türkü söylemenin, müzik yapmanın
hatta yemek yapmanın okulu var da
kabak çekirdeği çitlemenin
yarin elinden tutmanın
özlemenin
ağıt yakmanın
içli içli ağlamanın
okulu yok
Genelde çekirdek, özelde kabak çekirdeği çitlemek herkes için keyiflidir. Hele güzel sohbet varsa, hele açık havada film izliyorsan ya da herkesten uzak bir dağ belinde sessizliğin içinde ateşin başındaysan. Çekirdeğin kenarları iki dişin arasında çıtlatılarak ezilip ve içi hafif dil dokunuşu ile çıkarılmasıdır çitlemek, çintimek. Yani bu keyifli işlem güçlünün zayıfı ezip, içindeki, elindeki, sahip olduğu değerli şeyi almaktır. Bu güçlülerin “eğlencesi”dir.
Ama bu keyfi kabak çekirdeğinin verebilmesi için onun ehil ellerde, ehil ateşin üstünde kavrulması gerekir. Hatta çifte kavrulmuş en makbulüdür bilene. Kavrulmamış olanını çitlemek zordur, keyifli değildir.
Ben gibi, biz gibi. Bu yaşlarda çifte kavrulmuş kabak çekirdeği gibi hissediyorum kendimi. Çitlenmek hoşuma gidiyor. Sohbetlerde, hayatın içinde, dostluklara, özlemlere.
Gerçi beni, ehil eller ehil ateşlerde kavurmadı. Acemi ellerde kah harlı ateşlerde, kah paslı, kah iyice çürümüş tavalarda (yüreklerde) kavurdu. Her defasında olmamış denip, yeni bir kavurma ustasına (kadına) yönelip yeniden yoğrulmaya, yeniden doğurmaya, yeniden olmaya “aşka” yüreklendim.
öğretmeni,
ustası, ehli de yok
ille o tenekede
teknede
döne döne
kavrulacaksın
Aşk bu çağırır, “gel benisi”, “bul benisi”, “gör benisi”, “al benisi” yüksektir.
Ne bilirim aşkta ecemi yolculuğumda her defasında acemi çerezcilerin ellerine düşeceğimi.
Oldum ama onlar kavurmadı beni. Ben kendi kendimi kavurdum. Onlara kalsam yanacaktım.
Çifte kavrulmuş değilim ama çokça kavrulmuşum. Kıvama geldim. Hazırım çitle(n)meye, çiftle(n)meye.
Film mi arıyoruz, o da benim hayatımın öyküsü.
sen dostum sen kaç kez kavruldun aşka?
sen dostum sen kaç kez kavruldun aşta?