Öncelikle bu yazıma siyasi
bir amaçla başlamadığımı açıklamak istiyorum. Ama böyle olmasa bile, zorunlu
olarak bazı konulara istemeden de olsa, değinmek zorunda kalabilirim. Çünkü
konular öylesine birbirine karıştırıldı ki, neredeyse sap ile samanı bile birbirinden
ayırmak mümkün olamayacak.
Tüm yaşam sürecimde, hiçbir
zaman içkiyle fazlaca içli dışlı olmadım; gerektiği zamanlar kullandığım oldu.
Ama hiçbir zaman ölçüyü kaçırmadım. Sağlığım açısından fazla sakıncalı bir
durum olmamakla beraber, bundan böyle içki kullanmamakta kararlı olduğumu
söyleyebilirim. Hiçbir zaman Yeşilay’cı ve katı kuralcı olmadım. Bugüne kadar
önce sağlığımı, sonra da hekim olduğumu düşünerek hareket ettim.
Yine bir hekim olarak birçok
hastama içkiyi terkettirdim ve alkolik duruma gelmiş olanların da tedavilerine
katkıda bulundum. Öncelikle şunun kabul edilmesi gerekiyor ki, içki; insan
sağlığına, aile ve toplum hayatına son derecede zararlıdır. Bu yüzden çok
aileler yıkılmış, ocaklar sönmüs, cinayetler işlenmiş ve birçok vatandaşımız
elim trafik kazalarında can vermişlerdir.
Kişisel olarak içki
konusunda birtakım düzenlemeler yapılmasına ve kısıtlamalar getirilmesine karşı
değilim. Hatta taraftar olduğumu da söyleyebilirim. Ancak kantarın topuzu
kaçıırılmamak koşuluyla.
Tabii ki bu konuda ilk
yapılacak şey; eğitime önem verilmesi, kontrol mekanizmasının geliştirilmesi ve
özellikle, yetişmekte olan kuşağın korunmasına yönelik önlemlerin
alınmasıdır.
Ne yazık ki, birçok şeyde
olduğu gib;i bu konuda da yanlışlar yapılmış ve kamuda birtakım tepkilerin
uyanmasına neden olunmuştur. Bu gibi konular, öncelikle iyi etüt edilmeli ve
yapılacak olan şeylerin zamanı, ölçüsü ve şekli iyi saptanmalıdır. Zira,
karakuşi uygulamalar bu tür durumlar için uygun olmazlar.
Birinci olarak; bir süre önce
gereksiz yere başlatılmış olan rakı-ayran tartışmasından hemen sonra bui
yasanın çıkarılmısı büyük bir yanlışlık olmuştur. İkinci olarak; konunun,
dinsel yönünden önce insan sağlığı, ailesel ve toplumsal yaşamlar açısından ele
alınması daha isabetli olurdu. Aynı zamanda bu kadar da tartışma yaratmazdı.
Gerek yasa tartışmaları
sırasında, gerekse çıkışından sonra yapılan beyanların çoğunlukla dinsel
ağırlıklı olması ve din devletine gidişi çağrıştıran bir kuşkular yaratması
nedeniyle tartışmaların bu denli büyüdüğü kanısındayım. Oysa, böyle bir
kuşkunun yaratılması hiç kimsenin hakkı olmamalıydı.
İçki üzerindeki kısıtlama ve
yasaklama nedenleri; birinci derecede insan sağlığı, aile ve toplum hayatına
verdiği zararlar açısından ele alınarak halka anlatılmalıydı. Zira hepimiz çok
iyi bilmekteyiz ki, İslamiyet Dini'ni benimsemiş ve kurallarına saygılı birçok
insan alkol kullanmakta sakınca görmemektedir. Ben Ramazan’da orucunu tutan,
iftardan sonra da çilingir sofrasına oturan insanlar bilirim ve bunlara hiçbir
zaman dinsiz ve imansız diye bakmadım. Yani alkol alanların aşırılığa
kaçmamaları gibi, karşı çıkanların da aşırılığa kaçmamaları gerektiğini
düşünürüm.
Konunun başka bir yönü daha
bulunuyor. Altın yumurtlayan tavuklarımız olan Devletimize ait Telekom ve
Tekel gibi kuruluşları özelleştireceksin, çoğunlukla yabancılara satacaksın,
içki ithalini serbest bırakacaksın, üretimi artıracaksın, sonra da böyle
kısıtlamalarla ülke ekonomisinde büyük olumsuzluklar yaratacak uygulamalar
yapacaksın. Adama, “Bu ne perhiz, ne
lahana turşusu” diye sormazlar mı ? Hiç kimse sormasa bile, işte ben
soruyorum.
Braz önce. bir televizyon
kanalında biri önemli bir derneğin Genel Sekreteri, diğeri iktidar tarafını
tutan bir Gazeteci Hanımefendi, çıkarılmış olan yasa ile ilgili kıyasıya bir
tartışma yaptılar. Biri bu yasayı İslami Kurallar açısından değerlendirilmekte,
diğeri ise İnsan Hak ve Özgürlükleri açısından ele almaktaydı. İkisi de hep
Amerika’dan örnekler vererek savlarını savundular.
Sonunda konuyu döndürüp
dolaştırıp bir süre önce toplum önünde yaşanan öpüşme olayına getirdiler. Yine
aynı gerekçelerle birbirlerine karşı çıktılar ve yine Amerika’dan örnekler
verdiler. Ne yazık ki her ikisi de Türk toplumunun birer bireyleri olduklarını
unuttular. Geleneksel aile yapımızın, örf ve adetlerimizin korunmasından yana
olan, aynı zamanda İnsan Hak ve Özgürlükleri’ni savunan biri olarak, ulusal
kimliğimizden ne kadar uzaklaşılmış olduğunu görmekten büyük üzüntü duydum.
Yarabbi, bu din
istismarcılığı ve batı hayranlığı ile özentisi daha nereye kadar gidecek? Bizim, Türk Milleti olarak kendimize özgü
kültürümüz daha ne kadar yozlaşacaktır? Çocuklarımızı ve gençlerimizi yabancı
akımlardan koruyamayacak mıyız? Doğrusu geleceğimiz ve rejimimiz adına son
derecede endişe duymaktayım.
Maalesef hiçbir şeyin
ölçüsünü bilemiyoruz. İçkiye sınırlama getirmek istiyoruz, ama ne yazık ki vur
deyince kırıyoruz, 18 yaşından küçük çocuklara içki satılması yasaklansın. Açık
alanlarda, parklarda, duraklarda, caddelerde, arabalarda içki kullanılması ve
içki reklamları da yasaklansın. Bunlar elzem ve çok gerekli şeyler. Ancak
bundan fazlasına ne gerek olduğunu anlamak mümkün değil. Özellikle ilgili
esnafı ve bu işten ekmek yiyen insanları taciz etmek ve zarara uğratma gerekmezdi
Ne yazık ki bu yasa; gizli
içki üretimi ve kullanılmasını tetikleyecek, vergi kayıplarını artıracaktır.
Etkinin tepkiyi artırdığı bilinmektedir. Benim bile canım bir kadeh bir şey
istemeye başladı. Ama ben irademe sahip olmasını bilirim. Ah keşke bütün
bunlar, bu şekilde değil de akıl ve mantık çerçevesinde gerçekleştirilmiş
olsaydı.