemen her Antalyalıdan istenen çaya koku veren limon benzeri bir  turunçgil anlamına geliyor. Antalya’yı 1356 yılında ziyaret eden İbn Battuta bakın ne diyor; “Buranın bağ ve bahçeleri çoktur, meyveleri lezizdir. Ahalinin "kamaruddîn" adını verdikleri bir çeşit kayısı çok nefistir. Bademi lezzetli olduğu için kurutulur, Mısır'a gönderilir, nadir ve pahalı kuruyemişlerden biri olarak saygın yerini bulur Kahire çarşılarında”. Yaklaşık 3 yüzyıl sonra (1672) aynı kenti ziyarete gelen Evliya Çelebi’nin yazdıkları ise şöyle; Turuncu, kebbat , hurma, zeytin, incir, şeker kamışı, narı cihanı tutmuştur. Her tarafı bağ ve bahçedir. Tekeli Paşa bahçesi en meşhurudur…. Şehir çok güzel görünümlü limon ve portakal ağaçlarıyla çevriliydi. Bu ağaçlar insan eline muhtaç olmadan, kendiliğinden yetişiyor. Burası gerçekten her şeyin bol bulunduğu bir yer. Günlük ağacı da bolca bulunuyor.”

Duymuş muydunuz? Siz hiç kebbad ağacı ya da meyvesi gördünüz mü? Kaleiçi’nde şeker kamışı yetiştirildiğinden haberiniz var mıydı? Kent içinde tek bir kamaruddin ağacı gösterebilir misiniz?

Bırakın İbn Battuta’yı Antalya’yı ziyaret etmiş ve izlenimlerini kaleme almış hemen her gezgin Kaleiçi ve çevresinin bitki zenginliğinden söz etmek zorunda kalmıştır. Kaleiçi için üretilecek, hayata geçirilecek her proje Kaleiçi ve Antalya kültürü üzerine oturmalı, bu kültürle akrabalığını hissettirmelidir. Gerisi Kaleiçi’ni ya da tümüyle Antalya’yı yabancılaştırmak anlamına gelir. Yabancılaştırılmış mekanlarda yaşayanlar ister istemez yaşadıkları mekana yabancı kalırlar, sahip çıkamazlar.

Antalya kentinin kurucusu olarak II. Attalos’u biliriz, değil mi? Oysa Akdeniz’de güçlü bir limana sahip olmak isteyen Attalos Side’yi kuşatır ancak başarılı olamaz. Bugünkü yat limanının kuzeyi ve güneyindeki  daha küçük, daha savunmasız iki balıkçı yerleşimini ele geçirerek büyütür ve bu birleştirilmiş ve genişletilmiş kente adını verir. Gerçekte II. Attalos Antalya’nın kurucusu değil isim babasıdır. Kulağa hoş gelen “Dünyanın en güzel yerini bulun” söylemi zararsız bir söylencen ibarettir. Ta ki efsaneyi tek gerçek olarak kabul edinceye kadar. Efsaneler yaşama renk katar ancak yaşam efsaneler üzerine değil gerçekler üzerine kurulmak zorundadır. Ülkemiz ve kentlerimizde bir yabancı, bir kiracı gibi yaşıyor olmamızın kökeninde gerçeklerimizden çok efsanelerimiz olduğunu düşünüyorum.

Ulusal ölçekte referandum yerel ölçekte ulaşım konusunu şehvetle tartışmakta olduğumuz şu günlerde kamaruddin, kebbad gibi konulardan söz etmenin pek çok kişiye abesle iştigal etmek gibi gelebileceğinin farkındayım. Hayat siyasetten ibaret değil ve hayattan yani gerçeklerden kopuk, efsanelerden beslenen siyaset çözüm değil sorun üretir. Yaşadıklarımız bu. Köklü, çeşitli, tahammüllü ve gerçekçi bir kültürel birikim üzerine oturmayan her eylem yaşamın keyfinden bir şeyleri alır götürür.

Keyfiniz bol olsun!

 

Yayın Tarihi
08.02.2017
Bu makale 3049 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!