Gezide kaybolanlar

 

Türkiye samimi insanların omuzlarında yükselen, beklentisiz daha fazlasını ülkesi ve insanı için vermek üzere çalışan vefakar, fedakar, değerli insanların varlığıyla vücut bulan, bütün kazanımlarını bu kaynaktan elde eden kadim medeniyetlere yurtluk yapmış ve yapmaya devam edecek olan bir güzel ülke…  Tabi ki bu güzel ülkede samimi olarak çalışanların yanında; samimiyetten uzak kendi çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan insanlar da hep olagelmiştir. Bu nedenledir ki; bu topraklar üzerinde samimilerle samimi olmayanlar arasında, hep bir mücadele olmuş, tarih bu mücadeleye hep sahne olmak durumunda kalmıştır. Ve yazık ki, böyle olmaya da devam edecek görünüyor…  Kuşkusuz tarihten ders alınsaydı, bu kısır döngü devam etmez, tarih tekerrür etmezdi.

Bilindiği gibi tarih hep ders verir; ama alınmaz ve ders almak yönünde kayıtsız kalınırsa sonuç hep aynıdır, tekerrür yani tekrar…

 

Türkiye bulunduğu konum, büyük tarihi geçmişi ve derinliği, yüksek insan ve doğal kaynakları potansiyeli ve geleceğe yönelik yüksek hedefleri nedenleriyle; bulunduğu coğrafya da hep iddialı hep medeniyet yarışında önde olmak durumunda kalmış ve kendisini buna göre konumlandırmıştır. Kendini belirlenen hedeflere ulaşmak yönünde görevli hisseden ve iyi niyetle çalışan samimi vatanseverler kadar, samimiyetsizler de sürecin içerisinde hep yer almıştır. Böyle olunca ise; bu coğrafyada samimilerle samimiyetsizlerin çatışması kaçınılmaz olmuştur. Belki de bu coğrafyadaki ve bu coğrafyaya hükmetmek üzere kendini görevli sayan iyi niyetli olmayan güçler; samimiyetsizliği bir değer olarak ortaya çıkartmaya karar vermiş ve bunun yaygınlaşması yönünde çalışarak bu topraklardaki kadim medeniyetlerin kaynağı olan güçbirliğinin ve sinerjinin doğmasını engellemeyi görev edinmişlerdir. Dolayısıyla bu yapı ve ilişkiler ağı; bu toprakların özgün değeri olan ve  insanların rahatlıkla geçebilecekleri samimiyet testini geçmelerinin önünde önemli bir engel olarak belirmektedir, denilebilir.

 

 

Samimiyet Testi Samimiyet test edilir mi? test edilmesi gerekli midir? diye sorular sorulabilir. Evet, bu sorulara uygun bir karşılıktır. Çünkü samimiyet tam anlamıyla her alanda önemlidir ve değerlidir, dahası kültürümüzün ve insanlığın ortak bir değeridir. Bu değeri eğerek bükerek,  farklı renklere boyayarak, renkli gözlük takarak değiştirmek mümkün değildir.  Bir bakıma samimiyet açık bir niyet beyanı iken, samimiyetsizlik ise gizli  niyetin dışa vurumudur.

 

Pekala samimiyet nasıl test edilir? Esasen samimiyet objektif kriterler ortaya konularak test edilebilir. Samimiyet testinde ilk aşama bireyin yada birimin; bulunduğu konumu, sahip oldukları olanak ve kaynakları hatta niteliklerini ve becerilerini toplum yararını ve toplumu geliştirmeyi öne alarak kullanıp kullanmama durumu olabilir. Görüldüğü gibi temel gösterge birey yada birimin toplum yararını, kendi subjektif çıkarlarının üstünde tutmasıyla ilgilidir. Toplumsal yararı artırmak içinse “önce kendi  işini ve görevini doğru ve hakkıyla yapmak ve kendi alanında başarılı olmak”, gerekir.  Ancak bunun sonucunda bireysel ve toplumsal katkıyı azami yapmak yönünde aşama kat edilebilir. Bu amaçla yapılan samimi girişimler ve talepler bir sonraki aşama için önemlidir. “Yapılması gerekenin yapılmış olması”,  bir sonraki süreçte inisiyatif almak ve geliştirmek yönünde bir bakıma samimiyet testini geçmekle ilişkilidir.  Genel olarak ilk aşamayı geçmek çokta kolay olmamakta ve samimiyetsizlik bu ilk aşamaya takılıp kalmaktadır. Böyle olduğunda ise yapacak fazlaca bir şey yoktur, samimiyetsizler kaos ve karmaşanın bilerek veya bilmeyerek aktörü olurlar.

