İnsan Kaynağı ve Kent Kültürü

Gelişmiş ülkeler kendi insanlarının potansiyeli dışında diğer ülkelerdeki nitelikli ve potansiyeli yüksek insanlardan yararlanmak üzere çok uygun koşullar sunmaktadırlar. Bu durum bir bakıma nitelikli insanları kapma ve kendi gelişmişliklerini devam ettirme politikasıdır. Kısaca bu, ‘beyin göçü’ olarak ifade edilir. Ayrıca ülkeler içinde de benzer bir nüfus hareketi görülmektedir.  Özellikle nitelikli insan varlığının gelişmiş bölgelere doğru hareketi belirgindir.Türkiye’de de  daha iyi iş olanakları yakalamak üzere beyaz yakalıların İstanbul, İzmit, Ankara gibi gelişmiş bölgelere göçleri, diğer bölgelere olan göçlerine göre daha fazladır.  Bunun yanında doğal olarak işsizlik ve iş kaybetme riski nedeniyle kente göçle gelenler de bulunmaktadır.

Son yıllarda Antalya’da nüfusun arttığını, artmakta olduğunu istatistiksel rakamlardan olduğu kadar, yerleşim alanlarının sınırlarının genişlemesinden, kent merkezinde buluşan yollardaki insan sayısındaki artıştan ve artan trafik yoğunluğundan anlaşılabiliyor. Kente göç eden nüfusun özelliklerine bakıldığında, göçün niteliği hakkında bilgi edinilebiliyor. Bu durum, il yöneticileri tarafından mutlaka biliniyordur. Çünkü  bu istatistiği bilmek, sorunların çözümü yönünde izlenecek yol ve yeni yaklaşımlar geliştirmek bakımından anahtar niteliğinde verilerdir.

 

Eğitim ve insan kaynağı

 

Eğitimin insan kaynağının değişen koşullara uyumu ve ülke kalkınmasına olan etkisini araştıran çalışmalar klasik iktisatçı Adam Smith ile başlamış, bu sürece, Amerikalı iktisatçı Denison’un bulguları önemli katkılar sağlamıştır. Özellikle 1930-1960 yılları arasında Amerikan ekonomisindeki %23’lük büyümenin insan kaynağının niteliklerinden kaynaklandığını ortaya koyan çalışma ile Dünya Bankası’nın 1980’lerdeki bulgularının da eğitimin insan kaynaklarının geliştirilmesine olan katkıyı onaylaması eğitimin önemini ortaya koymak bakımından önemli olmuştur.  Buna göre eğitimin ekonomik kalkınma üzerindeki etkisi yanında toplumun yeni koşullara (örneğin köyden kente göçle gelen insanların kent kültürüne, yaşam ve iş koşullarına) uyumunda da önemli avantajlar sağladığı ortaya konulmuştur. Ayrıca UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu) tarafından ülkelerin gelişmişlikleri üzerine her yıl çalışmalar yapılmakta ve hesaplanan insani kalkınma indeksi (HDI) esas alınarak değerlendirmeler yapılmaktadır. HDI ülkelerin milli gelirini yanında nüfusun eğitim düzeyini ve ortalama yaşam süresini dikkate alınarak hesaplanmaktadır. Çünkü ekonomik büyüklük, bir ülkedeki insanların gelişmişlik düzeyini tam olarak göstermemektedir. İnsani kalkınma indeksinin gelişmişliği salt milli gelir ile ilişkilendirmeyip, insan niteliklerini ve toplumun yaşam koşullarını da bir gösterge olarak dikkate alması önemlidir. Örneğin OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı)’nın 2007 yılı verilerine cari fiyatlar bazında bakıldığında Gayrisafi yurtiçi hasıla (GDP) bakımından, Türkiye’nin dünya ülkeleri arasında 17’inci sırada olduğu, satın alma gücü paritesine göre bakıldığında ise 15’inci sırada olduğu görülmektedir. Oysaki ülkeleri gelişmişlik bakımından karşılaştırırken yukarıda belirtildiği gibi gelişmişliği salt milli gelir ile ilişkilendirmek önemli yorum hatalarına yol açmaktadır. Bu nedenle UNDP’nin insani kalkınma indeksi verilerinin daha büyük anlam taşıdığı söylenebilir. Buna göre UNDP ülkeleri yüksek, orta ve düşük gelişmişlik grubu olmak üzere üç grupta ele almakta ve 2008 yılı değerlendirmesine göre Türkiye, toplam 179 ülke arasında 76’ncı sıradadır. Yani orta insani kalkınma grubundaki ülkelerin en üst sırasındadır. İlk üç sırayı ise İzlanda, Norveç ve Kanada paylaşırken, Kongo, Orta Afrika ve Sierra Leone son üç sırayı paylaşmaktadır. Görüldüğü gibi aslında Türkiye son yıllardaki  performansı ile yüksek gelişmişlik grubundaki ülkeler arasına girmeye, son sıralarda da olsa adaydır.

