Gözlemlerden Kalan İzler (6)

Gözlemlerden Kalan İzler (6)

MEHMET ŞENER AKSU'DAKİ ÖĞRETMENLERİNİ ANLATIYOR

Birisi var ki, ilköğretim genel müdürlüğüne 1935 yılında vekaleten getirilmiştir. Bilinmez bir güç, kendisine “Yürü, ya Hakkı.” demiştir. Altında eski bir cip, başlamış ülkeyi bir uçtan bir uca dolaşmaya. Ovaları geçmiş, dağları aşmış, çok köye ulaşmıştır.

“Gitmediğin yer senin değildir.” sözü kendisine düstur ( yaşam ilkesi) olmuştur.

Türkiye’de yolları ölçüye vurursak, bir buçuk ekvator boyunu bulur Tonguç’un Anadolu’da kat ettiği yol. 7O-75 yıl önce o günün şartlarında bir genel müdürün eğitim için yürüdüğü yol, günümüz modern yolları ve taşıtlarıyla bile kırılamamış bir rekordur.

Anadolu’nun taşlı, çamurlu, tozlu yollarında İsmail Hakkı Tonguç’un tatile çıktığı düşünülemez. Onun tek amacı, bir düşünceyi ülkesi adına görünür yapmak, canlandırmaktır.

Anadolu bozkırında, köy enstitülerinin kurulacağı yerler seçilir, taş dikilir veya kazık çakılır ve adı konur. Bu Kepirtepe’dir, Aksu’dur, Cilavuz’dur. Hasanoğlan’dır. Sonunda sayı 21’i bulur.

194O’lı yıllar, dünya savaşıyor, Türkiye bunalıyor. Ülke yokluk içinde, köy enstitülerinin kuruluşunda yapılar köy çocuklarına, onların emeklerine bırakılır.

İlklerde, “Kendin pişir, kendin ye.” şartları bile yoktur.

Yapıların tez zamanda kurulacağından Tonguç emindir. Onu düşündüren asıl konu kadrolardır. Köy enstitülerinde en büyük sıkıntı kadro sıkıntısıdır. “Önce eleman yetişsin, sonra köy enstitüleri kurulsun.” demeye bile vakit yoktur.

İkinci Dünya Savaşı, ülkemiz için bir şans mı oldu acaba diyelim.

Çalışmaların hızı, görülen gelişmeler, yönetenleri belirletti. Yasamada, yürütmede savaş sonu oluşacak rüzgarın yönünü genel Müdür Tonguç seziyordu.

Şartlar bu, Aksu Köy Enstitüsü’ne verilen kadro. Bir müdür, bir müdür muavini, bir eğitimbaşı ve çeşitli meslek kuruluşlarından çıkışlı birkaç öğretmen. Çoğunluk ilkokul öğretmeni. Tarım meslek okulu, sanat okulu çıkışlılar da var. Çevredeki esnaflar arasından seçilmiş işinin ehli insanlarda “usta öğretici” olarak alınmış okula. Bildiklerini öğrencilere aktarsınlar diye. 

Bugün benim üzerinde durmak istediğim, bunların içinden bazılarına ait gözlemlerim. Hep bilinir, öğretmenleri ilk keşfeden öğrencilerdir. Doğrusu da bu. En azından ben öyle inanıyorum.

İlk müdürümüz Talât Ersoy:

Uzun boylu, çoğu zaman takım elbiseli ve kıravatlı. Gecesi gündüzü belli olmayan, her yerde görmeye alıştığımız biri. Gülmesi, gülümsemesi pek görülmez. Ben köy çocuğuyum, ilklerde müdürlerin hep böyle olacağını sanıyordum. Meğer albenisini içinde saklarmış. Onun öne çıkardığı yan, öğrenciler ve okulun işleri. Biz bunu zamanla anladık.

İkinci müdürümüz Halil Öztürk:

İki müdürü yan yana getirin, iki ayrı yüz. Sanmayın yüzlerinde maske var. Birinci gülmeyi, gülümsemeyi geri almış, uygulamayı önde tutmuş. Halil Öztürk, gülmeyi neşeli olmayı açık bırakmış, uygulamayı, zamana ve yerine bırakmış. Birbirine zıt gibi görünüşler özde, amaçta buluşuyor. Halil bey, okumuş kendini yetiştirmiş bir köy çocuğu. Tam bir halk çocuğu. Halden anlayan, büyükle büyük, çocukla çocuk olmasına bilen biri.

