Kadın Erkek Eşitliği

        Ne diyor Nazım Hikmet kadınlar için?

“Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen…”

         Ve şiddete, enseste, berdele kurban ettiğimiz kadınlarımız..

         Aile meclisinin kararıyla öldürülen kadınlarımız…

         Abileri tarafından öldürülen, intihara mecbur edilen kadınlarımız…

         Kız kardeşini intihara azmettiren bir sanığın mahkeme ifadesini İstanbul Barosu üyesi Avukat Vildan Yirmibeşoğlu aktarıyor:

         “Odaya girdim, kız kardeşime dedim ki, ‘senin artık adın çıktı, senin ölmen lazım, sen ölmezsen bizim başımız belaya girecek. Bak bu kadar insan var aile içerisinde, ben hapse girersem olmaz. Onlara ne olacak? Senin kendini asman lazım” ipi getiriyor, veriyor. Oda içerisinde tavana ipi kızın asmasını sağlıyor, üzerinde parmak izi olmayacak. Kıza bir sandalye veriyorlar. Kız da sandalyeyi koyuyor, ama boyu yetişmiyor, üzerine yatak, yastık koyuyor, onun üzerine çıkıyor, ama dengesizmiş düşüyor yere, sadece küçük çapta yaralanıyor. Aynen böyle söylüyor: “abi kendimi bir türlü asamıyorum, kusura bakma”; annesi geliyor: “hala asmadı mı kendisini? “ diyor. Bakın bu senaryo gibi bir şey, fakat bu gerçekten mahkeme dosyalarında var olan bir şey. Bu kız 13 yaşında, on üç yaşındaki kız daha temyiz kudretine sahip olmamış, daha çocuk ama hem evlendiriliyor, hem çocuk anne oluyor ve her şeyden kadınlar sorumlu!”(*)

         Nasıl yüreğiniz yandı değil mi?

         İstanbul Barosunun “Töre, Şiddet ve Kadın” kitabını okurken buna benzer ne çok olayla karşı karşıya olduğumuzu görüp kahroluyorsunuz. Bundan daha kötüsü yargıçların bölgesel örf ve geleneklerin etkisi altında kalmasıdır. Yıllarca bu nedenlerle cezalardan tahrik indirimi yapılmıştır. Yani hukuk; töreye boyun eğmiştir. Son yasal değişikliklerle bu yol kapatılmış olsa bile kadına karşı şiddet devam etmektedir.

         Çünkü kadın erkek eşitliğine inanmayan bir başbakan tarafından yönetiliyoruz. Çünkü kadını köle haline getirecek temel yapılar oluşturulmaktadır. Bir yandan ilkokullarda karma eğitime yavaş, yavaş son verilmekte, diğer yandan bütün liseler imam-hatip liseleri haline getirilmektedir. Daha da kötüsü sıfır-altı yaş arasındaki çocuklara televizyonlarda izletilen çizgi filmlerle kadının ve erkeğin işlerinin farklı olduğu, kadının “erkek işi” yapamayacağına ilişkin ön yargı daha bu yaşta oluşturulmaktadır.

          Her ne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” oluşturulmuş ise de bunun isminden bile “Kadın-Erkek eşit olmaz, sadece fırsatlar eşit olur” anlayışı açıkça okunmaktadır.

         Aynı şekilde; “Kadından sorumlu Başbakan Yardımcılığı” bakanlık haline getirilirken “kadın” sözcüğü yok edilmiş; bakanlığın adı: “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” konulmuştur.

         Durum böyleyken;   kadın-erkek eşitliğine aykırı hükümler yasalardan ayıklanmakta, kadın istihdamı konusunda “farkındalık yaratmak” için çalışılmakta hatta “kadın haklarına duyarlı bütçe” oluşturulması için yerel ve merkezi yönetimdeki bütçelerden fon ayrılması için hazırlıklar yapılmaktadır.

         Bu çelişki, AKP’nin gerçek yüzünü (laiklik karşıtı yüzünü) saklamaya çalıştığını göstermektedir.

