Haberlerin arasında…

Basını ya da genel olarak medyayı yakından takip edenler bilirler. Her gün binlerce haber yayınlanır. Bir de yayınlanmayan haberler vardır. Yayınlanmayan haberlerin neler olduğunu bilemeyiz.  Şunu açıklıkla söyleyebiliriz. Yayınlanmayan haberlerle, yayınlanan gazetenin dışında bir, hatta birden fazla gazete de hazırlayabilmek mümkündür. Bu durumu 2000’li yıllara kadar, gazetelerin yayıncılık anlayışı ve okurlarının beklentilerine bağlı yayın politikası ile açıklayabiliyorduk. Bugün ise aynı gerekçe ile açıklamak, zorlama bir nitelendirme olur. Günümüzde, basının sermaye yapısın da meydana gelen değişme, 2000’li yıllara kadar yapmış olduğumuz nitelemenin çok dışında bir anlayışın olduğunu bizlere gösteriyor. Neyse, buraya kadar söylediklerimiz, aslında başka bir yazının konusu.

 

Gazetelerde yayınlanan haberleri okurken biraz dikkatli olursak, yayınlanan haberlerin genel anlamının dışında da, bazı haberlerin farklı anlamları içerdiğini görebiliriz.

 

İşte o haberlerden biri: “BARZANİ’NİN MAAŞI OBAMA’NIN 12 KATI”

Haber Hürriyet gazetesinin 18 Kasım 2009 tarihli sayısında ve 11. sayfada yayınlandı.

 

Haberde şu ifadelere yer veriliyor: “Kuzey Irak’ta yayınlanan Lefin gazetesi, Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin aylık maaşının 400 bin dolar olduğunu, bu miktarın ABD Başkanı Barack Obama’nın 1 yıllık maaşına eşit olduğunu öne sürdü. Gazeteye göre, 50 eyaletten oluşan307 milyon nüfuslu ABD’yi yöneten Barack Obama aylık 33 bin 333 dolar alıyor, yani Barack Obama’nın maaşı 400 bin dolar. 3 ilden oluşan, 5 milyon nüfuslu ve 8 milyar dolar bütçeli özerk bir bölgenin başkanı olan Mesut Barzani ise bu parayı bir ayda kazanıyor. Gazetenin iddiasına göre Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin maaşı da aylık 1 milyon dolar. Yıllık 12 milyon dolar kazanan Cumhurbaşkanı Celal Talabani dünyadaki en yüksek maaşı alan devlet adamı olduğu öne sürüldü.”

 

Haber aynen böyle. Şimdi biz bu haberi, dünyadaki bazı devlet başkanlarının gelirlerinin arasındaki fark olarak mı okuyacağız. Yoksa Irak’ın bir devlet olmadığı, Irak halkının da bir millet olmadığı biçimiyle mi okuyacağız. Açıklanan rakamlar doğru ise; 30 bin kadının dul kaldığı, 3 milyon çocuğun sakat ve kötürüm bir biçimde yaşamlarını sürdürdükleri, taş üstünde taş kalmayan bir ülkede, bu kadar yüksek maaşlı devlet adamları var ise, buna devlet, yaşayanlarına da millet diyebilir miyiz?

 

GAZETECİ NASIL OLMALI

Yukarıdaki başlık da Ayşe Arman’ın 18 Kasım 2009 tarihli yazısından. Yazı biraz uzun olduğu için tümüyle buraya alamıyorum. Merak edenler, internetten kolaylıkla yazının bütününe ulaşabilirler. Bir bölümünü alıp oradaki ifadelere yanıt vermek, sanırım benim gibi İletişim Fakültelerinde görev yapan kişilerin boynunun borcudur.

Ayşe Arman diyor ki: “…Ben daha henüz, gazetecilerin yaptığı işi beğenen, basın akademisyenleri hiç görmedim. Oradan mezun olanlar gazetecilik öğrenmez. Daha doğrusu, yeniden gazetelerde gazeteciliği öğrenmek zorunda kalırlar. Ertuğrul Özkök dahil küçümsemedikleri gazeteci de yoktur. Canları sağ olsun. Ama öğrencilerine iyilik değil kötülük yapıyorlar. O 4 yıl boşa gidiyor, o okullarda çok da manalı şeyler öğrenilmiyor.”

Bu yazıya, boş ver “Ayşe Arman yine yapacağını yapmış” denilebilirdi. Ancak, bu kadar kolay geçiştirilecek bir durum değil.

1-     Yaşamında, 1 kez bile üniversitede konferans vermemiş biri için çok iddialı ifadeler.

2-     Dolayısıyla o okullarda ne konuşulur, ne öğretilir kendisi pek bilmiyor anlaşılan.

3-     İletişim akademisyenleri yeminli medya düşmanı değildir.

4-     Çok beğendikleri, meslek ilkelerine ve değerlerine bağlı gazeteciler vardır. Ve o gazetecilerden övgüyle bahsetmekten imtina etmezler. Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Örsan Öymen, Uluç Gürkan, Teoman Erel, Oktay Kurtböke yaşamlarını kaybetmiş ama Türk Basın Tarihi’ne isimlerini altın harflerle yazdırmış gazetecilerdir. Bir de yaşayanlar vardır. Fikret Bila, Hikmet Bila, Hasan Pulur, Mustafa Balbay, Can Ataklı, Necati Doğru, Sebahattin Önkibar, Oktay Ekşi, Tufan Türenç, Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil, Işık Kansu, Cüneyt Arcayürek, Yalçın Bayer, Ruhat Mengi, Mustafa Mutlu hemen aklıma gelen ve övünerek adlarını andığımız basın mensuplarıdır.

5-     Arada bir iyi işler yapıyor olman, senin iyi bir gazeteci olduğunu göstermez. Yaptığın işlerin büyük bir bölümü kötü gazeteciliğe örnek oluşturuyorsa, iyi gazeteci olarak anılmayı bekleyemezsin.

6-     Yaşamın temelini oluşturan kavramları bilmeden gazetecilik yaparsan, ancak senin yaptığın gibi bir gazetecilik ortaya çıkar ki, ona gazetecilik demek epey zorlama bir iş olur.

7-     Ama yine de üzülme, senin gibi gazetecilere de ihtiyaç var ki; hala basında yer alabiliyorsun. Hatta aklına estiği zaman, istediğin gibi iletişim akademisyenlerine hadlerini bildiriyorsun.  

Yayın Tarihi
20.11.2009
Bu makale 9452 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Uluç Gürkan henüz ölmedi, allah gecinden versin!

Ümit Atabek 10.12.2009

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!