İstanbul; İki Kıta

Okulların yarı yıl tatili başladı, İstanbullular kara yakalanmadan Antalya’ya, yurtdışına veya kayak yapmaya gitmedilerse onlar için ama en çok da İstanbul dışında oturup, Avrupa Kültür Başkentinde ne oluyor, diyenler için yazmak istedim. Yazmamı kamçılayan ise, bu memlekette ne yapılırsa küçümseyen, tarifsiz eleştirmen köşe yazarlarıdır. Biraz geri durup ellerini vicdanlarına koyup düşünseler, bu kentin kültür ve sanat alanında nerelere geldiğini görecekler. Üstüne üstlük bu kentin  tarihsel ve görsel güzellikleri, hele hele kendileri için değil ama onu ziyaret eden yabancılar üzerindeki gizemi, işin cabası… İflah olmaz muhalifler ve ön yargılı olanlar, güzelliklerden pay almak için yazdığım bu yazıyı okumasınlar.

 Her kenti gezerken o kent hakkında yazılan romanlar önemlidir.İstanbul için de Orhan Pamuk’un özellikle kendi dönemini anlattığı, çok eski olmayan anılarla yüklü “İstanbul” kitabını okumanızı öneririm.

İstanbul’u iki merkezden farklı günlerde gezmek daha kolay olur. Konaklamalı gelecekler, Taksim veya Sultanahmet bölgesini merkez olarak seçmelidirler. Yapılacak geziler, bu merkezlerden başlayarak tamamı yürüyüş ile gerçekleştirilebilir. Bu geziler için  otellerde ve kültür merkezlerinde ama kuşkusuz internet ortamında detaylı bilgiler bulunabilir. www.istanbul.com  gibi sayısız siteler var. Yaygın olarak “Beyoğlu’nda nerede ne var” “Where” gibi yerli ve yabancı kent etkinlik broşürleri, Avrupa kentlerinde olduğu gibi artık bizde de bulunabiliyor.

Önce Taksim merkezli gezilerden söze başlayalım. Taksim Meydanı gece gündüz hareketli güvenlik konusunda alınan önlemler dikkatinizden kaçmayacaktır. Meydanın ortasında bulunan Atatürk heykeli restore ediliyor. Beyoğlu İstiklal Caddesi başlangıcında bulunan Fransız Konsolosluğu’nda sergiden başlayabilirsiniz. Ama unutmayın sadece Beyoğlu ilçesinde daha 78 adet sergi var. Fransız kültür Merkezindeki sergi “Hem Fransız Hem Türk” Türkçe içindeki Fransızca, Fransızca içindeki Türkçe kelimeleri, Osmanlı döneminde Paris’e götürülen, Çınar ağaçlarını merak ediyorsanız, buyurun içeriye. Beyoğlu’nun artık girilebilen arka sokaklarına hiç takılmadan Galatasaray Lisesi’nin önünden binalara, vitrinlere baka, baka YapıKredi  Kültür ve Sanat merkezinde 3 sergi var;Paranın dğduğu toprak,Ali Kazma’nın Obstructions ve Sait Maden’in “Bir Usta Bir Dünya” sergisinde size tanıdık gelecek bir çok kitabın kapak dizaynını ve bir çok markanın logosunu, bir Usta’nın yaşam imbiğinden süzülenlere tanıklık etmiş olacaksınız. Yorulduysanız bir kahve çay molası vermek istiyorsanız Galatasaray’dan Tünele kadar her keseye, her gönüle uygun kahveler var. Tarihi bir yer olarak eski Markiz Pastanesi şimdilerde Fastfood merkezi çay içerken eskinin ihtişamını ve bugünün acımasız kültür yozlaşmasını düşünebilirsiniz. Kitapçılar bu bölgenin gözdeleridir. Tünele’e kadar yürüyüp geri dönerseniz Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisinde “Balkanlar’da Işık ve Gölgeler” Fotoğraf Sergisi var. Spotlar sergilenen fotoğraf üzerine yansıyor ve sergiden tad almak çok zor.Pera Müze’sinde ünlü ressam Chagall’in “Yaşam ve Aşk” sergisi var. Aslen Rus olan ressamın, ülkesinden göç ederken 2 yıl Büyükada’da yaşadığını bu sergide öğrendim. Müthiş bir koleksiyon, meraklıları için kaçırılmaz bir sergi. 