         Kadına karşı şiddet, yaşam hakkının ihlalidir.

         Bu yüzden Devlet doğrudan sorumludur.

         Devletin görevi bütün yurttaşların yaşam hakkını korumaktır.

         “..Devletin tek sorumluluğu can almamak veya kötü muamele yapmamak değildir…Aynı zamanda bunları özel hukuk kişilerinden kaynaklanması muhtemel saldırılara karşı da engelleme yükümlülüğündedir. Bu devletin pozitif yükümlülüğüdür. Ama bitmedi, bunu sağlayamazsa devletin bunu yaptığı iddia edilen kişileri ortaya çıkarma, failleri bulma, etkili bir soruşturmayla caydırıcı bir şekilde cezalandırma yükümlülüğü vardır ve bunların hepsine bir bütün olarak devletin pozitif yükümlülüklerinden kaynaklanan “özen yükümlülüğü” ya da “dulicins” denir…”(**)

          Bu konuda uluslararası antlaşma olan CEDAW (Kadına karşı şiddetin önlenmesi antlaşması) TBMM tarafından kabul edilmiş ise de kadına karşı şiddet devam etmektedir.

           Kadına karşı aile içi şiddetin ister kamusal alanda olsun, ister özel alanda olsun, her türlü şiddetin ve aile içi şiddetin devlet tarafından sadece önlenmesi yetmez, ortadan kaldırılması için somut önlemler alınması gerekir. Bu gereklilik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından somut olaylara uygulanmaktadır.

         Ülkemizde “karı-koca arasına girilmez” anlayışıyla sürüp giden aile kavgalarına komşuların karışmaması yürek yakan sonuçlara sebebiyet vermektedir. Birçok olayda kadın şiddet görmekte, yakındığı halde önlem alınmamakta, tekrar şiddete uğrayıp yeniden mahkemeye başvurmakta yine eve geri gönderilmekte, yine şiddete uğramakta ve sonuçta öldürülmektedir.

         Böyle durumlarda;  işkence veya kötü muamele yapılmasını devletin önleme olanağı olduğu halde ve önlemek göreviyken eşler arasındaki,  süregelen olayları önlemek için gerekeni yapmazsa AİHM devleti sorumlu tutmaktadır.

         Kadın-Erkek eşitliğinin olmadığı ülkede uygarlık adına ot bile bitmez!

         Kadının ezildiği, baskı altında tutulduğu, okutulmadığı, cahil bırakıldığı ülkeler her zaman uygarlığın arkasında nal toplamak zorunda kalacaktır.

         Kadına şiddet alçaklıktır, korkaklıktır, kendisinde eksik olan niteliklerin kıskançlığıdır.

         Uygarlığın temel taşı kadın-erkek eşitliğidir.

         Türkiye Cumhuriyeti kadın-erkek eşitliğine dayalı ve bunun da temelini oluşturan laiklik ilkesinin uygulandığı bir devlettir. Bunu değiştirmek isteyen her siyasal hareket hem gayrı meşrudur hem de çağdışıdır.

         Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi bir bakıma da Kadın-Erkek eşitliği oylamasıdır. Eşitliği isteyenler Çatı Adayı Ekmelettin İhsanoğlu’na; istemeyenler, bu konuda Anayasayı değiştirerek laikliği kaldıracak olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a oy versinler…Seçim sizin!...

                  

 

(*)Töre Şiddet ve KADIN

İstanbul Barosu Yayınları

2010 Birinci Basım sa:24-25

(**)AGE S:125 Dr.Burak Gem-

Almaz’ın konuşması.

Yayın Tarihi
04.07.2014
Bu makale 6414 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Sayın Gürkut bey.Uzun yılların avukatı ve son dönemin milletvekili olarak sizden şahsi olarak bir ricam var.Bu halka hizmet göreviniz bitinceye kadar lütfen konuşmayın,yazmayın yaptıklarınız içinizde kalsın,biz de elimiz kırılsın Demiyelim. Her şey siyaset değil.

Cemal Altan 05.07.2014

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!