Oysaki her koşulda bu güzel ülkede yaşayan her insan ve hayat bulan her kurum samimiyet testini geçmek yönünde kararlı olmalıdır. Her ne kadar alanında en iyi olmak, üyelerine, gönüllülerine, meslektaşlarına, ülke ve insanına hizmet etmek; bu kuruluşların kuruluş gaye ve görev tanımlarında yer almış olsa da bu kurum ve kuruluşlar (meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, platformlar vb) bu samimiyet testini geçmek yönünde nedense yarış içinde olamıyorlar.

Öyle ki bu koşullanmaların ürünü olan uygulamaların sonuçları, kontrollü ve kontrolsüz tepkilerin etkileri ve gerekçeleri dünden bugüne bir şekilde açığa çıkmıştır. Çokça yaşanan bir örnek olarak; örneğin olağan durumlarda görev ve sorumluluklarını hatırlamayan, hatırlamak istemeyen bazı kurum ve kuruluşlar, olağanüstü bir durum ortaya çıktığında birdenbire kendi görevlerini hatırlayarak inisiyatif alma yarışına girmektedirler. Ancak olağanüstü durumun etkisinin geçmeye başlamasıyla birlikte bu kuruluşlar çoğunlukla tekrar kimin neden ve nasıl belirlediği bilinmeyen kendi ajandalarındaki öncelikli ( kendi çalışma alanları dışındaki) konularına dönerler.

 

Gezide kaybolmak

Yakın bir örnek olarak doğa ve çevre duyarlılıkları nedeniyle Gezi Parkını korumak üzere iyi niyetle ve samimi olarak ortaya çıkan inisiyatif verilebilir. Çünkü ağaçları korumak gibi ulvi bir gerekçeyle yola çıkan bu inisiyatif,  bir süre sonra ortaya koyduğu iradeyi bir şekilde, (büyük olasılıkla) istemediği halde diğer kuruluşların inisiyatifine terk etmek zorunda kalmıştır.  Bunun sonucunda inisiyatifi devralan gruplar (birey ve birimler) bırakın doğa ve çevreyi koruyı, ilgisiz insanlara, topluma ve hatta ülkeye  zarar vermeye kadar olayları tırmandırmışlardır. Bu yaklaşım bu kimselerin ve grupların niyetlerinin samimi olmadığını göstermiştir. Dolayısıyla bu iyi niyetli çevre koruma girişimi yazık ki yola çıktığı yerde, yani Gezide kaybolmuştur.

Bu çerçevede iyi niyetle yola çıkmak kadar, ortaya konulan iradenin korunması ve  bu inisiyatifin; samimiyetsiz kişi yada kuruluşlara bir şekilde geçişine izin vermemek çok daha önemlidir. Buna göre Gezi Parkında iyi niyetle başlayan bu çevre koruma inisiyatifi, samimiyetsiz yada kötü niyetli grupların inisiyatifi ele almasıyla birlikte, yazık ki kötü bir deneyim olarak hafızalara kaydedilmiş oldu. Bu olaylar samimi girişimlerin bile; farklı niyetli gruplar tarafından kendi amaçları doğrultusunda nasıl amacından çok farklı mecralara çekilebileceğini göstermiş, kendi subjektif çıkarları doğrultusunda; samimi insanların nasıl farklı amaçlara hizmet edecek şekilde kullanılabileceğinin en somut örneklerinden biri daha olmuştur.

Bu olay, bir kez daha bu süreçte yer ve inisiyatif alan birey ve birimlerin samimiyet testinden sınıfta kaldıklarını görmeye yol açmıştır.  Özetle; Gezi Parkında kaybedilenin aslında maddi ve mali kayıplardan daha çok; bir toplumsal değer olarak “samimiyet duygumuzun yara alması” olduğunu belirtmek gerekiyor.
Yayın Tarihi
10.07.2013
Bu makale 7532 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!