Üçüncü müdürümüz Kemal Kaya:

Bu da bir başka alemden. Avrupa görmüş, Türkiye’de önde gelen eğitimcilerden sayılıyor. Geçmişte Antalya’da Milli Eğitim Müdürlüğü yapmış. Duruşunu, bize bakışını, halk deyimi ile yadırgadık, belki o da bizi.

Zemheri ayazı gibiydi ısıtmadı. Kendisine bir türlü ısınamadık.

İşlemleri, onu atayanların isteklerine uygun yürüdü, yürütüldü. Öğrenci merkezli okul, müdür merkezliye dönüştü. Okulda elemeler başladı, dökülen atılan çok öğrenci oldu. Neymiş efendim, o zamana kadar ki çocuklar iyi yetişmemiş, okulun olanakları bu kadar öğrenciyi kaldırmazmış. Gerçek bir kıyımdı uyguladığı. Hızlı geldi, verilen görevi tamamladı ve gitti.

Tonguç’un haklı olduğu görevden alınması ile ispatlandı.

İlklerde köy enstitülerine nasıl öğretmen bulunmalı, nasıl öğrenci olmalı arayışını, mevcut kadromuzla birlikte bizler yaşadık. Yüksek köy enstitüsü çıkışlı öğretmenler gelince, “nasıl bulmalı”yı, “nasıl olmalı”yı onlarda gördük. Geç bulduk, tez yitirdik. İşin acı yanı bulanık havaya rastladı.

Ufkumuzu açanlar yüksek köy enstitüsü çıkışlı öğretmenler oldu. Onlar amaca uygun yetişmişlerdi. her biri tomurcuk olup, bizlerde çiçekler açtı.

Bir kaçına ait izlenimleri aktarmak istersem, ilk Mehmet Başaran öğretmenimi alırım. İşin olumsuz yanı “gri zaman”da gelmiş olmalarıydı. Mehmet Başaran dışarda az dolaşır, az konuşurdu. Hala öyledir ya, dostluğu kitaplarda bulmuştu. Zamanı çok iyi kullanan, işleyeceği konuyu köke takılmadan anlatan, yeri gelince güzel şiir okuyan, örnek alınacak bir insandır. Aydınlığı odasında gece de parlardı. Tanrı uzun ve sağlıklı ömür versin, hala pırıl pırıl. Hala eser vermeye ve aydınlatmaya devam ediyor.   

Bir gün baş başayız, okuduğum bir klasikten söz açtım. Yabancı isimler nasıl söylenir bilmem. Yanlış olmasın diye yazarın adını diyemedim. Bana “ Misafir olduğun evin sahibini öğren” dedi. “Kitapları okumak, yazarları ile dostluk kurmaktır.” sözü de Mehmet Başaran’ın. Kulağıma hep küpedir.

“Kodin” kitabından idarede sorgulandım. “ Rahatı Kaçan Ağaç” kitabım gizli aramalarda bavulumdan alındı. Mezun oldum, okuldan ayrılırken çantamdan “Köy Enstitüleri” dergilerim alındı.

Onun için “gri zamanlar” dedim son yılıma.

Kadir Pekgöz öğretmenim, bize Türk halk, Türk sanat müziği dışında çağdaş batı müziğini de tanıttı. Tiyatro çalışmaları yaptı. Moliere’in klasiklerinden, yanlış hatırlamıyorsam, “ Kibarlık Budalası” nı sahneye koymuştuk.

Önceleri, orta  tarım okulu çıkışlı öğretmenlerden biri bizim bahçecilik derslerimize giriyordu. Aşı yapmasını kuramsal olarak sadece karatahtada tebeşirle çizerek işlerdi. Yüksek köy enstitüsü çıkışlı ziraat öğretmeni Hasan Serinkan gelince, okulumuzun bahçesinde ağaçlar olduğunu hatırladık. Aşılamanın kuramsal bilgilerini öğretmenimizden alıyor, uygulamasını onun denetimi ve gözetimi altında bahçedeki ağaçların dallarında yapıyorduk.

7O yıl önce yüklenen kervanın son yükleri bütün bunlar.

Not: Mehmet Şener öğretmenimiz,artık çok sevdiği, beğendiği insanlara, öğretmenlerine, yöneticilerine kavuştu. Dileyelim, öte dünyayı da bir enstitü işliğine, bir imece ortamına çevirsinler. Bunu başaracaklarına eminiz.

Mehmet Şener'in Anısına saygı ile

YKKED Antalya Şubesi 
 

Yayın Tarihi
03.04.2016
Bu makale 1134 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!