Öğlen yemeği için alternatif çok. Denenecek birkaç yer yazmam gerekirse; İlk iki yer Tepebaşında, İKSV İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın yeni yeri, Deniz Palas. ikincisi İstanbul Mutfak Enstitüsü.Osmanlı mutfağının eşsiz yemeklerini tadacağınız  Ağacamii Sokaktaki, Hacı Abdullah Lokantası.

Öğleden sonra ister Kumbaracı Yokuşundan yürüyerek ister bir otobüs veya taksiyle, Tophaneye inin sizi İstanbul Modern’de eşsiz Boğaz manzarasıyla Yeni Yapıtlar Yeni Ufuklar bekliyor. Akşam bir etkinliğe gitmek istiyorsanız mutlaka önce Cemal Reşit Rey Konserler Programına bakın. Sonra İstanbul’un eğlence mekanları zaten bol, seçiminizi yaparsınız. Akşam Yemekli Çiçek Pasajı da olur, Nevizade de bir restoran da ama hiç gidilmediyse Galata Kulesine bir gitmek gerekir.

İkinci gün Taksim’den çıkılarak Nişantaşı’na İstanbul’un parfüm kokulu caddelerine yürüyebilirsiniz. Citiy’s Alışveriş Merkezinin üst katında karma sergi bir çeşni olur. Yürüyüş için gücünüz varsa Maçka’dan güzel manzara eşliğinde Akaretler yokuşundan İstanbul’un bu yeni köşesindeki lux markaların vitrinlerine bakarak Beşiktaş’a varırsınız. Deniz Müzesi sizi bekliyor. Bu eski ama ziyaretçisi çok az olan müze, 2010 için güzel bir sergi hazırlamış. Beşiktaş iskelesinden ister Kadıköy’e,ister Boğaz’a, isterseniz de Üsküdar’a vapur bulabilirsiniz. Avrupa yakasından Asya’ya geçme keyfini siz de yabancı turistler gibi yaşayın. Üsküdar’ın şimdilerde kaotik merkezinden onun mistik havasını ancak iç bölgelerde alabilirsiniz. Kız Kulesini ziyaret etmek ve bir kahve içmek isterseniz kıyıdan servis yapılıyor. Öğlen yemeği için önerim Üsküdar’daki ünlü Kanaat Lokantası, Kadıköy’de ise Ciya Sofrası. Öğleden sonra gezilecek yerler Asya yakasında da çok ama bence Karacaahmet’in köşesinde 2009 da açılan,  modern mimari ile klasik mimariyi birleştirmeye çalışan Şakirin Camisi’ni ziyaret edin.

İstanbul bir derya “Eski İstanbul” bölgesi yani Haliç’in öbür tarafı ise bu derya içinde bir başka derya. Bu köşede yazmakla bitmez. Yürüyerek bu bölgeyi hakkıyla gezmek için en az üç gün gerekir. Sedece Sultanahmet, Ayasofya, Yerbatan Sarnıcı, Topkapı Sarayı bir gün sürüyor ona Kapalıçarşıyı  katabilseniz, Mısırçarşısı, Eminönü, Sirkeci, Süleymaniye, Kariye eksik kalır.

Öyle birkaç gün İstanbul’u gezmek, görmek, sanat ve kültürle buluşmak kolay değil. Unutmayın İstanbul’da bir kenti değil, iki kıtayı ziyaret ediyorsunuz!              

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
29.01.2010
Bu makale 3008 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!