Bu tanımı ilk kez çocukluk yıllarında duymuştum.
Genelde siyasiler, bazı zamanlarda da kamu yöneticileri ve şöhretler kullanırdı.
Halkın düzeyine inilmesinden söz edildiğinde, bağdaş kurup yer sofrasında yemek yenilen, kasket takılan, kucağında bebekle görüntülenen, yaşlı bir teyzenin ya da amcanın elini öpen, tarlada ve/veya atölyelerde çalışanlarla çekilen, kırsalda yapılan bir işi kendisi de yapıyormuş gibi duran ve biraz da yöresel lehçelerin kullanılarak konuşulduğu görüntüler olurdu. Bu ve benzeri görüntüleri halka inmek olarak algılanırdı.
“Sizlerden biriyim” imajı verilmeye çalışılırken, aslında, (1) bazı insanlar aşağıya konumlanır, bu nedenledir ki inmekten söz edilir; (2) Ayrı iki katmandan söz edilir ve bir üstünlük ifade edilir.
Aydınlar ve halk ayrı birer katman değildir. Makam, mevkii, şöhret ve para kazanmak da aydın olmak demek değildir. Bu durum genelde siyasilerde oluşan bir olgu gibi gözükse de toplumun her katmanındaki (ara yöneticiler dahil) tüm yöneticiler ve liderler için geçerlidir.
Bir kısım insanın ya da bir topluluğun anlayabileceği şeyleri söylemek, yapmak kolaydır. Bu gruplar ve çevreler için bir iletişim biçimi, dili ve seviyesi oluşturulabilir, herkes bir birini bu biçimde kolaylıkla anlayabilir.
Tüm insanların hem kendi zamanlarında hem de gelişen zaman dilimlerinde anlayabileceği kadar büyük laflar etmek çok zordur. Mevlana ve Atatürk gibi insanlar halkın düzeyine inebildikleri için değil çıkabildikleri için bunca yıl, bu kadar çok insanın anladığı ve saygı duyduğu cümleler edebilmiş ve eylemler gerçekleştirebilmişlerdir.
Az gelişmişlik coğrafyasında makam, mevki, şöhret ve zenginlik kazanan liderlerin, önderlerin ve aydınların gelişime paralel daha sorumlu ve dikkatli olmaları beklenirken aksine daha saygısız ve sorumsuz davrandıkları gözlenmektedir. Sürdürülebilir bir gelişme, kalite ve erdem çizgisi yerine, tüketim ve gösteriş ağırlıklı “hanedan” türü bir gelişime ve yaşama yönelmektedirler.
“Sizlerden biriyim” imajı verilmeye çalışılırken halkın onlardan gerçek bir lider, önder ve aydın olmalarını beklediğini gerçeğinden kaçıyorlar. “ Halk anlamaz” mantığı egemen olsa bile istenen bu basitlikten (zamanla) kaygı duyulduğu ya da duyulması gerektiği kanaatindeyim.
Az gelişmiş liderler, “halkı, kendilerini bu konuma getirmeleri için bir gereklilik olarak görürler” ve yanılırlar. Halkı üstün konuma getirebildikleri ve o konumda kalmalarını sağlayabildikleri sürece liderlik konumlarını koruyabilirler ve gönüllerin lideri olabilirler.
Bu nedenledir ki “halkın seviyesi” inilecek bir yer değil çıkılması çok ama çok zor bir yerdir.
Bu nedenledir ki az sayıda insan, uzun zaman dilimlerinde ulusal ve uluslararası saygınlığı elde edebilmekte, gönüllerin lideri olabilmektedir.