İnek çocuğun marifeti…

Amerika kıtasının beyaz adam tarafından ele geçirilmesi ile ilgili yapılan araştırmalarda karşımıza çıkan birçok vahşet detayları günümüzde çok sayıda arşivlerde yer almaktadır. Değineceğim konu tüm bu gerçeklerin yerine, beyaz adamın 20nci yüzyılın başlarında birçok değişik yöntem ile dünyaya tanıtılması olacaktır. Özellikle bu coğrafyada nam salmış olan kötü adamı (Kızılderili) etkisiz hale getiren iyi beyaz adam rolündeki cowboy’un (inek çocuğu) yaşamı, giyim kuşamı, kısaca tüm marifetleri Amerikan sinema sektörüne büyük ilham kaynağı olmuş ve yarım yüzyıldan fazla bir süre ile tüm dünya ülkelerine pazarlanmıştır.

 

Beyaz adam o dönemde çeşitli rollerde ile karşımıza çıkar. Bazen kelle avcısı, bazen kiralık katil, bazen çiftliğini ve ailesini yine kendi beyaz ırkına karşı korumaya çalışan müşfik bir aile reisi, bazen kasabanın şerifi, bazen ölü gömücü, çoğu kez ise sığırları otlatan bir çoban olarak karşımıza çıkar. Çoban yani kovboy, günün her anında işinin başında ve her daim hazır ve nazırdır. Çoğu kez üstündeki günlük kıyafetler ile uyur sabah gün ağardığında ise gece üstüne örttüğü battaniyenin altından kazık gibi duran bedenini son bir hamle ile kaldırır. Sırtına giydiği tozdan rengi dönmüş paltosu ile ayağında Gece yakılan odun ateşinin külleri henüz sönmemişken birkaç kütük daha atıp kahvesini pişirmek için gerekli hazırlığını yapar. Sığır sürüsü ise adeta komut beklercesine huzursuzca debelenmektedir oldukları yerde.

 

İşte böyle başlar çobanın güne yeni macerası. Gün sonunun ne zaman geleceğini ise doğa tespit eder, hava kararınca onun için o günün macerası bitmiştir. Sürülerin mola verdikleri yerde yine kamp ateşi yakılmıştır. Akşam yemeği ise başlı başına bir macera gibidir. Bol odun ateşi üzerine asılan büyük bir kazan içine atılacakları beklemektedir sabırsızca. Kazanın içine önceden kesilmiş bir sığırın yağı atılır ve soğanlar dilimlenir, kavrulmaya bırakılır. Bir süre sonra üstüne yaklaşık 2 kilo uzunca dilimlenmiş sığır eti (beef strogonof şeklinde) atılır ve hafifçe pişmeye bırakılır.

Yine bu karışımın içine kuru fasulye, kırmızıbiber ve elde kalmış bazı yiyecek malzemeleri ve su atılır, yaklaşık 2 saat pişirilir. Bu yemeğe eşlik edecek şarap veya başka bir içecek olmadığı için yine bol miktarda acı kahve içilir.

 

İşte bu bizim yahniye benzeyen bu yemek, henüz çok kısa bir süre önce bir yabancı televizyon kanalında tarif edildi. Spikerin anlatımını oldukça gururlu bir şekilde tamamladı ve herkesin bir gün mutlaka bunun tadına bakarak yemesini bir güzel öğütledi.

 

Yeryüzünde yaşayan milyarlarca insanın en azından yarısı bugüne kadar bir kovboy filmi seyretmiştir mutlaka. Hatırlayanlarınız mutlaka olacaktır, bizim Yeşilçam’da bile 70’li yıllarda bir dönem kovboy film furyası vardı. Orada beyaz adam rolündeki sanatçımız yine kendi kurallarına göre adalet dağıtacak, mutlaka bir bar şarkıcısı dilbere âşık olacak, günün sonunda barda viskisini içip kafayı bulunca, şuursuzca sağa sola ateş edecektir.

 

Kamp ateşinde yanan odunların çıkardığı sesler eşliğinde pişen yemekler ve üstüne içilen kahveler, Kızılderililerden öğrenilen tütün içimi eşliğinde son bulacaktır. Bu reklam döngüsü daha sonra tanınmış beef steak, viski ve sigara markaları eşliğinde yıllarca devam etmiş ve gördüğünüz gibi halen devam etmektedir.

 

 

Daha sonraki dönemde ise buna eklenen fastfood (ayaküstü) çılgınlığı olağanca hızı ile seyir etmektedir. Bir rivayetlere göre hamburgerin çıkış noktası Almanya’nın liman kenti Hamburg olup, buradan yeni kıta’ya göç eden Almanların buradaki buluşu olarak lanse edilmektedir. Amerikalılar ise, sığır et parçasının ekmek arasında yenilmesi mantığına dayanan bu yiyeceğe sıkıca sarılmakta ve bırakmamaktadırlar.

 

Kimin nerede neyi nasıl yaptığının hiçbir önemi olmamakla birlikte burada dikkat çeken en önemli hadise bir Ülkenin yüzyıldan fazla bir süredir sadece ilk göçebe toplumu olan kovboylar ile her yönü ile tüm dünyaya sistemli bir şekilde tanıtılmasıdır.

Ülkenin doğal güzelliklerinin tanıtımlarının önüne geçmiş olan bu pazarlama profili çok uzun yıllardır engin bir tanıtım malzemesi niteliğindedir. Buna bağlı olarak bu topraklara ilk ayak basıp burada istilacı olarak kendi sistemini kuran bu insanların salt yiyecek ve içecek kültürünün olmamasına rağmen sadece sığır eti gibi tekdüze bir malzemeden yola çıkarak dünyaya yayılmış bir tanıtım yapma fikrini alkışlamak gerekir.    

 

Buna karşılık ülkemiz tanıtımının Osmanlı akıncıları, Saray âlemleri, kılıç kalkan ekibi veya başka bir yönümüz ile mi olmalı veya tüm bunları bir kenara bırakıp aşağıda liste halinde sıralayacağımız tanıtım unsurları ile mi yapılmalı?

 

Bence Ülkemiz tanıtımına yöresel lezzetler olan Ege mutfağına ait yemek (229 adet) Güneydoğu Anadolu Yemekleri (371 adet), Doğu Anadolu Yemekleri (825 adet), 

İç Anadolu Yemekleri (396 adet), Trakya yemekleri (59 adet), Marmara Yemekleri 

(299 adet), Ege Yemekleri (229 adet), Akdeniz Yemekleri (831 adet) ile katkı sağlamamız çok yerinde olacaktır. Artık işi sadece Topkapı sarayı, Efes harabeleri, Mevla müzesi gibi klasikler ile götürmek son derece yanlıştır.

 

Bunca lezzet durakları varken, yabancıların bizi halen baklava, döner ve lokum üçgenine sıkıştırmasına artık müsaade etmememiz lazım. Onlara bile doğru dürüst sahip çıkamıyoruz aslında. Her şeyden bir tanıtım ve reklam vesilesi yaratan toplumlarla rekabet için bizim de mevcut kaynaklarımıza sarılmamız gerekir, hem de bilinçli olarak.

 

Tanıtacaksak bu ülkeyi tanıtalım artık, inek çocuğun marifeti ortada…

 

 

 

Can Bekin – cbekin@gmail.comwww.cnbekin.tr.gg

 

Yayın Tarihi
22.02.2010
Bu makale 11173 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!