Hayaller, aşk ve turizm...

Türk sinemasının önemeli yapıtlarından Atıf Yılmaz’ın filmidir, Hayallerim, Aşkım ve Ben. 9 Ocak 2010 tarihinde, Akdeniz Otelciler Birliği’nin (AKTOB) genel kurulunun ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığı bir değerlendirme toplantısı düzenledi. Yurdumuzun birçok turizm bölgesinden sivil toplum kuruluşları temsilcisi, kanaat önderleri, Turizm Bakanlığı ve ilgili diğer bakanlıkların üst düzey bürokratları katıldı. Kesintisiz devam eden toplantı 5 saat sürdü. Tam bir sinerji patlamasıydı diyebilirim. Her zaman konuşulan konular, toplantının yüzde 40’nı oluşturdu. Özellikle, örgütlenmede alınan yol ve bu konudaki kararlılığın açıklanması sevindiricidir. Turizmin öneminin, diğer bakanlıkların bürokratları tarafından, artık biliniyor, önemseniyor ve sorunların çözümü için büyük gayret gösteriliyor olması işte o sinerji patlamasının, kilit noktasıdır. Bu başarı, bugüne kadar görmediğimiz ve alışmadığımız bir yapıdır. Sadece hayal ediyorduk ve talep ediyorduk.

Hayal ediyorduk derken, toplantının sonunda Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın basın önünde yaptığı kapanış konuşmasını anlatmalıyım. Sayın Günay’ın, bugüne  kadar yaptığı bütün konuşmalardan içerik ve duygu olarak farklı olan bu konuşma, bence çok hatırlanacaktır. Öncelikle konuşması bir duygu seli gibiydi. Turizm aşkı, artık Sayın Bakanın duygularını, tamamen kaplamış ve hayalleri, turizmcilerin hayallerine erişmiş.

“Bir hayalimi sizinle paylaşmak istiyorum. Yakın bir vadede dünyada belli bir kültür ve gelir düzeyinde olan insanlar eğer Türkiye'yi görmemişlerse yaşamlarında bir eksiklik olduğunu hissetsinler istiyoruz” dedi.

Bir insanın yaşamında, görülmediğinde, gidilmediğinde, eksiklik hissettirecek bir ülke olmak! Böyle bir imajı dünya insanına kabul ettirebilmek, turizmcilerin hayalidir. Bakanımızın, ülkesine, ülkesinde bu güne kadar var olmuş medeniyetlere ve kültürlere olan sevgisini anlatırken ortaya koyduğu çoşkuya bakınca, büyük bir aşkın ancak böyle büyük hayaller kurdurabileceğini anlıyoruz. Yani aşk yoksa, hayal de kurulamaz.

Aşk, tarif edilirken hep kalp kullanılır. Aşkın mekanı, kalp olarak algılanır. Bir kente olan aşkın günümüzdeki en bilinir objesi nedir diye sorulsa, önde gelen cevap tektir. New York kentinin tanıtım kampanyasındaki logosu olan “kalpli” slogan bunun en tanınan imajıdır. Hemşehrilik Haftası nedeniyle, Antalya Büyükşehir Belediyesi kentteki görselleri “Hepimiz Antalyalıyız” sloganıyla donattı. Hemşehrilik bilinci yaratmak, Antalya gibi çok yüksek göç alan bir kent için kolay değildir. Bu konuda ne kadar çalışılsa azdır. Asılan afişlerde tartışma yaratan, bana göre tartışmaya bile gerek olmayan ve bir daha kullanılması bile düşünülmemesi gereken bir slogan var. Tamamen New York sloganı taklidi ama çok kötü taklidi “I Love Ya”. Bu slogan bana göre bir “kaza”dır. Bizim taklitçiliğimizden neler çektiğimiz bu kadar ortadayken, bir de Antalya’nın son iki harfi olan “YA” ile ne demek istenmektedir, ya. Tartışmak bile gereksiz olan bu “kaza” slogandan almamız gereken ders ise açıktır. Turizmin geldiği bu günkü nokta açık bir derstir. Doğru yolda ilerlemek ve bir sinerji yakalamak için kamu ve özel sektör birlikte hareket etme kabiliyetlerini geliştirmelidir. Hayalleri birlikte kurup, gerçekleştirebilmek için “aşkı” birlikte tarif etmek ve hissetmek gerekir. Bir kentin hayallerini oluştururken “ben yaptım oldu” demekle işler olmuyor. Aşkın iksiri birlikteliktir…

Toplantıdaki konuşmamda 2010 yılı hayallerimi, ben de sıraladım. Artık turizmimizin sadece nicelikte değil de nitelikte de arayış içinde olması gerektiğini bunu sağlayacak olan turizm çeşitlerinde kongre turizminin, sağlık turizminin, kültür turizminin önemsenmesi ve örgütlenmesi 2010’da hedeflenmelidir. Özellikle iki yeni konu üzerinde yoğunlaşmalıyız. Birincisi, dünyada yemek kültüründe iddialı olan bütün ülkelerde var olan (hatta yemek kültürü en alt düzeyde olan Amerika’da bile bulunan) ama bizde bulunmayan Ulusal Mutfak Kültürü Enstitüsü kurulmalıdır. Böylece bölgesel mutfak kültürümüzün zenginlikleri de bilinip markalaşacaktır. İkinci konu “iç turizm”dir. Turizmi bir barış hareketi olarak tarif ediyorsak, barışa en çok yurt içinde ihtiyaç duyduğumuz bu yıl, turizmciler; Antalya’yı Diyarbakır’da, Diyarbakır’ı Trabzon’da, Marmaris’i Tunceli’de yani doğuyu batıda, batıyı doğuda buluşturmalıdır. Ne ile? Etkinliklerle, tanıtım günleriyle, fuarlarla. Yurt sevgimizin, kadim kültür zenginliğimizin ve kardeşliğimizin AŞK’a dönüşmesi için, iç turizm bir yöntem olacaktır.        

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
13.01.2010
Bu makale 2688 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!