 

 

Antalya ve kent kültürünün geliştirilmesi

 

Bu kapsamda 3T alanında (turizm, tarım, tıp) gelişmişliğiyle adından söz edilen Antalya’nın ekonomik  verileri yanında, eğitim ile insan kaynaklarını geliştirmeye ve yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik konular üzerinde de önemle durmanın gerekli olduğu açıktır. Antalya’nın Üniversiteye öğrenci yerleştirmede Türkiye birincisi olması son derece önemlidir ve bu önemli başarıdır.

 

Ancak kent nüfusunun önemli bir bölümünü de farklı illerden ve bölgelerden göçle gelen nüfus oluşturmaktadır.  Bu durumda özellikle göçle gelen, genç ve yetişkin nüfusun  eğitimi ve kent kültürünü benimsemelerini sağlayacak yaygın eğitim çalışmaları üzerinde de durmak gerekiyor.  Önemli olan kentlere göçlerle gelenlerin meslek edinmelerini sağlayacak kurslar ve eğitimlerin verilmesi  yanında,  kent kültürüne uyumun sağlanmasına yönelik çalışmalara da yer verilmesindeki gerekliliktir.  Bu aynı zamanda kent kültürünün geliştirilmesine yönelik olarak, kentte yaşayanların konuya sahip çıkma istekleriyle de buluşturulmalıdır.

 Yani kent kültürünü benimsemiş kimselerin bunu yaygınlaştırma yönünde kendilerini sorumlu ve görevli hissetmelerinin sağlanması da gerekiyor.  Bu kapsamda şekilsel olarak algılansa bile, yolda karşıya geçerken sağdan yürünmesi, yaya yoluna inen insanların karşıya geçişini motorlu taşıt sürücülerinin saygıyla ve sabırla beklemesi,  tanışılmasa da selam verilmesi ve alınması, karşılıklı konuşmalarda güzel Türkçemizin inceliklerinin farkında olunarak kullanılması, asansöre binişte önce içeridekilerin çıkmasının beklenmesi, pozitif beden dilinin kullanılarak, tebessümle ve kibarlık belirten ifadelerin;  “lütfen, affedersiniz, özür dilerim, teşekkür ederim, aferin, tebrik ederim, sağ olun”, gibi takdir ve özür sözcüklerinin daha fazla kullanılması, tabii  ki toplu taşıt araçlarında hanımlara ve yaşlılara  yer verilmesi, bir iş yaptırmak üzere bir kamu veya özel kuruluşa gidildiğinde “Buyurun efendim, nasıl yardımcı olabilirim.’ Hemen elbette, görevimiz”,  derken bundan haz alarak çalışanların, bunları ifade etmesi de önemlidir. Bu şekilde “sosyal öğrenme’nin” avantajlarından da yararlanmak mümkün olacaktır.

 

Bu iletişim türü, bir yandan kültürümüzün temelinde olan karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı ilişkilerin gelişmesini sağlarken, diğer taraftan kent kültürünün yaygınlaştırılmasına da katkıda bulunacaktır. Bunun için formal eğitim yanında enformal eğitimden de mutlaka yararlanmak gerekir. O halde kentimize gelenlerin kente uyumunun sağlanması önemlidir ve bunun tesadüfe bırakılması durumunda kent yerine büyük bir köyün içinde yaşamak durumunda kalınması olasılığı göz ardı edilmemelidir. Nüfus artışı kısa ve orta vadede önlenemeyeceğine göre, kente yeni katılan nüfusun geliştirilmesine yönelik olarak, özellikle yerel yönetimlere, ilgili kamu kuruluşlarına ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir. Yaşanan sürece müdahale ederek etkinliklerle kent kültürünün yaygınlaştırılması kentimize yapılacak en önemli hizmetlerden olacaktır. Ayrıca kent kültürünü önemseyen herkesin, bu süreçte üzerine önemli görevler düştüğünün farkında olarak, çevresiyle olan ilişkilerini geliştirmesi de önemli olacaktır.           

Yayın Tarihi
19.08.2010
Bu makale 8195 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!